And at the same time traducir turco
2,840 traducción paralela
We can super-cool the motion sensor and at the same time intercept the sync signal.
Hareket sensörünü dondurup, aynı anda zamanlayıcıyı durdurabiliriz.
And at the same time, this longing hardens the heart.
Aynı zamanda bu hasret, kalbi sertleştiriyor.
And at the same time he felt he was falling.
Aynı zamanda düşmekte olduğunun da farkındadır.
You are gonna answer some calls, and at the same time I want you to be filing some guest research documents on the computer, okay?
Bazı çağrılara yanıt vereceksin ve aynı zamanda senden bilgisayardaki bazı misafir arama dokümanlarını doldurmanı istiyorum.
I'm happy with the children here, and at the same time, I'm sad because their father's gone.
Burada çocuklarla mutluyum, babaları öldüğü için aynı zamanda üzgünüm.
Maybe you shouldn't read and walk at the same time.
Belki de ayni anda yürüyüp okumamalisin.
I want to take you both home and... bend you over and just... at the same time. Whoo!
Siz ikinizi eve götürüp ve * * * * yaslayıp....... ve aynı zamanda * * * * * * * * yapmak istiyorum.
- and get this off at the same time...
-... bunu çıkartmayı aynı anda yapamıyorum.
It feels like there's something else going on, Something pulling you forward and... and surrounding you at the same time.
Sanki başka bir şeyler varmış gibi aynı anda seni hem ileri iten hem de çevreleyen bir şey varmış gibi gelir.
And we both reached for the cab door at the same time, right? And I was like, remember?
Aynı anda taksiye hamle yaptık ben dedim ki ; nereye gidiyorsun?
And dirty at the same time.
Aynı zamanda kirlenmeyi de.
You manage to look asleep and terrified all at the same time.
Sende her zaman uykulu ve korkutucu gözüküyorsun.
We can be distinct, and unified, at the same time.
Aynı anda farklı ve bir arada olabiliriz.
I find it hard to think and speak at the same time.
Aynı anda hem düşünüp hem de konuşmak zor geliyor.
How do you protect'em and let'em go at the same time?
Onu aynı anda nasıl hem serbest bırakıp hem de güvende tutacağım ki?
Another of Japan's great innovative directors who worked at the same time as Ozu, and whose best work comes from the'30s and onwards was Kenji Mizoguchi.
Ozu ile aynı dönemde çalışmış bir başka yenilikçi yönetmen 30'lardan itibaren harika işler çıkaran Kenji Mizoguçi'dir.
And Lenny Jr., he watched from over there at the same time.
Lenny Jr. da aynı zamanda oradan izlerdi.
This is because, if you shoot a close up and a wide shot at the same time you can't light them differently.
Aynı anda hem yakın, hem de geniş plan çekmek isterseniz aydınlatma farklı olamaz.
So thank you very much for bringing the whole group together and doing some good for charity at the same time.
Bütün grubu bir araya getirip, aynı zamanda Yardım için güzel şeyler yaptığın için teşekkürler.
Can't you walk and hydrate at the same time?
- Yürürken su içemiyor musun?
We're never home at the same time, and when we are, we're all in different rooms, and it's crazy.
Aynı anda hiç evde olamıyoruz. Olduğumuz zaman da tamamen ayrı odalardayız, çıldıracağım
We're above and below water at the same time.
Aynı anda suyun hem altında hem üstündeyiz.
The only way our lights dim is when we turn on the microwave and the toaster at the same time.
Bizim ışıklarımızı karartmanın tek yolu Mikrodalga ve kızartıcıyı aynı anda açmak.
At the time Hope went missing, there was another potential victim who was the same age and had the same physical characteristics as Hope, and she was even more accessible.
Hope kaybolduğu sırada potansiyel bir kurban daha vardı, aynı yaşta ve Hope'la aynı fiziksel özellikteydi ve daha erişilebilir konumdaydı.
I'm focusing, I'm freaking out at the exact same time, and...
Öyle yapıyorum. Aynı anda hem odaklanıyorum hem panikliyorum.
Hard to drive that fast and shoot at the same time.
Aynı anda hızla sürüp ateş etmek çok zordur.
It's a rough month when Halloween and PMS hit at the same time.
Cadılar Bayramı ile adet zamanı birleşince sıkıntılı bir ay oluyor.
