Anvil traducir turco
212 traducción paralela
Russia is lying between the mallet and the anvil.
Rusya, çekiç ve örs arasında uyuyor.
Where did I put my anvil?
Örsümü nereye koydum?
Sultana, what have you done with my anvil?
Sultana, örsümü ne yaptın?
- You mean, The anvil Chorus?
- Koro parçasını mı?
Once I swam the English Channel with an anvil on me chest.
Bir keresinde İngiliz kanalında yüzdüm.. kucağımda demir örs ile.
I ain't got no anvil, I ain't got no hearth, I ain't got no coal, I ain't got nothing.
Örsüm yok, ocağım yok, kömürüm yok, hiçbir şeyim yok!
Zubeir, the potter, Nisbin, the carpenter, the anvil shop at the end of the street called Straight,
Zubeir, çömlekçi, Nisbin, marangoz, düz sokağın sonundaki örs dükkanı.
And he that smote the anvil did beat the molten gold into thin plates.
Ve örse vuran kişi erimiş altınlardan ince tabakalar dövdü.
I'll crack their skulls on the anvil.
Örsün üzerinde kafalarıını kıracağım.
Well, that's an anvil, Martha.
O bir örs, Martha.
He's carrying an anvil.
Bir örs taşıyor.
Set that anvil up here, Monsewer.
Örsü buraya koy, Monsewer.
This is the sun's anvil.
Buraya güneş örsü denir.
No, but we're off the anvil.
Hayır, ama örsten çıktık.
"Whoso pulleth out this sword of this stone and anvil " is rightwise king born of England. "
"Bu kılıcı bu taştan çıkartan kişi İngiltere'nin yeni kralı olacaktır."
I pulled it out of an anvil that was on a stone in, in a churchyard.
Ben örse benzeyen bir taştan çıkardım bu kılıcı. Kilise bahçesindeydi.
"For thee the hammer on the anvil rings."
"Örs üzerinde çekiciniz çınladığından."
Bring along that anvil and as many tools as you can carry.
- Şu örsü ve alabildiğin kadar aleti olabildiğince çabuk götür.
Anvil's in the barn.
Örs ahırda.
Operation Anvil, the Allied invasion of southern France.
Örs Operasyonu. Güney Fransa'nın Müttefiklerce işgâli.
Anvil was meant to begin the pincer movement on Hitler's Germany from all sides - the pincer movement that was to squeeze the Third Reich dry.
Normandiya çıkarmasıyla birlikte düşünüldüğünde kuzeye ilerlenerek Hitler Almanyasını her taraftan sıkıştırmak. Diğer bir deyişle, 3. Reich'ın ümüğünü sıkacak bir kıskaç hareketi.
" Then, from his anvil. the lame craftsman rose...
"Sonra, topal demirci örsünün başından doğrulur..."
Tonight, dear patrons of the arts, I will, with this sledgehammer, demolish this vintage automobile to the music of the "anvil Chorus,"
Bu gece, sevgili sanat severler bu balyozla, bu antika otomobili "Örs Korosu" eşliğinde tahrip edeceğim.
He's a regular at the Cock Pit and the Anvil.
Cock Pit ve Anvil'in müdavimidir.
Why do you have an anvil there?
Neden orada bir örs var?
But an anvil!
Ama bir örs?
An anvil?
- Bir örs mü?
I think an anvil's closer to the truth.
Sanırım bir örs gerçeğe daha yakındır.
But you don't understand that yet... about the anvil, Mieze.
Ama örsün ne anlama geldiği hâlâ anlamış değilsin Mieze.
Talk to me, or I'll have Jilly here use your head for an anvil.
Konuşmaya başlamazsan Jilly kafanı çekiç niyetine kullanır.
You're between the hammer and anvil.
Sen çekiç ve örs arasındasın.
I think the anvil's hot. And I'm gonna tell it to you.
Bence örs yeterince sıcak.
Hans, you better heat up that miracle because we just broke through on number six and the electromagnetic came down like a fucking anvil.
Hans, şu bahsettiğin mucize artık gerçekleşse iyi olur çünkü altıncı kilidi de kırdık ve elektromanyetik duvar önümüzdeki tek engel.
Underneath this lip of rock, sir, like an anvil hanging over the flashlight.
Bu kaya uzantısının altında, kaya fenerin üzerinde sarkan bir örs gibiydi.
- Drop an anvil?
- Örs atalım?
What are you gonna do with the anvil?
Örsle ne yapacaksınız?
The iron mass of the anvil will provide that.
Örsün demir kütlesi bunu sağlayacak.
After that, the anvil, the hammer and Dr. Soong's face.
Daha sonra, örsü, çekici ve Dr. Soong'un yüzünü resmettim.
I believe the support structure on the anvil collapsed because some of the wood had rotted.
Sanıyorum örsün destek sistemi çökmüş çünkü tahtanın bir kısmı çürümüş.
I was relaxing on the job when someone accidentally dropped an anvil on my head.
Birisi kazara kafama bir çekiç düşürdüğünde işyerinde dinleniyordum
Like that big moose construction worker that had an anvil drop on his head.
Kafasına çekiç düşen o koca geyik inşaat işçisi gibi.
Did you forget to pack the baby's anvil?
Bebeğin kemiklerini unuttuk mu acaba?
Sean McLennon, owns 10, now 11 of the richest strikes on Anvil Creek... and he didn't file the original claim on one of them.
Sean McLennon, Avnil Deresi'ndeki en zengin 10, şimdi 11 bölgenin sahibi ve hiçbirinin ilk hak sahibi değil.
When I complained, his thugs kicked me out of his office and dropped an anvil on me.
Şikâyet ettiğimde bu caniler beni kovup çekiç fırlattılar üstüme.
We'll start an anvil factory!
Orada bir örs fabrikası kurarız!
Hopefully underneath a big, falling anvil.
Umut ediyorum ki büyük bir örsün altında kalmıştır.
She says they were about 300 feet above the Anvil, heading down east.
Anvil'in 90 m aşağılarında, doğuya doğru indiklerini söylüyor.
You just dropped an emotional anvil on my head.
Kafamın üzerine duygusal bir örs bıraktın.
A little anvil made of Solingen steel.
Solingen çeliğinden yapılmış küçük bir örs.
We whose poverty Drags us to the anvil before dawn
Komün! Öldürmek istediğin Komün'ün ta kendisiyim.
Anvil.
Örs.