English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ A ] / And it wasn't

And it wasn't traducir turco

5,842 traducción paralela
I had to call in just about every favor I had, and it still wasn't enough.
Bana borçlu olunan tüm iltimasları kullanmam gerekti ama bu bile yeterli olmadı.
'Cause I wanted to tell you something before you met him, which wasn't going to be today, but now it is, and it's so not a big deal, but you should know it before you meet him,
Çünkü onunla tanışmadan önce sana bir şey söylemem lazım. Normalde bugün söylemeyecektim ve pek de önemli bir şey değil aslında ama onunla tanışacağın için bilmemen durumu tuhaf bir hale sokabilir.
LATIN LOVER NARRATOR : And the truth was, Jane couldn't be sure it wasn't divine intervention.
Ve işin aslı, Jane bunun ilahi bir müdahale olup olmadığı konusunda emin değildi.
And if it wasn't us here doing it, it'd be someone else, someone else with people worrying about'em.
Şayet savaşan biz olmasaydık, bir başkası olurdu. Endişelenen yakınları olan birileri.
And we knew it wasn't organic, didn't we?
- Organik olmadığından da emindik.
Someone did take Berlin up on his offer, but it wasn't Laskin and Russo.
Birileri Berlin'in teklifini kabul etti ama Laskin ve Russo değildi.
Keep this up, and the only thing we're gonna get is our money back! Okay, okay, it wasn't that funny.
Böyle devam edersen kapacağımız tek şey bilet paralarımız! Tamam, tamam bu o kadar da komik değildi.
We have so much in common, and especially since I'm doing so much for Eva Braun, it almost seemed weird that I wasn't repping her.
Çok ortak yönümüz var. Eva Braun için bir çok şeyi yaptığımdan onun temsilcisi olmamam garip karşılandı.
And that stabbing, I'll bet it wasn't the only death by scissors.
O bıçaklama olayında da kesin makasla öldürülmemiştir.
It wasn't, like, a full twin, it was just like a big cyst but it had teeth and hair and...
Tam bir ikiz değildi ama büyük bir kist gibiydi. Saçı ve dişleri vardı. Sen hiç susmaz mısın?
Until their own identity was the bad idea, and then it wasn't even them clenching their fists anymore.
Kendi kimliklerinin bile kötü bir şey olduğunu ve yumruklarını kendilerinin sıkmadığını kendilerine inandırana kadar.
I think QB was stiffing Messner, and Messner wasn't having it.
Bence oyun kurucu Messner için dişliydi ve Messner'da bu yoktu.
I mean, a painting, Coulson? And you weren't immediately suspicious it wasn't me?
Demek istediğim tablo bu, Coulson ve ben olmadığım konusunda bir an olsun şüphelenmedin mi?
It saw 5 wars, was damaged 15 times... And still wasn't destroyed.
Beş savaş görmüş, 15 yara almış yıkılmamış.
And we know that Daycia wasn't ready to call it a night, so she goes and convinces Zach that it's a good time to take a bath.
Ve biliyoruz ki, Daycia'nın yatmaya gönlü yoktu, Zach'e gitti ve birlikte duşa girmeyi teklif etti.
Maseo called me that before he left, And I looked it up, but it wasn't in my chinese dictionary.
Maseo gitmeden önce bana öyle dedi ve baktım ama Çince sözlüğümde bulamadım.
- With whomever saw this and realized it wasn't just another improvisation.
- Kimle? - Bu sahneyi gören ve doğaçlama olmadığını anlayan kişiyle.
He used to jump and bounce and pull hands down, you know, so I wasn't making no excuses for it.
Zıplardı, hoplardı, geri çekilir, gardını düşürür beklerdi. Buna bahaneler bulmazdım.
I actually remember when I was young and growing up, knowing that I wasn't allowed to ask my father for something, like, it was ice cream after hours or, you know, Daddy's a "yes" man.
Çocukken ve büyürken, belli şeyleri babama sormalıydım. Ondan izin almam gerektiğini bilirdim. Yatma zamanında dondurma yemek gibi.
Yeah, and it still wasn't me.
- Evet ve bu hâlâ ben değilim.
And then I realized it wasn't water.
Ve sonra anladım ki, su değildi.
And, actually, that wasn't the first time you fired him, was it?
Açıkçası, bu, onu ilk kez kovuşunuz değil, öyle değil mi?
And, um, wasn't it your opinion that Ms. Vargas be left out of the negotiations?
Sizin düşüncenize göre Bayan Vargas görüşmelerin dışında bırakılmamış mıydı?
A wooden one, and I'm guessing it wasn't very big.
ahşap ve sanırım çok büyük değil
I asked her what she was buying and she said she didn't wanna tell me but she assured me it wasn't anything dodgy and that's enough for me.