Men like keeping two girls at the same time and drag their feet in the relationships
Erkek milleti iki kadını birden idare etmeyi ve ayak sürümeyi sever.
A and B cannot be parallel and perpendicular at the same time.
A veB aynı anda hem paralel hem de dik olamaz.
And all of them died at the same time.
Ve hepsi de aynı zamanda ölmüştü.
At the same time, humans continue their conquest of the globe, arriving in China and Australia.
Aynı zamanda insanlar Çin ve Avusturalya'ya ulaşarak yerküreyi ele geçirmeye devam etmektedir.
In the case of wheat and barley, they both ripen at about the same time.
Buğday ve arpa ise yaklaşık olarak aynı zamanda olgunlaşırlar.
This flank turns left at the same time as the others, and so on and so on.
Bu taraf diğerleriyle aynı anda sola dönüyor ve vesaire, vesaire.
Wow, now I can read the paper and listen to my movie score playlist at the same time.
Aynı anda hem gazeteyi okuyorum, hem de film müziklerimi dinleyebiliyorum.
Thought I could get rid of Bates and square things with Fisk at the same time.
Aynı zamanda hem Bates'ten kurtulur hem de Fisk ile ödeşirim diye düşünmüştüm.
So Josh is keeping seven balls in the air at the same time, and that's not unlike the Sun's job, which is to keep trillions of comets all orbiting in the Oort Cloud.
Evet, Josh aynı anda 7 topu havada tutabiliyor ve Güneşin yaptığı şey de bu ; Oort Bulutu yörüngesindeki trilyonlarca kuyruklu yıldızı tutmak.
And I'm trying to spare Charlotte the inevitable heartache and help you at the same time, but I can't if you won't accept my offer.
Ve ben Charlotte'u bu kaçınılmaz kalp kırıklığından kurtarmaya ve aynı zamanda sana da yardım etmeye çalışıyorum. Ama teklifimi kabul etmezsen bunu yapamam.
It's shocking and admirable all at the same time.
Hem şaşırtıcı hem de takdire değer.
My wife says nobody can have abs and kids at the same time.
Benim karımda kimse hem çocuk hem de karın kası sahibi olamaz dedi.
Kitten plays a keyboard, kitten sneezes and farts at the same time?
Kedi yavrusu klavye çalıyor, kedi yavrusu aynı anda hapşuruyor ve osuruyor?
I feel tired and wired at the same time.
Yorulmuş ve aynı zamanda bağlanmış hissediyorum.
According to her financial records, Ali was in Miami, Aspen and Europe at the same time.
Finansal kayıtlarına göre Ali de sizinle aynı tarihte Miami, Aspen ve Avrupa'daydı.
Okay, I hope you're not planning on having any kids, because you can't handle a new baby and a new dog at the same time.
Pekala. Umarım çocuk sahibi olmayı düşünmüyorsunuzdur. Çünkü bebeğe ve köpeğe aynı anda bakamazsınız.
And you have to sit there and be horribly proud and bored at the same time.
Sen de orada oturmuş aynı zamanda gururlu ve sıkılmış olarak dinlersin.
And, you know, he'd dance and sing at the same time so it had to correspond with his body, too.
Şarkı söylerken dans ettiği için vücuduyla da uyumlu olmalıydı.
The total package of Michael Jackson became very important, especially with the advent of video culture, which happened at the exact same time that Billie Jean and Beat It were becoming hit records.
Michael Jackson bir bütün olarak, özellikle video kültürünün gelişmesiyle çok önemli hale geldi. Billie Jean ve Beat it aynı dönemde çok sevilenler arasındaydı.
People smile in your face, pat you on the back and stab you at the same time.
İnsanlar yüzünüze gülüp sırtınızı sıvazlarken bıçağı saplar.
And not enough at the same time.
Ve aynı zamanda yeterli değil.
" Snacking is when a person laughs and inhales popcorn at the same time.
" Tıkıştırmak, bir insanın aynı anda hem gülüp hem de patlamış mısır solumasıdır.
He can't find both Boumendjel and Bambesi at the same time.
Aynı andan Boumendjel ile Bambesi'yi bulamaz.
What about the one where you ski and shoot at the same time?
Hem kayıp hem ateş etmeli şeye ne demeli?