A lot of the time traducir turco
1,327 traducción paralela
You're going to find i'm tied up a lot of the time Gary, if you have questions Any of my staff... will be happy to help
Çoğu zaman, beni meşgul olarak bulacaksın Gary, Eğer soru sormak istersen çalışanlarımdan herhangi biri yardım etmekten memnuniyet duyacaktır.
"But a lot of the time signing is just easier."
"Ama çoğu zaman işaret dili ile konuşmak daha kolay oluyor."
It's just- - it's just that a lot of the time, it feels like you and Cristina are kinda over there, and I'm here.
Sadece... Çok uzun zamandır, sanki sen ve Cristina hep beraberdiniz ve bense hep başka yerdeydim.
That's why adults are confused a lot of the time.
Yetişkinlerin kafasının sürekli karışmasının sebebi de bu.
If you notice, we spend a lot of time touching the shoe... lacing the shoe... then we just put it on the ground and watch you try to get your foot in.
Dikkat ederseniz, ayakkabılara dokunarak, onları bağlayarak çok zaman harcıyoruz - sonra da onu yere koyuyoruz ve ayağınızı sokmaya çalışmanızı izliyoruz.
I hope so, otherwise I wasted a lot of time designing the hull.
Umarım öyledir, yoksa o gövdeyi tasarlamak için vakit kaybettim demektir.
Well, I've spent a lot of time hanging around on the farm...
Çiftliklerde aylak aylak dolaşarak çok zaman harcadım. Abartısız.
At the time of Jesus, we are sure that a lot of persons suspected of rebellious actions, were crucified by Romans.
İsa döneminde, isyankâr eylemlerde bulunduğundan şüphelenilen kişilerin Romalılarca çarmıha gerildiğini biliyoruz.
But when you spend a lot of time with bears, especially when you're in the field with them day after day, there's a siren song, there's a calling that makes you wanna come in and spend more time in the world.
Ama şu var ki, eğer ayılarla, gün be gün, özellikle de arazide zaman geçirirseniz, bir siren, bir çağrı, sizi kendine çeker, ve o dünyaya daha çok girmek ve daha çok zaman geçirmek istersiniz.
It feels like a lot of time at the moment.
Şu anda uzun zamandır gibi geliyor.
He got a lot of the locals curious got them in a room at the same time and then tried to relieve them of their valuables.
Pek çok köylüyü merak ettirmiş. Onları aynı anda bir odada toplamış ve değerli eşyalarını almaya çalışmış.
It took up a lot of hours and I wanted to spend more time with the family.
Aileme daha çok vakit ayırmak için.
The skaters put a lot of time and effort into perfecting that one.
Patenciler uzun zamandır sizlere müthiş bir hareket göstermek için çalışıyorlar.
We're in the same department and we work together, so we spend a lot of time together.
Şey, aynı sınıftayız, aynı reatorantta çalışıyoruz.
Well, first order of business, we need to establish some new identities for you two, and something tells me that David and Karen Parker don't exactly spend a lot of time speaking in the russian tongue.
İşin ilk gereği, önce size yeni kimlikler vermemiz gerekli, ve David ile Karen Parker Rusça dilini pek konuşmuyorlar.
Well, if you crack that mystery at the scene you would save me a lot of time.
İyi, eğer olayın esrarını çözerseniz beni zaman kaybından kurtarırsınız.
That box spent a lot of time in the ocean - any water in the lungs?
O kutu okyanusta uzun süre kaldı, akciğerlerinde su mu var?
No, it's just... The music inspired me... gave me a lot of the strength in a really difficult time.
Hayır, sadece..., müzik ilham verdi bana... çok zor bir zamanda, bana güç kudret verdi.
I'm about to be the mother of your child, which means a lot of responsibility and little time for myself.
Senin çocuğunu taşıyorum, ki bu çok sorumluluk ve kendim için daha az zaman demek.
I know now is an important time for you guys. The inn's just getting off the ground, and there's a lot of extra work.
Otel yeni yeni kendine geliyor ve yapacak bir sürü ekstra iş var.
Thank you. So, uh, all of you at the church, the survivors, your one common denominator is that you all spent a lot of time in the water during the night of the hurricane, right?
Yani, uh, kilisedekiler, kurtulanlar, hepinizin ortak noktası kasırga gecesi, uzun süre suda kalmak, değil mi?
We're going to waste a lot of money and a lot of time and a judge is going to appoint somebody to break the tie.
Birçok para ve zaman kaybedeceğiz ve hakim sonunda eşitliği bozmak için başka bir uzman atayacak.
Of course, a lot of what he did, a lot of what he advocated, we consider barbaric now, but at the time...
Tabii o zamanlar yaptığı ve savunduğu çoğu şeyi bugün vahşice buluyoruz. Ama o zamanlar...
It's why jews get their noses fixed, gays get their organs lopped off, and me and a lot of other hardworking guys like me who don't have time for "mental duress" end up picking up the tab in higher premiums.
Yahudiler burunlarını yaptırdıkları, gayler organlarını kestirdikleri için ben ve benim gibi çok çalışan adamların, daha yüksek sigorta primlerinin faturalarını ödemeyi bitirebilmek için "zihinsel baskı" ya zamanımız olmuyor.
She spent a lot of time with him because she volunteered at the high school.
Onunla çok zaman geçiriyordu çünkü lisede gönüllü çalışıyordu.
When a prisoner gets near the end of his time on death row, there's a lot of last-minute...
Bir tutuklunun infaz günü yaklaştıkça, aklına...
and there aren't a lot of designer products on the market. Then you think it's a good time to sell? Then you think it's a good time to sell?
