All alone translate Turkish
6,905 parallel translation
When you're feeling stuck You're all alone.
Girdin mi çıkmaza kaldın tek başına.
One, Ghost trusts me, and two, he's all alone now, just got Tommy.
İlki, Ghost bana güveniyor. İkincisi, tamamen yalnız şu anda. Sadece Tommy kaldı.
And two, he's all alone now, just got Tommy.
İkincisi, tamamen yalnız şu anda. Sadece Tommy kaldı.
She bore it all alone.
Kendi başına onu dert ediyordu.
I just didn't want to die. Leave my mama all alone.
Ölüp, annemi bir başına bırakmak istemedim.
Then she left and I realized I was all alone...
- Tamam. Sonra o gitti ve ben yapayalnız kaldığımı- -
And then I just left him all alone.
Ve sonra onu yalnız bıraktım.
And now jake's in the army, and I'm all alone.
Şu an Jake orduda ve ben yalnızım.
Yeah, but who wouldn't feel a little frustrated taking care of a sick baby all alone?
Evet, ama hastalığı olan bir bebekle tek başına ilgilenen kim olsa biraz sinirli hissetmez ki?
And what was she doing at the high school all alone?
Bir başına okulda ne yapıyordu?
♪ All alone with the memory ♪
* Baş başa bırakmak *
You going on tour, and me being in this brownstone, all alone and wanting some company.
Sen tura gideceksin ve ben bu kahve taşıyla yanlız kalacağım. Bir arkadaş istiyorum.
And I'm lying there all alone because I never found love again after Emmet.
Orada yapayalnız yatıyorum çünkü Emmet'ten sonra bir daha asla aşkı bulamadım.
♪ If you sit all alone with the weeds? ♪
* Eğer otların arasında yanlız oturuyorsan *
Look, Harold may not like you, but he respects you, and he's all alone.
- Kesinlikle. Bak, Harold seni sevmiyor olabilir ama sana saygı duyuyor ve şu anda yapayalnız.
Left us all alone.
Bizi de öyle bıraktı bir başımıza.
Especially if I'm out there all alone.
Hem de dışarıya tek başıma çıkarsam.
Astrid's all alone up there.
Astrid yukarıda yalnız.
So, I'm supposed to just sit here all alone, on my final night of freedom...
Yani özgürlüğümün son gecesinde burada tek başıma oturmam gerek- -
Suddenly I was all alone in the world.
Bir anda dünyada yapayalnız kaldım.
Julien is dead, and she is all alone.
Julien ölmüş, yapayalnız kalmış.
- Do you think she was all alone - like a mussel under a rock?
Sence o kayanın altındaki midye gibi yalnız mıydı?
Now he's all alone.
Şimdi yapayalnız.
I nearly flunked it, but I've put it off so many times, and as I was sitting all alone at luncheon today, I just thought :
Neredeyse vazgeçiyordum,... ancak öyle çok erteledim ki. Bugün öğle yemeğinde tek başıma otururken düşündüm :
He must have been out there wandering around, lost, looking for his family, day after day, all alone.
Çölde kaybolup günlerce yapayalnız bir şekilde ailesini arıyor.
I was all alone after that.
Tavşanlar yalnız kalınca ölür! Özür dilerim Hide.
Why did you leave me all alone...? I missed you... I hate being alone...
O zaman da Hide sınıftakilerle kaynaşamayan benim için endişelenip laf atmıştı.
And yet here you are, all alone in a dark office, delving into them.
Ama yine de hâlâ buradasın. Karanlıkta, tek başına araştırma yapıyorsun.
Nobody's safe, especially not at night in the dark, anything can get you, and you're up here all alone...
- Kimse güvende değildir. Özellikle de geceleri, karanlıkta her şey sana ulaşabilir. Sense burada yapayalnızsın.
She wouldn't know to signal. - Jesus Christ, she's out there all alone.
- İsa aşkına, kız dışarıda yalnız başına.
I brought my husband to those rooms and that girl because I thought that... well, I thought that he might want to join me in that glorifying and that I might perhaps not be so alone in all that I did
Kocamı ve o kızı o odaya getirdim çünkü düşündüm ki... Şey, kocamın bu yüceltmede bana katılabileceğini ve bunu yaparken artık yalnız olmayacağımı düşünmüştüm.
Worst of all... She's alone.
En kötüsü ise yalnız.
We're all going home alone.
Hepimiz eve yalnız gidiyoruz.
I'll leave you alone for all...
Seni yalnız bırakacağım...
All right, how many Vicodins for you guys to just leave me alone? Forty.
- Pekâlâ, kaç tane Vicodin yazarsam beni rahat bırakırsınız?
Sherlock wrote me a letter when he was ten saying that I, alone, of all the cast, truly captured the Yorkshire accent.
Sherlock on yaşındayken bana mektup yazıp koca ekipte sadece benim gerçek Yorkshire aksanını yapabildiğimi belirtmişti.
You don't need to be set to default. You haven't left me alone all day.
Tüm gün beni yalnız bırakmadın.
I can tell him to leave you alone, or I can give him your phone number, or I can pick a place for all of us to meet, and I can be there.
Ona seni rahat bırakmasını söyleyebilirim. Ya da telefon numaranı verebilirim. Ya da hep beraber bir buluşma ayarlayabilirim.
It was alone. Which, if you know anything at all about Helmets, is quite unusual for that breed.
Tek başınaydı, ki bu tür için yalnız olmaları sıra dışı bir şeydir.
All he did was go to his old cabin every weekend and leave a beautiful woman at home, alone.
Tek yaptığı şey her hafta sonu eski kulübeye gitmek... ve güzel karısını evde tek başına bırakmaktı.
Being alone in the house all that time.
Devamlı evde tıkılıp kalmak nedir öyle.
I know we both need closure and to move on, but there's a permanence to all this that you can't do alone. We need to decide together.
Biliyorum, ikimiz de bir şekilde yolumuza devam etmeliyiz ama bu tek başına yürüyemeyeceğin uzun bir yol.
Well... we all fear that we will end up alone, that love will be pulled from us.
Eh... Hepimiz aşkı kaybedip, yalnız ölmekten korkarız.
We all had to be out here completely alone.
Hepimizin yalnız olması gerekiyordu.
Look, all you need is someone to get her alone and talk you up.
Tek ihtiyacın onunla baş başa senin hakkında güzel şeyler söyleyecek biri.
I went to all the places we went together alone.
Beraber gittiğimiz her yere yalnız başıma gittim.
I thought you'd be alone, so I put you at the table with all the cool single ladies.
Yanlız olduğunu sanıyordum, bu yüzden seni bekar, havalı kadınlarla aynı masaya oyurttum.
I only get the kids half the week, and I still- - I wanna be alone all the time.
Çocuklar haftanın yarısında bende ama hâlâ hep yalnız kalmak istiyorum.
He'd be locked in his study all day and night, except for when he came out for food, but he usually ate at his desk, so I was alone most of the time.
Yemek yediği zamanlar hariç, tüm gününü odasında geçirirdi ki çoğu zaman kendi masasında yerdi. Yani genelde hep tek başımaydım.
Soon, you'll be back with your girl? And I'll be alone on the couch, and all will be right with the world.
Yakında sen de, kız arkadaşına kavuşacaksın... ve ben de kanepedeki yalnız olacağım... ve Dünya da rayına oturmuş olacak.
Listen, um, I'd love to talk to Nate alone if it'd be all right with you.
Bakın eğer sorun olmazsa... Nate ile yalnız konuşmak istiyorum.