It's all in there translate Turkish
1,232 parallel translation
Except they called it in, and there's no evidence at all to link them to the crime.
Ancak polisi çağıran onlar ve onları cinayete bağlayacak herhangi bir delil yok.
There wasn't always a war with the Centauri but in my lifetime, it's all I've ever known.
Yaşadığım süre içerisinde, bildiğim kadarıyla Centaurilerle sürekli bir savaş yoktu.
You won't need it, but there's a bucket in each wing, all right?
İhtiyacın olmayacak, ama kanatlarda birer kova var, tamam mı?
It's over there in all my stuff.
Şurada, evraklarımın içinde.
Something in my... There was, but it's all gone now.
içimde birşey... vardı, ama şimdi gitmiş.
There's nothing like it in all the Earth - the salt in your face, the wind atyour back... and all the world before you.
Dünyada bir eşi daha yoktur. Yüzündeki tuz, arkandan esen hafif rüzgar ve senden önceki dünya.
- There were so many times, you know, when we were arguing in the office, and I had the feeling that down deep, underneath it all, you were really crazy about me.
- Ofisteyken, biliyorsun, bütün o tartışmalarımız sırasında, içimde, derinde, bir yerlerde, aslında benim için deli olduğunu biliyordum.
It's all in there.
Orada böyle olur.
May I just point out, in regard to special exemptions it's widely known, I've heard the opinion expressed myself that there are 80 million good Germans and each one knows his "decent Jew," even if he regards all the rest as vermin.
Şunu ifade etmeliyim, özel muafiyetler konusunda genel kanı, ki bunları bizzat duydum,.. ... 80 milyon iyi Alman var ve hepsi de düzgün bir Yahudi tanıyor. Hem de diğerlerine haşarat diyenler.
It makes sense if there's another word that's spelled with "sud", but in the dictionary, all I found was "sudgarak".
"sud" ile yazılan başka bir kelime olsa, mantıklı olur ama sözlükte tek bulduğum "sudgarak" tı.
You tell me that it's hidden mysteries and and all the unknown life in there has gone, has been wiped.
Bunların saklı sırlar olduğunu ve oradaki bilinmeyen yaşantıların silindiğini... Söylediniz.
Since he's gone in there, it probably stretches all the way to the base of the Zu mountains.
Orada kısıldığına göre... çıkmak için Zu dağlarının altını tırmalayacaktır!
You know, it's funny, but when the kind of understanding that you and I have over a little piece of rock spreads throughout the universe, then and only then will there be understanding amongst all peoples, alien and alike in all kinds of places at the same time.
Biliyor musun, komik, ama küçük bir taş hakkındaki uyumumuz evrene yayıldığında, o zaman ve sadece o zaman bütün insanlar arasında, uzaylı ve benzeri uyum olacak her yerde aynı anda.
It's all right there in last night's poll.
Hepsi orada işte, dün akşamki oylar.
When it all comes together and makes sense there's a click in your brain and you understand things again.
Herşey bir araya gelip bir anlam oluşturduğunda... beyninde bir tıklama oluyor ve herşeyi anlıyorsun.
It's all just there, in a row. Sex and mending things. It says, " I can fix your cistern,
Hem su depomu, hem de diğer depomu tamir edebiImeIi.
First of all, it's not in front of all of Long lsland, okay? There's 40 people in the school's cafe-gym-a-torium, all right?
Öncelikle, bütün Long Island değil, okulun salonundaki kırk kişi görecek.
There aren't enough monster-truck rallies in the world to keep him away. All right. That's it.
Dünyadaki bütün canavar kamyon yarışlarını toplasan bile onu bu gece Bayan Patty'nin yerinden uzak tutamazsın.
- No, the thing is Lucy, is that when I had the car runnin'in the driveway there was all these things going on, you were fixin'your hair and If I'd known it was goin g to take so long I wouldn't have left it runnin'.
Saçını falan düzeltiyordun. Uzun süreceğini bilseydim, çalışır bırakmazdım.
We have some kind of immunity to it but I think it's possible that there's an occurrence in somebody's life a tragedy or a loss that leaves them vulnerable hurts their immunity to evil and all of a sudden at that point in their lives when they're weakened, they're open to evil and they can become evil.
Buna karşı bir tür bağımlılığımız vardır ama birileri, hayatlarında yaşadıkları bir tür trajedi veya kayıp sonrasında bağışıklıklarını kaybediyor olabilir... Kötülüğe açık hale geliyorlar. Hayatlarında zayıf düştükleri o noktadan sonra kötü dediğimiz kişiler oluyorlar.
It's all right there in the X-Files.
Hepsi Gizli Dosyalar'da var.
It's all in there.
Hepsi burada.
and so all of this is there together, there's emotion, there's memory and there's a rational phrase, even knowing it's using a lot of emotionall, it's a phrase that works in a rational sense...
Özgürlük heykelinin tuttuğu meşale, dikkat edin bütün bunlar içiçe giriyor. Duygular var, hatıralar var, rasyonel bir ifade var. Çok fazla duygusallık taşısa da,... rasyonel düzeyde bir anlam ifade ediyor.
Just remind me it's in there, all right?
Bana sadece orda olduğunu hatırlat tamam mı?
Because Ms Nicola Anders... supermodel with a SAG card - has it written in her contract that all cherry'Mike'n'Ike's'be removed from her candy dish, along with strict instructions that any room she walks into must have seven packs of cigarettes waiting for her... three of them opened ; that there be a personal Jacuzzi within 80 paces of her dressing room ;
Çünkü Bayan Nicola Anders SAG kartı olan süper model kontratında bütün vişneli Mike ve lke'ların şeker kavanozundan çıkarılmasının yanında kesin olarak girdiği her odada 3 pakedi açık olmak üzere özel yedi paket sigara bulunmasını, artı özel jakuzi ve soyunma odasının ona en az 5 metre olmasını her seyahatinde dadısının da onunla birinci mevkiide uçması gerektiğini söylüyor.
