Basketball traducir turco
4,063 traducción paralela
Maybe it's always been about basketball.
Belki de her şeyin sebebi basketboldur.
It's always been because you play basketball.
Hep de basketbol oynadığın için iyiydin.
Except for play basketball.
Basketbol oynamak dışında.
I was just betting on a basketball tournament.
Bir basketbol turnuvasına bahis oynuyordum.
I was at my grandson's basketball game when I got the call.
Beni aradıklarında torunumun basketbol maçındaydım.
I want to quit the Carlton basketball team and join Buckner's.
Carlton basket takımını bırakıp, Buckner'ın takımına girmek istiyorum.
He's the whole reason I can even play basketball.
Basketbol oynayabilmemin bile sebebi o.
I hate my basketball team.
Basketbol takımımdan nefret ediyorum.
I'm going to Joey's tonight with Simone and some other girls from the Buckner basketball team.
Bu akşam Simon ve Buckner basketbol takımından kızlarla, Joey'in yerine gidiyorum.
The body is upstairs watching basketball.
O "ceset" yukarıda beyzbol maçı izliyor.
He showed me an old basketball game on TV last night, and I learned so much.
Dün akşam televizyonda eski bir basket maçı izletti bana. O kadar çok şey öğrendim ki.
I'm moving up my basketball game from Friday to Wednesday.
Basketbol maçımı Cuma'dan, Çarşamba'ya alıyorum.
I still can't believe you play basketball.
Basketbol oynadığına hala inanamıyorum.
Pushing the basketball game back to Friday?
Basket maçını Cuma'ya erteliyorsun?
I had a college scholarship to go play basketball, but I instead opted to go into the military.
Basketboldan üniversite bursum vardı. Ama ben orduya katılmayı tercih ettim.
It's like the cheerleaders at a basketball game.
Basketboldaki pon pon kızlar gibi aynı.
Cheerleading's the best part of basketball.
Pon pon kızlar basketbolun en iyi kısmıdır.
Without it, you've got basketball.
O olmadan geriye sadece basketbol kalır.
You know, everyone's got football, basketball, horse racing under a microscope, looking for the slightest hint of impropriety. Who's looking at dog shows?
Herkesin gözü futbol, basketbol at yarışı üzerindeyken en ufak gariplik hemen araştırılırken kim bakar ki buraya?
Is she starting a basketball team?
Bir basketbol takımı mı kuracak?
He'd go out for basketball, I'd go out for basketball.
O basketbola gitti, ben de gittim.
- She likes basketball. - Oh!
- Basketbolu da sever.
Oh, cool! She likes basketball?
Basketbolu seviyor mu?
No doubt their office is a converted warehouse'full of smoothie makers and basketball hoops'and rim jobs.'
Eski bir depodan dönüştürdükleri ofislerinin smoothie makineleri ve basketbol potalarıyla dolu olduğundan eminim.
Let's just say we're picking teams to play basketball.
Farzedelim ki basketbol oynamak için oyuncu seçiyoruz.
I just wanted to check the basketball scores.
Basketbol skorlarına baktım sadece.
And in a couple of months she's gonna expect me to look like I've swallowed a basketball.
Birkaç ay sonra kucağımda bir basket topu görmek isteyecektir.
That's like a pro basketball player apology.
Profesyonel basketbolcu özürü gibi.
I thought we'd watch the basketball game, maybe do a little grilling.
Basketbol maçı seyrederdik diye düşünmüştüm, veya belki mangal filan.
It's not a basketball court any more.
Basketbol sahası değil artık.
The stupid guy I called to book this place didn't tell me they took off the basketball floor for a hockey game.
Burayı tutmasını söylediğim salak adam, bir hokey maçı için basketbol zeminini kaldırdıklarını söylemedi.
- Basketball. - Basketball.
- Basketbol.
You really don't know anything about basketball, huh?
- Basketboldan hiç anlamıyorsun değil mi?
I mean, it's not like he's the first professional basketball player ever to have a little sex the night before a game.
Sanki maçtan önceki gece bir hatunla birazcık yaramazlık yapan ilk basketbolcu o gibi konuşuyorsun.
Uh... So, Kevin, what made you decide to become a basketball player?
Basketbolcu olmaya nasıl karar verdin?
Holly, he's a professional basketball player.
- Adam profesyonel basketbolcu.
Jonathan Meade was the name of a friend of mine who I invited to one of my Wednesday-night basketball games.
Jonathan Made, Çarşamba gecelerinden birinde oynanan basketbol maçlarına davet ettiğim arkadaşlarımdan birinin adıdır.
There were a lot of judges at this basketball game over the years. How many of them talked to your actor friend?
Bu basketbol maçlarında yıllardır bir çok yargıç yer aldı,... bunlardan kaçı aktör arkadaşınızla konuştu?
All I want to do is be a part of a good basketball team.
Tek istediğim iyi bir basketbol takımının bir parçası olmaktı.
I think you should do this bit about how our basketball scores have improved since we got that new sprung floor in the gym.
Bence, salonun esnek taban döşemeleri yenilendikten sonra galibiyetlerimizde nasıl bir artma olduğundan bahsedersin.
Daphne's one of our proudest new additions to our girls basketball team.
Daphne kız basket takımımıza yeni katılan gurur kaynağımızdır.
Actually, Carlton has a basketball team as well.
Aslına bakarsanız Carlton'un da bir basket takımı var.
In fact, their basketball team is about to be cut'cause they don't have enough money.
Doğrusunu isterseniz basket takımları yeterli paraları olmadığı için kapatılmak üzere.
I served Father Bill's masses as his altar boy, he was my first basketball coach.
Peder Bill'in ayinlerinde altarda görev yaptım çocukken. O ilk basketbol koçumdu.
First, you stalk me down at the basketball courts.
Önce basketbol kortlarının oraya kadar beni takip ettin.
- No, the Pawnee-Eagleton high school basketball game.
Hayır, Pawnee-Eagleton liseler arası basketbol müsabakası.
basketball's your favorite sport, you love playing with Alex.
basketbol senin favori sporun, Alex'le oynamayı seviyorsun.
You know, Micah probably has more fun because he gets to play video games during basketball.
Biliyor musun, Micah muhtemelen daha çok eğleniyordur çünkü basketbol esnasında video oyunu oynuyor.
- we're talking about basketball.
- basketbol hakkında konuşuyoruz.
- We're not talking about... we're talking about basketball right now.
- Ondan bahsetmiyoruz... Şu anda basketboldan konuşuyoruz.
I can take her to a basketball game.
Onu basketbol maçına götürebilirim.