Ne alacağını sordum ve bana söylemek istemediğini söyledi ama tehlikeli bir şey almayacağına bana söz verdi ve bu da benim için yetti.
And it turns out there wasn't much.
Fazla kanıt yokmuş meğer.
It just didn't seem like a responsible life because I'd seen my mom try to become the next Carole king, and that just wasn't pretty.
Bu sadece hayatım sorumluluğunu üstlenmek gibi birşeydi Çünkü annemi bir sonraki Carole king olmayı denerken gördüm, ve bu hiçte hoş değildi.
I wasn't alone in this. There were four others out of NSA, and we were all trying to work internally in the government over these years trying to get them to come around to being constitutionally acceptable and take it into the courts and have the courts oversight of it too.
Yalnız değildim, NSA dışından dört kişi daha vardı ve hepimiz de yıllardır hükümet içinde çalışmak için çaba sarf ediyor çalışmalarımızın anayasal olarak kabul edilmesi için uğraşıyor konunun mahkemelere taşınması ve mahkemelerin de bu konuda söz sahibi olmasına çalışıyorduk
That wasn't very nice of me, but it's my wedding day and I was cross with you.
Hoş bir hareket değildi ama bu benim düğünüm ve sana kızmıştım.
It wasn't my case, and I didn't suspect anything until she came and she rang my doorbell looking for you.
Benim davam değildi ve bana gelip zilime basana dek hiçbir şeyden şüphelenmemiştim.
She knew that it wasn't Hyun Wook's fault, and she also knew she wasn't being fair... but your mother told Hyun Wook that she still didn't want to forgive him.
Hyun Wook'un hatası olmadığı ve yaşananların adil olmağını biliyordu ama annen Hyun Wook'a kızının onu asla affetmeyeceğini söyledi.
And he sure as hell wasn't getting it at Blackgate.
Blackgate'de de tedavi görmediği kesin.
And if it wasn't about Teamster Local 11,
Ve eğer 11.
It wasn't a time for nightingales and poetry!
O vakit şiir zamanı değildi ki bülbül!
And it wasn't three dagos, it was four.
Hem üç İtalyan değil, dörttü.
And it wasn't 75,000, it was 82,000.
Ayrıca 75,000 değil, 82,000'di.
- I know, and the worst part about it is, It wasn't totally true.
- Biliyorum, ve en kötü tarafı ise çok da doğru olmamasıydı.
However it happened, she wasn't able to breathe, and if that goes on long enough, you die.
Her nasıl olduysa, kız nefes alamamış, ki bu yeterince uzun sürerse, ölürsün.
Liu : It wasn't necessarily about skin color and being a minority, but it was about, sort of, embracing the differences that everyone has.
Ten rengiyle ya da azınlık olmasıyla bir ilgisi yoktu ama bir şekilde herkesin sahip olduğu farklılıkları benimsemekle ilgisi vardı.
You know, it wasn't cool to pull a comic book out of your bag and read it in the lunch room.
Bilirsiniz, yemek odasında çantanızdan bir çizgi roman çıkarıp okumanız hiç hoş değildi.
And the more I think about it, who's to say he wasn't born left-handed, huh?
Ve belki de adam solak doğdu, kim bilir?
And, Emma, you found your family, even if it wasn't with me.
Ve Emma, sen de aileni buldun. Her ne kadar o ailede ben olmasam da.
Regardless, he confessed, and it wasn't poisonous.
Her şeye rağmen, itiraf etti ve kötü niyetli olmadığını söyledi.
It wasn't like kids going out and buying singles.
Single'ları çocuklar alır.
- All these bands, it wasn't just about rock and roll... it was about something bigger.
Mesele sadece rock'n roll değil. Bundan çok daha fazlası.
And Lexy wasn't happy about it.
Ve Lexy bu konuda mutlu değildi.
And I guess the perfect daughter that she wanted wasn't me, so... it's hard enough to see that in your mom's eyes.
Ve sanırım onun istediği kusursuz kız evlat ben değildim. Yani bunu annemin gözlerinde görmek zordu.
And it wasn't with me.
Ama benimle yapmıyordu.
I wasn't used to politics, and suddenly I was forced into the middle of it.
Politikaya alışkın değildim ama birden bire kendimi ortasında buluverdim.
It wasn't meant to be that way, but the chain between mother and daughter was broken, and the word passed to the keeping of men.
Böyle olması gerekmezdi ama anne ile kızı arasındaki bağ koparıldı ve sözü tutma sırası erkeklere geçti.
And he wasn't doing any of it for himself.
Bunu kendi çıkarı için de yapmıyordu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]