You don't have to tell me translate Turkish
993 parallel translation
Oh, you don't have to tell me something you don't like to...
Hoşlanmadığın bir şeyi söylemek zorunda değilsin...
Well, are you still going to tell me that you don't have a boyfriend?
Hala "erkek arkadaşların" olmadığını mı söyleyeceksin?
You don't have to tell me you're tough.
Çetin ceviz olduğunu söylemen gerekmez.
Now, let me tell you, Mr. Gibson... I'm not going back to Detroit before I have my vacation and if you don't like it, you can take my job and you know what you can do with it?
Size bir şey söyleyeyim bay Gibson, tatile çıkmadan Detroit'e dönmüyorum beğenmiyorsanız alın onu, ne yapacağınızı biliyorsunuz?
- You don't have to tell me to step back.
- Söylemen gerekmez.
You don't have to tell me.
Bana söylemene gerek yok.
You don't have to tell me where its at, it might be anyplace.
Yok, yerini söylemek zorunda değilsin. Her yerde olabilir.
You don't have to tell me that it's imitation leather.
Derisinin imitasyon olduğunu söylemene gerek yok.
You don't have to tell me.
Bana anlatmana gerek yok.
You don't have to tell me the things I told you six months ago.
Altı ay önce söylediklerimi bana tekrar söylemene gerek yok.
- You don't have to tell me.
- Biliyorum.
- Don't tell me you have to leave.
- Lütfen gitmek zorunda olduğunu söyleme.
You don't have to show me who you are, I can tell by the smell.
Kimliğinizi göstermenize gerek yok, kokudan anlaşılıyor.
- You don't have to tell me about Jerry.
- Jerry hakkında birşey anlatmadın bana.
All right, calm down. You don't have to tell me.
Söylemen şart değil.
I don't know what to say, except you didn't have to tell me that.
Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bunu bana söylemek zorunda değildin.
- You don't have to tell me nothing.
- Bana hiçbir şey söylemene gerek yok.
You don't have to tell me the police are making a terrible mistake.
Biliyorum ki polis korkunç bir hata yapıyor.
You don't have to tell me.
Hiç söylemene gerek yok.
You don't have to tell me.
Söylemene gerek yok.
You don't have to tell me.
- Bence de öyle.
You don't have to tell me the score.
Olacakları söylemene gerek yok.
You don't have to tell me that.
Bunu söylemene gerek yok.
You have a lot to tell me, don't you?
Böyle durumlarda, aklından geçenleri söylemelisin.
You don't have to tell me.
Söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me.
Anlatmak zorunda değilsin.
- Why don't you get back there and you tell them they're not gonna have a chance to run out on me this time.
Git ve ona söyle bu sefer kaçamayacak.
If she calls me on the phone... you don't have to tell her I ain't here. I can do that myself.
Telefonda beni aramışsa burada olmadığımı söylemek sana düşmez.
Look, Mona, you don't have to tell me if you don't want to.
Bak, Mona, eğer istemiyorsan bana anlatmak zorunda değilsin.
Don't tell me you were planning to kill me and then have it blamed on some fictitious character that you invented.
Beni öldürmeyi planladığını ve sonra da suçu yarattığın hayali bir karaktere yükleyeceğini söyleme.
You don't have to tell me.
Bana mı anlatıyorsun?
You don't have to tell me where he is.
Nerede olduğunu bana söylemen gerekmez.
You don't have to tell me anymore, Norman.
Başka söze gerek yok, Norman.
- You don't have to tell me.
- Söylemek zorunda da değilsin.
And if you don't tell her to go home with me, her mother, I'll have the law on you.
Eğer ona annesiyle beraber gelmesini söylemesseniz o zaman sizinle mahkemeye gitmemiz gerekecek.
You don't have to tell me anything.
Bana hiçbir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me what's right and what isn't.
Bana neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyemezsin.
You don't have to tell me about these kids.
Bu çocukları bana anlatmana gerek yok.
If you don't tell me, I'll have to take you home.
Söylemezsen seni eve gönderirim.
I didn't and you don't have to tell me.
Sormadım ve bana anlatman gerekmez. Hiçbir şey!
I know. You don't have to tell me.
Söylemene gerek yok, biliyorum.
You don't have to convince me but tell your disciples, if you know it why those foods were found here.
Beni inandırmak zorunda değilsin lakin müritlerine bu yiyeceklerin neden burada bulunduğunu bilip bilmediğini söyle.
Eigoro, don't you have something to tell me?
Eigoro, bana söyleyecek bir şeyin yok mu?
Now. young woman you have the bile and the gall to tell me you don't know about poker.
Şimdi genç Bayan bana pokerden anlamadığınızı açıkça belirttiniz.
You don't have to tell me that.
Bana söyleme bunu.
You told me before so you don't have to tell me again.
Arkasında duramayacağınız sözleri burada bana söylemeyin.
Benjie, darling, I'm going to ask you something, but you don't have to tell me if you don't want to.
Benji, hayatım, sana bir şey soracağım... -... ama istemezsen cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to tell me.
- Söylemeye mecbur değilsin.
Those are two entirely different things. You don't have to tell me.
İkisi çok farklı şeyler.
You don't have to tell me.
Eğer sen gidecek birine sahipsen, gidebilirsin.
You don't have to tell me I'm making a fool of myself.
Kendimi aptal durumuna düşürdüğümü söylemek zorunda değilsin.