There's a kit in the car. We get it, we roll prints off the pistol. All right?
Arabada bir tüfek var.
It's all in there, OK?
.
It's all in there - flight plans, security schedules.
Herşey orada. Uçuş planları, güvenlik.
And all I know is if there's a snowball chance in hell that any of that shit happening we're gonna change it right here.
Ve tek bildiğim çok küçük bir şans bile olsa bu cehennemi değiştirebiliriz.
There's days I imagine it all blowing away in a hurricane.
Fırtınalarla geçip giden günleri düşünüyorum.
There's nowhere like it in all Japan!
Bütün Japonya'da ona benzer bir yer yok! Ah, lütfen...
There's nowhere like it in all Japan!
Bütün Japonya'da, ona benzer bir yer yok!
I hear it was created by incorporating the Daigensui Myoou Method but all of the instruments used in the incantation have been sealed so there's nothing we can do about that.
Takaya, bu şey ne yapıyor? Her şey yolunda, sadece onu Yuzuru'ya çevrili tut! Naoe!
There are over thirty systems in this cluster and the Alliance fleet is scattered all over it.
Bu sistemde otuzdan fazla küme var. Müttefik gemiler her yana dağılmış durumda.
They're not gonna waste it all in a dark hotel room together, where food's delivered and there's no reason to go outside- -
Bütün tatillerini karanlık bir otel odasında birlikte harcayıp, dışardan yemek söyleyip dışarı çıkmaya bile gerek duymadan...
It all fits in there.
Römorka koyarız, oraya hepsi sığar.
Like you know where you're going. There's something about a fast car and a beautiful woman that does it for me in all kinds of ways.
Çünkü hızlı bir araba ve güzel bir kadını düşünmek benim için her açıdan uyarıcı oluyor.
I believe you thought I was lying... that I did not actually get down on my hands and knees... in a brand-new Donna Karan suit and crawl around on a floor... where people who have stepped in mud and garbage and animal waste... have been traipsing all day long. - It's not there.
Yeni aldığım Donna Karan takım elbisemle, ellerimin ve dizlerimin üstüne çöküp, insanların dışarıdan getirdiği çamur, çöp ve hayvan pisliğiyle dolu yerlerde sürünmediğimi düşündün.
Look, I know you're at an age where the whole girl thing is... you know, on your mind a lot, and it's probably not helping you to think straight with all the hormones and other things that are raging around in there.
Biliyorum, aklının sürekli kızlarda olduğu bir yaştasın. Eminim hormonların doğru dürüst düşünmene engel oluyordur.
Yes, in conferences, crowded lecture halls, badly lit banquet rooms with crappy food smells, not at night when it's dating time and he's thinking about dating and you're standing there looking all datable.
Konferanslarda, kalabalık amfilerde, kötü aydınlatılmış iğrenç kokan yemek salonlarında gördü. İnsanların birileriyle çıktığı saatlerde değil. Sen ise "çıkılabilir" biri gibi duruyorsun.
When you work in a hospital, and things are going well, you should enjoy it, because around every corner there's something waiting to take it all away.
Hastanede çalışıyorsanız, ve işler iyi gidiyorsa, bunun zevkini çıkarmalısınız... hala zamanınız varken. Çünkü her köşenin ardında bunu elinizden almak için bekleyen bir şeyler vardır.
It's all in there.
Her şey yazılı.
In actuality, there are no lines at all... which is really fucking terrifying, if you think about it.
Aslında sınır falan da yok... ki düşününce, bence bu çok korkutucu.
All due respect, T... there's a line in the sand when it comes to mothers.
- Sana saygım var, T. Ama söz konusu anneler olduğunda her şeyin bir sınırı vardır.
It's all general seating in there, and just remember, Mr. Edward might not hear from the particular dead person you want to talk to, so just keep an open mind.
Yapacağınız burada oturmak ve sakın unutmayın, Bay Edward konuşmak istediğiniz belirli bir ölüyü duyamayabilir.
It's all in there.
Hepsi orada.
Now, we all know that the shortest distance between two points is a straight line, but even if there's no traffic- - a bit of a stretch even in our imaginary Manhattan- - it'll still take us some amount of time to get there.
İki nokta arasındaki en kısa yolun bir doğru olduğunu bildiğimizden, hiç trafik olmadığını varsayarak hayali Manhattan örneğimizi biraz daha zorlasak bile, yine de, istediğim yere ulaşmam biraz zaman alır.
Tell Fatty to deal with it himself. There's no point in us all getting in trouble because of him.
Fei Sha bunu kendi halletmeliydi biz bununla ilgilenmek istemiyoruz
And I swear when Tom shot the gun off, he didn't think it was loaded'cause I put the bullets back in, so if you'll all just step inside, you'll see there's nobody dead here,
.. ve yemin ederim Tom silahı ateşlediğinde onun dolu olduğunu bilmiyordu. .. çünkü kurşunları ben geri doldurmuştum, yani hepiniz içeri gelirseniz.. ... burada ölü biri olmadığını göreceksiniz.
Maybe somewhere there's that thing that lets you tie it all up with a neat bow and bury it in the back yard.
Belki birisi herşeye kırmızı bir ip bağlayıp, Arka bahçeye gömüyor.
Anyway, with all this attrition, there's an extra $ 50 bucks in it for each of you if we close camp on schedule.
- Her neyse bu istifa, kampı zamanında kapatabilirsek her birinize, 50 dolar kazandıracak.
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all lies 56
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all lies 56