Yani satmak için iyi bir zaman mı diyorsun?
I spend a lot of time on the computer talking about how proud I am of my husband and how he's handling this.
Sohbet odalarından kocamın bu hastalığa karşı verdiği savaşla nasıl gurur duyduğumu anlatıyorum.
Sheriff Adams was just here, and she spent a lot of time focusing on the "attacked in a locked room" scenario.
- Şerif Adams buradaydı. "Saldırı kilitli odada gerçekleşti" senaryosuna odaklanmıştı.
The truth is, people waste a lot of time trying to interpret their dreams.
Gerçek şu ki, insanlar rüyalarını anlamak için bir sürü vakit harcarlar.
Yeah, they also spend a lot of time staring at themselves in the mirror saying,
Evet, aynı zamanda çoğu zamanını ayna karşısında kendine bakarak
I think, before that alien object arrived, Molly Caffrey had a lot of time on her hands, and now we're paying the price.
- Bence o uzaylı nesne gelmeden önce Molly'nin fazla boş zamanı vardı ve şimdi bunun acısı bizden çıkıyor.
Because, as you may recall, I'd spent a lot of time in there the night before. "
Hatırlarsınız ki önceki gece orada bayağı vakit geçirmiştim
First time I saw a horse I was thirteen, the damn thing was on tv... and the street was tough and you lost a lot of homies but this is Neptune and her friends took them.
İlk atı görmem 13 yaşımdaydı, Lanet şey televizyondaydı... ve sokaklar sertti bir çok arkadaş kaybettin Ama burası Neptune ve arkadaşları da ders aldı
And this is a list of the teachers and coaches that she spends a lot of time with.
Bu da zamanının büyük bölümünü geçirdiği öğretmenlerinin ve antrenörlerinin listesi.
Because the girl must of spent a lot of time here.
Çünkü kız burada epey zaman harcamış olmalı.
We don't have a lot of time, so I'll cut to the chase :
Çok zamanımız yok, bu yüzden direk konuya gireceğim.
yeah, no, i did, but, you know, i spent most of my time, um, occupying various administration buildings, uh, smoking a lot of thai stick, breaking into the r.o.t.c., and bowling.
- Hayır, gittim. Ama bilirsin, zamanımın çoğunu çeşitli idare binalarını işgal ederek geçirdim. Bir sürü marihuana çektim, yedek kuvvet eğitim birliğine girdim, bowling oynadım.
I have seen a lot of statues in my time and from all over the world, but nothing, nothing quite matches these in terms of skill and execution.
dünyanın heryerinde birçok heykeller gördüm, ancak yetenek ve işçilikte bunlar kadar mükemmelini görmedim.
"We em, got to love her really because we, we saw a lot of her, I mean she was with us all the time really and em, especially in the Channel Islands"
"Hepimiz onu gerçekten severdik çünkü hep gözümüzün önündeydi." "Demek istediğim ; o hep bizimle birlikteydi ve..."
You know you spend a lot of time walking back to the room... to get the thing that you left the room so that you would go and use it somewhere else and... you're on your way back to the room to get the thing.
Biliyorsunuz, zamanınızın çoğunu sürekli bir odaya geri dönerek o odada unuttuğunuz, başka bir iş için kullanacağınız bir şeyi aramakla geçer ve o şeyi almak için odaya dönüş yolundasınızdır.
Physicists have come up with quite a lot of different potential time machines which, according to the laws of physics, would in some sense let you travel back in time.
Bazı fizikçiler, bir anlamda geçmişe yolculuk amacına dayalı pek çok farklı zaman makinesi fikrini ortaya attılar.
But I had taken a lot of mescaline at the time, so I don't know.
Ama o zaman çok fazla hap almıştım, o yüzden emin değilim.
The Intendant... not for a lot of time.
Çok geç oldu
You know, a lot of people say that college is the time when young men and women expand the way that they look at their world when they open their minds to new ideas and experiences and when they begin that long journey from the innocence of youth to the responsibilities of adulthood.
Bilirsiniz, bir çoğu der ki,... üniversite, gençlerin Dünya'ya bakış tarzlarını genişlettiği zamandır. Zihinlerini yeni fikirlere ve deneyimlere açarak masum gençlikten çıkıp sorumlulukla dolu yetişkinliğe yol aldıkları zamandır.
But why don't we leapfrog all that bullshit, save ourselves a lot of aggravation and time, of which there is close to zero, and I tell you the truth?
Tonlarca seçeneğin var ama sadece bir tek doğru seçeneğin var. Bu saçmalıkları neden geçmiyoruz zamanımızı ve öfkemizi saklamıyoruz, ki sıfıra yakın ve sana doğruyu söylüyorum?
She spends a lot of time at the library.
Kütüphanede çok vakit geçiriyor.
So, you've been spending a lot of time at the Finches'house.
Finchler'in evinde epey vakit geçiriyorsun.
Yes, siree... oh boy, we spent a lot of time in the showers.
Evet efendimm... duşlarda az zaman geçirmedik.
Now, I've had a lot of time to think about some of the things that went on, and I know, Brooke, that I don't always do the right thing or always say the right things,
Olanlar hakkında düşünecek bolca vaktim oldu ve biliyorum ki Brooke, her zaman doğru şeyi yapmıyorum.
it is that a lot of time passed trying to be in a place different from the one that was trying to be somebody different.
Ben sadece uzun zamandır bunun için uğraştım. Başka bir yerde olmaya çalıştım ama buradaydım başka biri olmaya çalıştım ama ben buyum.