One hundred translate Turkish
2,274 parallel translation
One hundred and thirty five thousand.
İçinde 135000 var,
He created one hundred thousand millions of stars in our own galaxy.
Milyarlarca yıldızı yarattığını söylüyoruz. Ve sadece bizim galaksimizde.
This man, I believe one hundred thousand million stars, signed a contract with Jews.
Tanrı milyarlarca yıldızı yaratan Yahudilerle bir kontrat yapıyor.
I cannot abide. One hundred dollars.
Buna katlanamam. 100 dolar.
Money plays, one hundred.
100 dolar koyuldu.
One hundred grand, earnest money.
100 bin dolar... kapora.
One hundred thousand dollars?
100,000 dolar mı? Aman Tanrım!
Code one hundred.
Kod 100.
One hundred percent non-rebreather.
Entübasyon gereçleri.
- One hundred twenty-one degrees.
121 derece.
One hundred per cent.
Yüzde yüz eminim hem de.
- One hundred percent.
- Yüzde yüz.
One hundred percent willing. But not happy.
% 100 gönüllüydü ama mutlu değildi.
One hundred and five.
105.000 dolar.
You'll reach one hundred, you know?
Sen yüz yaşına erişeceksin, biliyor musun?
One hundred dollars.
100 dolar.
He's rich, doesn't need one hundred-odd RMB from you!
Adam zengin, senden gelecek 100 yunaya ihtiyacı yok!
She was always available, all about the job, one hundred percent escort.
İş için, her zaman müsaitti, yüzde yüz eskorttu.
One hundred Royal Palace Guards take turn to patrol the Palace seven times a day
100 saray muhafızı günde 7 kere sarayı dolaşıyor.
They have traveled over one hundred miles every day
Her gün yüz elli kilometreden fazla yürüdüler.
One hundred thousand against eight hundred thousand!
Yüz bin kişiye karşı sekiz yüz bin kişi!
He can actually use only one hundred thousand of them at most
En fazla yüz bin tanesini kullanabilir.
In the battle of Xinye, Cao Cao's elite cavalries rushed one hundred and fifty miles in just three days
Xinye muharebesinde, Cao Cao'nun elit süvarileri sadece üç günde 240 km yol kat ettiler.
One hundred thousand refugees followed us from Xinye City
Xinye şehrinden yüz bin mülteci bizi izledi.
One hundred thousand.
- 100 bin dolar.
Now, you got a white man telling you what you can and can't do one hundred years away from here...
Şu an sana ne yapıp ne yapamayacağını beyaz bir adam söylüyor bundan 100 yıl kadar önce...
And in the left corner, weighing in at one hundred and thirty - five pounds, Ms Kid Vixen.
Ve sol köşede, 135 pound ağırlığında, Ms Kid Vixen.
One hundred.
100.
- One hundred million dollars generous.
Yüz milyon dolar kadar bir cömertlik.
Just as soon as the missing child report came through on my e-mail, I drove over and talked to the mother, and explained that while there were several hundred cases the police were tracking, for me, this would be the only one.
Kayıp çocuk raporu ile ilgili bana e-mail gelir gelmez anneye gittim ve konuştum, ona, polisin takip ettiği yüzlerce dava olduğunu benim içinse sadece bunun olduğunu anlattım.
Five-hundred and fifty-one good officers.
551 tane iyi polis memuru.
That boy put up a hundred and one, man.
Bu çocuk bu işlerde bir numaradır. Oradaydım.
One out of hundred women in Korea suffers from anorexia.
Kore'deki her yüz kadından biri anoreksi sorunu yaşamaktadır.
"Suspicious drowning." A hundred and one?
Bu güzel görünüyor, "şüpheli boğuldu".
Damn, one time I jumped out of a blimp five hundred feet in the sky.
Bir keresinde 150 metre yükseklikten bir balondan atlamıştım.
Twenty-one hundred?
21?
Just for that, you'll be one of the first hundred people I invite to my cafe when it opens. After my indentured servitude here is complete, that is.
Buradaki sözleşmeli köleliğim bittikten sonra kendi cafemi açtığımda çağıracağım ilk yüzün içindesin.
You only need one to kill to warn a hundred.
Onu öldürmen gerekiyor, seni uyarıyorum.
One out of a hundred. No, out of a million.
Yüzde bir hayır milyonda bir.
They say it strikes one person in a hundred.
Yüz insandan birine vurduğunu söylüyorlar.
Both are two hundred fifty. One has a TV the other one doesn't.
Birisinin her odasında bir televizyonu var, diğerinin ise yok.
Local one's a couple of hundred yards that way.
Yerel kamp birkaç yüz metre ileride.
Mom, I got one million three hundred lire.
Anne, bir milyon üç yüz bin liretim oldu.
In the case of the automobile, the battery technology needed to power an electric car that can go over a hundred miles an hour for over two hundred miles on one charge, exists and has existed for many years.
Otomobil ile ilgili olarak ; bir otomobili saatte 100 milden hızlı gidebilecek, ve tek şarjla 200 mil menzile ulaştırabilecek pil teknolojisi çok uzun yıllardır mevcuttur.
The current maximum speed of versions of this technology, as used in Japan, is three hundred and sixty one miles per hour.
Bu teknolojinin Japonya'daki gibi bazı versiyonlarının güncel olarak ulaştığı maksimum hız saate 361 mildir.
You want answers one through 50 or 50 through a hundred?
1'den 50'ye kadar mı, 50'den 100'e kadar mı sayayım?
One of these pills will make a hundred year old iman young... enough to have sex with women,
Bu haplardan bir tanesi bile yüz yaşındaki bir erkeğin cinsel ilişkiye girmesini sağlayabilir.
Four thousand two hundred and twenty-one.
- 4221 tane.
You wanna hear it a hundred and one times?
101. defa dinlemek ister misin?
One that kept even Aslan at bay for near a hundred years.
Aslan'ı yüz yıldır tutsak etmiş bir güç.
Sixty-two thousand, five hundred and eighty-one dollars and forty-three cents.
62,581,43
one hundred percent 43
hundred 125
hundreds 138
hundred percent 27
hundreds of them 64
one hour 295
one hit 17
one hand 27
one here 73
one heart 23
hundred 125
hundreds 138
hundred percent 27
hundreds of them 64
one hour 295
one hit 17
one hand 27
one here 73
one heart 23