Burnt traducir turco
3,185 traducción paralela
"The rain pattered dismally against the panes, " and my candle was nearly burnt out,
" Yağmur bir sıkıntısı varmış gibi vuruyordu cama mumum da bitmek üzereydi artık.
So I burnt down his house.
Ben de evini yakmıştım.
The one you tore back up on the nag... he burnt her runaway on her cheek.
Atın üstünde vurduğun herif yanağına kaçak damgası vurmuştu.
And although I hear he does a lot of drugs, somehow that burnt-out look is just so...
Çok uyuşturucu kullandığını duydum, yine de o yıpranmışlık...
You burnt my hard drive.
Devrelerimi yaktın.
I burnt the lemon sauce.
Jacky! Limon sosunu yaktım.
And the fingerprints found on the hash correspond to the prints of the other victim the burnt-out car is registered to.
Kumarhanedeki parmak izleri ise yanmış arabadaki parmak izleri ile eşleşiyor.
Everything got burnt.
Her şey yandı kül oldu.
The epilogue of a dramatic day which started peacefully with songs and dancing and then deteriorated with the arrival of anarchists who smashed, burnt, and devastated.
Dramatik bir günün sonundan görüntüler. Şarkılar ve oyunlar eşliğinde barışçıl bir şekilde başlayan gün sağa sola saldıran anarşistlerin meydanlara çıkmasıyla çok fena bir hal aldı.
Can's brother also joined the army and he is burnt out now.
- Sen sağ ol. Büyük oğlum askerliğini yaptı, evde enkaza yatıyor.
Burnt to a crisp.
Kıtır kıtır, taptaze..
that a single, partial, latent print found on a burnt-up can of paint thinner just happened to match the one guy the police suspected all along.
Yanmış olan bir tiner kutusu üzerinde, belirgin olmayan tek bir parmak izi parçası bulunuyor ve başından beri polisin tek şüphelisi olan adamın parmak iziyle eşleşiyor.
Please, just tell me one more time. You burnt those pictures, those polaroids of us.
Lütfen, bir kere daha çıramızı yakacak fotoğrafları yaktığını söyle bana
We rent it out to tribal members but it got burnt in the fires.
Kabile üyelerine kiraladık Ama yangın çıktı.
A burnt man got burnt further.
Adam düşünce yandı.
Humans burnt down half the city.
Şehirdeki insanların yarısı yanmıştı.
Your hand, it's burnt. Did the creature touch you?
Yaratık Size Dokundu mu?
He burnt my eyes.
Ama benim gözlerimi kavurdu.
Let me guess, a trail of dead with the lingering scent of burnt chicken?
Dur tahmin edeyim, yanık tavuk gibi kokan ölü bir kız mı?
If I were found in your arms, I'd be disembowelled and burnt.
Koynuna girdiğim öğrenilirse karnım deşildikten sonra yakılırım.
We burnt that tree to the ground.
Biz o ağacı yakmıştık.
I burnt Diana's dress this morning, almost killed you last week.
Bu sabah Diana'nın elbisesini yaktım. Geçen hafta seni neredeyse öldürüyordum.
My right eye's burnt out.
Sağ gözüm yanıyordu.
Do I detect a hint of burnt fluorocarbons, boss?
Yanmış fluorokarbon kokusu mu alıyorum patron?
- But it's not been burnt.
- Ama yanmamış.
He burnt himself to death last night.
Dün kendini yakarak öldürdü.
The mouths were burnt out with chemicals.
Ağızları kimyasalla yakılmıştı.
These men, these boys, they had their mouths burnt, burnt like that, because they'd been talking... to me, my informants.
Bu adamların ağızları yakıldı. Böyle yakıldı, çünkü bana bilgi aktarıyorlardı. Muhbirlerimdi.
I bet Roar burnt it.
Kesin, Roar yakmıştır onu.
She heard voices in her head, and was burnt at the stake at 16.
O bir deliydi. O, kafasında sesler duyardı ve 16 yaşında kazıkta yakıldı.
Smells like... Burnt pig.
Yanmış domuz gibi kokuyor.
It's the engineer, he's badly burnt.
O makinist fena yanmış.
I burnt the negatives.
Negatifleri yaktım.
Besides, aren't you a little burnt out on that whole work thing?
Ayrıca, bütün bu iş olayından yorulmadın mı?
No, it should be burnt and sunk in the harbor.
Hayır, yakılıp limanda batırılmalı.
The burnt amber is calibrated ever so slightly warm.
Kehribar sarısı için çok ince bir ayar gerekiyor.
What are you doing at the burnt down liquor factory.. Leaving your storehouse filled with grains unguarded?
Ben senin buğday ambarını boşaltırken sen o yanan fabrikada ne yapıyorsun öyle?
They burnt my village.
Köyümü yaktılar.
If you are here, Maki, it's because they burnt your village, too.
Burada olduğuna göre Maki, demek ki senin de köyünü yakmışlar.
You burnt your clothes, yeah?
Giysilerini yaktın, değil mi?
You burnt it, didn't you?
Yaktın, değil mi?
You burnt them.
Yaktın hepsini.
You know, we should've burnt down this shithole years ago.
Bu boktan yeri yıllar önce yakmamız gerekiyordu.
It smells like burnt tomatoes.
Yanmış domates gibi kokuyor.
I burnt it on my curling iron.
Saç maşasıyla yaktım.
Τhe stench of burnt flesh and rotting bodies still lingers.
Yanmış etin ve çürümüş cesetlerin kokusu hala hissediliyordu.
You want the burnt one or the burnt one?
Yanmışlarından ister misin?
Sick. Burnt victims.
Hastalık.
His son is dead. His home has burnt to the ground. He has nowhere to turn to but the county seat.
Oğlu öldü, evi yanıp yerle bir oldu ilçe merkezinden başka gidecek hiçbir yeri yok.
Burnt to cinders.
Kömüre dönüşmüş olacak.
If only burnt lungs explained the passing out and paralysis.
Eğer ciğerlerdeki yanık bilinç kaybını ve felci açıklarsa tabii.