English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Factually

Factually translate Turkish

47 parallel translation
Lieutenant, we are not engaged in gambling. We are proceeding in the only logical way, to return to the place they were last seen and factually ascertain whether or not they still live.
En son göründükleri yere gitmek ve yaşayıp yaşamadıklarından emin olmak şeklinde mantıklı yolu izliyoruz.
I want to cover your career factually.
Kariyerinizi gerçeklere dayanarak ele almak istiyorum.
- Well, factually...
- Yani, aslında...
- Well, factually, I myself bear a very large...
- Yani aslında, ben de üstlenmek...
... quote, "factually-challenged."
... "gerçekten-zorlandı", dedi.
We are taking what we believe are factually appropriate steps.
Sonuçta, uygun adımlar attığımızı sanıyoruz.
I listened to a sports radio show so I could lie factually.
Bir spor kanalının programını dinledim gerçekçi bir yalan söyleyebilirim.
And I happen to know that's factually true.
Bunun doğru olduğunu bizzat görmüş biriyim.
That is wrong both factually and ontologically.
Bu hem yalan hem de varlıkbilime aykırı.
Factually, hormone production drops in your 50s.
Gerçeklere dayalı olarak, hormon üretimi 50'lerde düşer.
Like I follow them around take pictures and log their activities. Then compile it all in a factually accurate, yet aesthetically pleasing scrapbook. It's all very-
Sadece, bilirsin, takip eder, resimlerini alır, yaptıkları şeyleri not alır ve hepsini gerçeğe dayalı bir şekilde düzenleyip estetik kalacak bir şekilde hazırlar ve hepsi gerçekten çok...
Well, factually it's true.
Korkarım bu doğru.
Everything is factually in line. There's no libel.
Yasal olarak hikaye gerçek, her şey zaten oluyor, sadece başlık yok.
But if the story is to be told, I want it to be told factually.
Ama bu hikâye anlatılacaksa gerçeklere dayalı olsun istiyorum.
So, what's changed is that our allegedly unsophisticated enemy has cottoned on to the factually unsophisticated truth we're an easy target.
Yani, değişen şey sözde basit düşmanımızın çıplak gerçekleri fark etmiş olmasıdır. Kolay bir hedef olduğumuzu.
So in Leeds v. Gilbert, judge Denner ruled that a case based on indirect evidence can be challenged if any part of the evidence is factually incorrect.
Ortada DNA yok. Leeds ve Gilbert davasında Yargıç Denner şu karara varmış : "Dolaylı delillere dayandırılarak yapılan bir savunma, bu delilin hatalı olduğunun tespiti durumunda dava seyri değiştirilebilir."
"falls apart if any of that evidence is factually incorrect."
"Dolaylı kanıtlara dayanan herhangi bir davada delillerin yanıltıcı olması durumunda dava ayrılabilir."
We believe it's legally wrong, and factually wrong.
Bunun yasalara ve gerçeklere aykırı olduğuna inanıyoruz.
It's factually inaccurate and racist by omission.
Mevcut sinema tarihi doğru değildir ve çoğu şeyi dışarıda bırakır.
I know that it's just basically, factually, just a horse, but it's like...
Biliyorum, O gerçekte sadece bir at. Ama sanki...
But even if they were correct, that 6th perpetrator's absence in their confessions makes the confessions factually incorrect.
Ama haklı bile olsalar itiraflarda altıncı failin eksikliği, itirafları temel olarak yanlış yapıyordu.
Yet factually correct.
Yine de olgusal olarak doğru.
To be factually correct does not mean to be right.
Gerçeklere dayalı olarak haklı olmak doğru olmak anlamına gelmiyor.
What I said about Louis Litt is factually accurate.
Louis Litt hakkında söyledikleri gerçekten doğru.
That is factually correct.
Doğrulanmış gerçek bu.
Factually, an ancient spaceship, probably buried for centuries, functionally... a larder.
Gerçekte muhtemelen yüzyıllardır gömülü duran bir uzay gemisindeyiz. İşlevsel olarak ise, bir kilerdeyiz.
Factually incorrect on many levels, but I still like the sentiment.
Birçok açıdan doğru değil, ama yine de duyguyu sevdim.
Which is factually inaccurate.
-... ki bu gerçekle alakasız.
Factually, getting up.
Aslında, ayağa kalkıyorlar.
I'm just saying, if we want to be factually correct... and we are professionals...
Profesyonel olduğumuz için doğru iş yapmayı isteriz diyorum.
So... if you want that, that's fine, but it would be factually inaccurate, you know, for the area.
Yani, kurt sesini istiyorsanız tamam ama bölge açısından yanlış olur.
I mean, even I know that, and I am factually only 23.
Bunu bilmeme rağmen, ben de gerçekten sadece 23 yaşındayım.
- It's factually inaccurate.
- Tam olarak doğru değil.
I'm not saying that critically. It's just, you know, factually true.
Eleştirmek için söylemiyorum ama gerçek bu.
I prefer my songs to be factually accurate.
Şarkılarımın gerçekçi olmasını tercih ederim.
Everything in this song is factually accurate.
Bu şarkıdaki her şey gerçeklere dayanır.
And factually inaccurate.
Ayrıca doğru da değil.
Factually, that would be correct.
Daha iyi bir örnek olamazdi.
Factually accurate.
- Neydi bu şimdi? E doğru çünkü.
Sometimes she can be factually inaccurate and quite racist.
Bazen çok yersiz şeyler söyleyip ırkçı olabiliyor.
Which is not factually correct,'cause my mom didn't cut my bollock off.
Kesti küçükken taşağını Bu doğru değil. Testisimi annem kesmedi.
That is factually correct.
Açıkçası doğru.
I can restrain myself when I hear something factually inaccurate.
Doğru olmayan bir şey duyduğumda kendimi dizginleyebiliyorum.
But factually irrefutable is the following.
O, 40'tan fazla suç işlemiş olan tanınmış bir suçlu.
That's factually inaccurate, Dave.
Gerçekten doğru değil, Dave.
Um, ahem, that's factually incorrect.
Aslında bu doğru değil.
To convince you that you'll get away with it, you won't. There's nothing in that complaint That isn't factually correct.
O şikâyette gerçekte doğru olmayan hiçbir şey yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]