Acl traducir turco
8,991 traducción paralela
And we'll starve.
Açlıktan ölürüz.
But I'll starve before I see another piece of Leisure in his hands.
Ama Leisure'dan bir parça daha aldığını görmektense açlıktan ölmeyi yeğlerim.
People can only starve for so long while the rich get fat.
Zenginler şişmanladıkça halk açlıktan ölüyordu.
How else are we meant to feed our starving children?
Yoksa çocuklarımızı nasıl açlıktan kurtarırız?
I'm starving.
Açlıktan ölüyorum.
There's a thirst.
Ortalığa açlık hakim.
Baby, tengo hambre.
Bebeğim, açlıktan ölüyorum.
Happy Hunger Games.
Mutlu Açlık Oyunları.
She craves more power still.
Güce olan açlığı hâlâ son bulmuş değil.
She hungers constantly for what's been denied her, be it love or revenge.
Onu reddeden şeylerin açlığını yaşıyor. Aşk de, intikam de.
Klaus, lying here, starving in the darkness, I have thought of nothing except what could have been if I had left you to live a single mortal life.
Klaus, buranın karanlığında açlıkla yatıyorken düşündüğüm tek şey sizlere tek bir ölümlü hayat bıraksam neler olacağıydı.
If Sara had not met my daughter, she would have starved to death on the shores of Lian Yu.
Sara, kızımla tanışmamış olsaydı Lian Yu'nun kıyılarında, açlıktan ölürdü.
I'm starving.
- Açlıktan ölüyorum.
So we're just supposed to sit here and starve to death?
Ne yani, burada durup açlıktan ölmeyi mi bekleyeceğiz?
Parathas, here? Do you want me to starve to death'?
- Beni açlıktan öldürmek mi istiyorsunuz?
- I'm starving.
Açlıktan ölüyorum!
Yet, you leave the duty of defense to starving commoners?
Fakat niye ülkeyi açlıktan ölen köylüler korumak zorunda?
Well, I am starving.
Pekâlâ açlıktan ölüyorum.
I'm a stomach, hunger incarnate.
Bir mideyim, açlığın vücut bulmuş hali.
When the hunger's bad, I forget I used to be one, too.
Açlık dayanılmaz hale gelince kendimin de insan olduğumu unutuyorum.
You two must be absolutely famished.
İkiniz açlıktan ölüyor olmalısınız.
I'm starving, actually.
Açlıktan ölüyorum aslında.
It's in The Hunger Games.
Açlık Oyunlarında böyle oluyor.
No, we were starving.
Hayır, açlıktan ölüyorduk.
No, we was starving.
- Hayır, açlıktan ölüyorduk.
♪ it is a hunger ♪
Açlıktır
- No one wants to starve, but... When you take it all virtual, you lose... The texture.
Açlıktan ölmek isteyen yok ama tamamen gerçekçi olursan yapını kaybediyorsun.
I'm starving right now.
Şu an açlıktan ölüyorum.
Everyone else is starving.
Diğer herkes açlıktan ölüyor.
Can we do this later?
- Açlıktan ölüyorum. Sonra olsa?
I'm starving.
Açlıktan öleceğim.
I'm only here because I was getting worried you were starving to death.
Açlıktan öleceğinden endişelendiğim için geldim.
You must be starving, right?
Açlıktan ölüyorsundur, değil mi?
Here I lay, resting from my fatigue.
Açlık ve susuzluk hissedene kadar.
A disease brought about by starvation.
Hastalık açlık yüzünden geldi.
I learned that his blindness could have been prevented if he was not starved.
Ve eğer açlık çekmemiş olsaydı bu körlüğün önüne geçebileceğimizi öğrenmiş oldum.
Could he daily feel a stab of hunger for you and find nourishment at the very sight of you?
Her gün senin için bir açlık hissediyor ve sırf seni görünce bile bu açlığı doyurabiliyor mu?
Hunger will kill me before the mean Serb catches up to me.
Beni Sırplar yakalamadan önce açlık öldürecek.
5x02
Falling Skies, 5.Sezon 2. Bölüm "Açlık Ağrıları"
And we're gonna ration it off to the people who are worse off, the people who are desperate and starving.
Kötü durumda olanlara dağıtacağız. Çaresiz ve açlıktan ölmek üzere olanlara.
What was it? I saw starvation.
Açlık gördüm.
This drone could help us escape, but I'm trying not to think about how hungry I am right now.
- Bu drone kaçmamıza yardım edebilir ama açlığımı aklıma getirmemekle çok meşgul oluyorum. - Ben de.
We have people back at our camp in desperate need of food.
Kampta açlıktan kırılan insanlar var.
On the bright side, we'll starve to death before we run out of ammo.
Bardağın dolu tarafından bakarsak mermimiz bitmeden açlıktan ölürüz.
You were starved, almost gone.
Açlıktan kırılmıştın, neredeyse ölüyordun.
I'm starving.
- Açlıktan öleceğim.
And I am so hungry.
Açlıktan da ölüyorum şu an.
He's trying to get in your head, and he clearly has, because you are standing in front of me thinking that I might be some kind of bad guy.
Senin de aklına girmeye açlışıyor, ve belli ki girmiş bile, çünkü karşımda durmuş benim bir çeşit kötü adam olabileceğimi düşündüğünü söylüyorsun.
Revolts, starvation, war.
İsyan, açlık, savaş.
- You must be starving.
- Açlıktan ölüyor olmalısın.
We're going to starve to death first, anyway.
Önce açlık baş gösterecek yine de.