A coincidence traducir turco
4,504 traducción paralela
Bro, all this is not a coincidence.
Abi bukadar şey raslantı değil.
So it's a coincidence that three totally unrelated killers chose this one room?
Bu bir oda seçtik Yani bu bir tesadüf üç tamamen ilgisiz katil olduğunu?
Then this is just a coincidence?
- Yani bu durum tamamen tesadüf diyorsun?
That's quite a coincidence.
- Bu epey rastlantısal.
Hoffman's murder wasn't a coincidence.
Hoffman'ın öldürülmesi tesadüf değildi.
Well, either it's a coincidence or it's a problem, and as I don't believe in the former, I'm gonna presume that it's the latter.
Tesadüf ya da problem olabilir,... ki ben önceki olduğuna inanmam, sonraki olduğunu varsayacağım.
Quite a coincidence, you having T.J.'s Impala parked in your garage, and Lil'D happens to get killed holding the Lou Mrozek murder weapon.
T.J.'in Impala'sını tamirhanede tutmanız ve Lil'D'nin Lou Mrozek'in cinayet silahını tutarken öldürülmesi ne de büyük bir tesadüftür böyle!
Because this car being there and Lil'D using the Mrozek murder weapon, that's just too big of a coincidence.
Çünkü bu araba orada dururken Lil'D, Mrozek cinayet silahını kullanıyordu. Bu da tam bir tesadüf artık.
I don't think it's a coincidence.
BUnun tesadüf olmadığını düşünüyorum.
It can't be a coincidence.
Tesadüfi olamaz.
It's not a coincidence.
Tesadüf değil.
It's quite a coincidence, isn't it?
Oldukça tesadüfi, değil mi?
You think Jack sleeping with your wife was an accident, that it was a coincidence that you were assigned to the Mrozek case?
Jack'in karınızla yatmasının bir rastlantı olduğunu düşünüyorsunuz. Bir tesadüf olduğunu ve Mrozek davasına sizin atandığınızı da?
It could just be a coincidence... or... he could really be a part of everything.
Tesadüf de olabilir, olayla bağlantılı da olabilir.
Remember how Gitchell told the press that the case number ending in 666 was a coincidence?
Gitchell'ın basına ne dediğini hatırlıyor musun? Dava numarasının 666 ile bitmesinin tesadüf olup olmadığı.
What a coincidence.
Ne tesadüf ama.
That's just a coincidence.
Bu sadece tesadüf.
- It's a coincidence.
- Tesadüf.
It will be too much of a coincidence?
Bu biraz fazla tesadüf olurdu yani?
You said it was a coincidence.
Bunun bir tesadüf olduğunu söylemiştin.
What a coincidence, neither am I.
Ne tesadüf, ben de olmadım.
What a coincidence!
Tesadüfe bak!
What a coincidence.
Tesadüfe bak.
The loft was listed in her name. That's not a coincidence.
- Dairenin onun adıyla satışa çıkarılması rastlantı olamaz.
It's a coincidence.
Bu bir tesadüf.
This was not a coincidence, however, for each had mysteriously received a ticket two days prior.
Aslında bu bir tesadüf değildi zira her ikisine de iki gün önce esrarengiz biçimde birer bilet ulaştırılmıştı
- That's quite a coincidence.
- Ne tesadüf değil mi?
Yes. What a coincidence.
Evet, tesadüfe bakın
- Isn't that a coincidence?
- Ne tesadüf?
Even now, with this disappearance, you think it a coincidence?
Şimdi bu kayboluştan sonra hâlâ tesadüf mü sence?
What a coincidence.
Ne hoş bir tesadüf.
What if its a coincidence? I mean- - The one you imagined and him might looked same.
Demek istiyorumki- - ona benzeyen birini hayal ettin.
That's not a coincidence.
Bu bir tesadüf değil.
That's either a tremendous coincidence or you spent the night together.
Bu gerçekten çok büyük bir tesadüf ya da geceyi beraber geçirdiniz.
That is either a tremendous coincidence...
Bu ya çok büyük bir tesadüf...
They say a best man's speech should be short and make you laugh - which, by coincidence, is exactly how Laura describes a certain part of Paul's body.
Bana sağdıç konuşmasının kısa ve komik olması gerektiği söylendi - Laura'nın Paul'un, vücudunun bir kısmını kesin olarak nasıl tanımladığını anlatacağım.
Uh, well, this is a... an awkward coincidence.
Pekala, bu... tuhaf bir tesadüf.
What a coincidence.
Yapma ya!
Well, that's a hell of a coincidence, isn't it?
- Büyük tesadüf değil mi?
Well, it's a terrific coincidence.
- Bu harika bir tesadüf.
Shit! I like to think that coincidence is a way of reminding us that there's somebody up there with a master plan.
Tesadüfler, yukarıda büyük planı olan birisinin olduğunu hatırlatır bence.
What a crazy coincidence, honey. Right?
Bu ne inanılmaz bir tesadüf hayatım, öyle değil mi?
What a wonderful coincidence.
Çok güzel bir tesadüf oldu.
- Is it a pure coincidence that the voices directing you told you to do all the dark, secret little things you wanted to do anyway?
- Bir tesadüf mü? Bütün bu karanlık, gizli küçük şeyleri yapman için ses seni yönetiyordu.
What a bizarre coincidence.
Ne tesadüf ama. Müsade ederseniz?
What a crazy coincidence.
Ne delice bir tesadüf
Not a coincidence.
Bu bir tesadüf olamaz.
First I thought it was coincidence, or part of a well-thought-out prank.
Önce tesadüf ya da iyice düşünülmüş bir eşek şakası sandım.
At the head of this congregation, it was a disorienting coincidence, we discovered our own Deputy Kovacs, himself an important attorney, of course.
Bu topluluğun başında bizim Vekil Kovacs olduğunu görünce kafamızı karıştıran bir tesadüf yaşamıştık. Kendisi ayrıca mühim bir avukattı da tabii.
I mean, how is that anything more than just a strange coincidence?
Bunun sıradan bir rastlantı olmadığını nasıl bileceksin?
And then the seizure was just like a strange coincidence or something.
Sonra nöbet geçirmesi sanki tuhaf bir rastlantı gibi geldi.