A choice traducir turco
12,378 traducción paralela
Well, the law does give you a choice.
Kanun, sana bir seçenek daha sunuyor.
I didn't have a choice.
Başka seçeneğim yoktu.
Look, I don't like this either, but we do not have a choice.
Bu durumdan ben de hoşlanmıyorum ama başka bir şey yapamam.
That wasn't a choice.
Senin seçimin değildi.
I didn't have a choice.
Başka şansım yoktu.
Look, we do not have a choice, okay?
Bak başka şansımız yok tamam mı?
You must make a choice.
Bir karar vermelisin.
Like you gave us much of a choice.
Sanki bize başka şans verdin.
But it's up to that individual to make a choice... either let the darkness fester and grow or... let the light inside shine through and vanquish the darkness.
Ama karanlığın büyüyüp çürümesine ya da içindeki ışığın parıldayıp karanlığını alt etmesine karar verecek olan kişinin kendisidir.
I don't think we have a choice.
Başka şansımız olduğunu sanmıyorum.
I had to make a choice... either stay with the people I work for... or leave with you, and I chose you.
Bir seçim yapmak zorundaydım. Ya çalıştığım insanlarla birlikte kalacaktım ya da seninle çekip gidecektim. Ve ben seni seçtim.
He did have a choice in the matter.
Seçim şansı ondaydı.
I don't think she has a choice.
- Bence başka bir şansı yoktur.
I'm offering you a choice.
- Sana bir şans sunuyorum.
So, the only person here with a choice is you.
Yani, burada seçim yapması gereken tek kişi sensin.
- You don't have a choice.
- Başka bir seçeneğin yok.
We don't have a choice :
Başka seçeneğimiz yok.
I'm giving you a choice...
Sana bir seçim sunuyorum...
Well, I had to make a choice.
- Bir seçim yapmak zorundaydım.
Um... [sighs] I had to make a choice, uh... About whether or not I was gonna keep you.
Sizleri isteyip istememekle ilgili bir seçim yapmak zorundaydım.
I had to, uh, make a choice a-about whether or not I wanted to take a-a trip to the...
Avrupayı gezip gezmemekle ilgili bir seçim yapmam gerekiyordu.
- It's not a choice.
- Bu bir seçim değil.
I know it's not a choice for actual lesbians, but for flighty attention seekers,
- Hayır. Gerçek lezbiyenler için bir seçim olmadığını biliyorum ama dikkat çekmeye çalışanlar için fazlasıyla bir seçim gibi duruyor.
You always have a choice.
Her zaman başka bir şansın vardır.
I don't know if I have a choice, Avi.
Başka seçeneğim var mı emin değilim Avi.
We don't have a choice.
- Başka şansımız yok.
It was a choice.
Seçimdi.
But considering the arraignment's in a couple hours, we don't have much of a choice.
Birkaç saat içindeki anlaşmaları düşünürsek başka şansımız yok ama.
Elektra, you still have a choice.
Elektra, hala seçme şansın var.
But it's a choice and it's a choice that I remake every single day.
Ama bu bir seçim ve ben bunu her gün yapıyorum.
Well, you got a choice to make right now.
Şimdi de bir seçim yapmalısın.
a choice between her own soul mate, Carter... and yours.
Ruh ikizi Carter'la senin aranda bir seçim yapmasına.
Which is why I'm not giving you a choice.
Bu yüzden sana seçme şansı tanımıyorum zaten.
I don't have a choice, Chloe.
Başka şansım yok, Chloe.
I don't have a choice, okay?
Başka seçeneğim yok.
I don't have a choice, Chloe. This is work.
Başka seçeneğim yok Chloe, işten bahsediyoruz.
Well, as a man falsely imprisoned in Africa, I have no choice but to write a memoir of my struggles.
Afrika'da yanlışlıkla hapsedilen biri olarak mücadelelerimin biyografisini yazmaktan başka çarem yok.
He's just a teenager who made a bad choice.
O, kötü bir tercihte bulunan bir çocuk!
And if we can't trust a 42-year-old man to drink responsibly, then I have no choice but to take action.
42 yaşındaki bir adamın içki içme bilincinin olup olmadığına güvenemiyorsak bu hâlde harekete geçmekten başka seçeneğim yok demektir.
If it was a sensible choice, and if there was a need for it.
Eğer mantıklı bir seçim olsaydı,
- You won't have a choice.
- Seçme şansın olmayacak.
I'm gonna make such a socially progressive nuisance of myself, they'll have no choice but to send me back here.
O kadar sosyal bir baş belası olacağım ki beni geri göndermekten başka çareleri kalmayacak.
With Nathan on trial as a sex offender, PMG will have no choice but to sever ties with Ashmore Records, and you'll be free.
Nathan'ın cinsel suç işlediğini öğrenince PMG'nin Ashmore Kayıtçılık ile yolları ayırmaktan başka çaresi kalmayacak.
Do I have a choice?
- Daha sonra konuşsak?
If your life were chained to a man... who left you despite your devotion, what choice would you have but to break free?
Eğer senin de hayatın, sadakatine karşın seni terk eden bir adama bağlı olsaydı özgür kalmak istemekten başka seçeneğin olur muydu?
What a shame, but there was no other choice.
Ne utanç verici ama.. .. başka seçeneğimiz yoktu.
What a lovely choice of words.
Ne kadar güzel kelimeler seçtin.
Sadly, you don't have a choice. Shh. Shh.
Maalesef seçeneğin yok.
I gave up a couple of things, but that was by choice...
Birkaç şeyden vazgeçtim, Ama bu seçimleydi...
I think he made a bad choice.
Bence beni seçmekle hata etti.
I could think of a few other choice names.
"Çözmek istediğin gizem" pek de sorun değilmiş gibi olmadı yalnız.