Boiling traducir turco
1,231 traducción paralela
You're getting warm, You're boiling...
İyice yaklaştın, Çok yakınsın...
The heat is boiling the fuel. Shut'em down, Sam.
Sıcaklık yakıtı kaynatıyor.
That's boiling water!
Bu kaynar su!
- Are not you boiling?
- Isınmıyor musun?
I'm perfectly capable of boiling a pot of water.
Çaydanlıkta su kaynatabilecek durumdayım.
"BOILING POINT"
"BOlLlNG POlNT" çeviri : burakfusion
He followed her past the grinning faces full of boiling teeth.
Zevkten kudurmuş, sırıtan insanların arasından geçerek onu izledi.
Or drowned in boiling water.
veya kaynar suda boğuldu.
- Yeah, boiling hot too.
- Evet, hem de kaynar.
I think... it's hog-boiling time.
Bence... suları kaynatmanın vaktidir.
It's hog-boiling time.
Suları kaynatma vakti.
I wanna see a goddamn big motherfuckin'... shoot'em up, kill'em, bang, stab'em, crush... slice, kill, motherfuckin'boiling'oil.
Kahrolası büyük bir siktiğim... onlara ateş et, öldür, patlat, bıçakla, ez... doğra, öldür, siktiğimin kaynayan yağını görmek istiyorum.
The milk's boiling...
Süt kaynıyor...
Who's throwing boiling water?
Bu kaynar suyu kim fırlattı? Bulun onu!
Who threw the boiling water?
Kim bu kaynar suyu fırlattı? Dışarı!
Fleischman, you're boiling!
Fleischman, ateş gibisin!
One was not a present lady, such a big raspanete was giving to you up to making to you boiling the ears!
Eğer yanımızda bir hanımefendi bulunmasaydı kulaklarınız öyle yanardı ki ufacık beyniniz de alev alırdı.
I'm boiling, I'm fantasizing all the things I'm gonna say to her.
Delirmiştim, ona söyleyeceğim her şeyin hayalini kuruyordum.
- Water's boiling.
- Su kaynıyor.
When Tita felt Pedro's burning gaze on her bare shoulders... she understood exactly how raw dough must feel... when it comes in contact with boiling oil.
Tita çıplak omuzları üzerinden Pedro'nun yakıcı bakışlarını hissettiğinde... pişmemiş bir hamurun kızgın yağa... değdiği andaki hislerini anladı.
Only the pots know the boiling points of their broths.
İçindeki çorbanın kaynama noktasını sadece tenceresi bilebilir.
I like boiling water.
Hayır, su kaynatmayı seviyorum.
Are we to believe that boiling water soaks into a grit faster in your kitchen than on any place on the face of the earth?
Sizin mutfağınızda, kaynayan suyun mısır tanesine dünya yüzündeki başka yerlerden daha çabuk işlediğine mi inanalım?
That's boiling water!
Kaynar su!
Who's throwing boiling water?
Kim kaynar su döküyor?
Who threw the boiling water?
Kim kaynar su döktü? Bulun çabuk!
The water is boiling
İyice hararet oldu!
The story has drawn international attention, and the controversy surrounding Walton's disappearance has reached the boiling point, with no sign of...
Haber uluslararası alanda ilgi topladı ve Walton'ın ortadan kaybolmasıyla ilgili tartışmalı durum artık doruk noktasına ulaştı...
One day when you and Ma were out, I got a big bowl of boiling water... whacked a big drop of Vick and put the towel over my head.
Bir gün, annemle sen disaridayken Bir legene siçak su doldurdum, içine koça Bir kasik Viçks attim ve Basima Bir havlu Örttüm,
Speak up. I've got an egg boiling.
Acele et, Norstadt, yapacak işlerim var.
Pop him in a boiling pot and when he's done, we'll butter him up
Atalım kaynayan bir kazana işi bittiğinde bulayalım tereyağına
Let her fall face down in boiling... bloody... mud!
Yüzü kaynak... Lanet... Çamura girsin!
-'Tis sizzling and boiling.
- Bu cızırdıyor ve kaynıyor.
Take the leaves, dip them in boiling water and make a compress.
Yaprakları sıcak suya batır sonra da masaj yap.
Boiling water?
Kaynayan su?
In every instance, the water reaches its boiling point in 5 1.7 seconds.
Her seferinde su kaynama noktasına tam olarak 51,7 saniyede ulaştı.
You're boiling hot.
Cayır cayır yanıyorsun.
Kettle, it's, it's just boiling.
Çaydanlık. Su kaynadı.
The scrubbings and the washings And the noses with the drippings And the sopas always boiling
Temizlik yapmak, bulaşık yıkamak, yerleri silmek, sürekli yemek yapmak.
Just put it in boiling water.
Kaynayan suya bırak.
I keep the samovar boiling, waiting for him to get up.
Semaveri o kalkana kadar kaynatmaya devam ediyorum.
I was just boiling water for tea.
Çay için su kaynatıyordum.
Just get a pot of boiling water, and put salt around the plate.
Bir tencere kaynayan su hazırla, tuzu tabağın kenarına koyarsın.
It's boiling.
Çok sıcak.
The blood's boiling in my veins.
Damarlarımdaki kan kaynıyor.
Then I have to pour boiling water on them.
Sonra anları çıkartıp, üstlerine kaynar su dökmek zorunda kaldım.
They're like gravy boiling.
Fokurdayan yemek gibiler. Lütfen gelin.
I'll bet you got coffee boiling in there.
Bahse girerim orada kahve kaynatıyorsun. Yapıyorum.
Because I'm boiling.
- Çünkü çok sinirliyim!
The water's boiling.
Su kaynıyor.
What are you boiling?
Birşey mi kaynıyor?