But he doesn't know that traducir turco
280 traducción paralela
You know, maybe he doesn't see her, maybe he doesn't hear her, but if he feels her, if he senses that she's here...
Onu görmüyor ya da duymuyor olabilir. Fakat ya hissediyorsa? Burada olduğunun farkındaysa?
He doesn't think that we know, but it's unwise to cross my path.
Bunu bildiğimizi sanmıyor ama, benim yoluma çıkmak akılsızlık. Şuna bir bak.
- Yeah, I know he did, Jeeter but you see, that land doesn't belong to us anymore.
- Biliyorum Jeeter ama o arazi artık bize ait değil.
He doesn't want anybody but himself to know about that.
Kendisi dışında kimsenin bunu bilmesini istemiyordu.
But he doesn't know that there's seven hills.
Ama arada yedi tepe olduğunu bilmiyormuş.
Oh, he doesn't know any more about it than I do, but he did say that the captain figured his estimate about 4 : 00 p.m. this afternoon.
Oh, o da benden daha fazlasını bilmiyor, fakat kaptanın tahmini yaklaşık öğleden sonra saat 4 : 00'te yaptığını söyledi. Bu öğleden sonra.
I don't say that Grandfather doesn't know how to work the ship, but he's so forgetful, and then he will go off and...
Büyükbabam gemiyi kullanmayı bilmiyor demiyorum, ama her şeyi unutuyor çıkarız ve...
But what he doesn't know... is that you swore never to see me again.
Bilmediği şey ise bir daha beni görmek istemediğindi.
- I know that, but he doesn't.
- Bunu biliyorum, ama o bilmiyor.
He died months ago, but Soska doesn't know that.
Aylar önce öldü, fakat Soska bilmiyor.
But he doesn't know who that man was.
Fakat adamın kim olduğunu bilmiyordur.
But he doesn't know that.
Martina adlı kadın benim elimde.
But I know... when he locks that door... he doesn't want me to see the way he becomes, you know?
Ama biliyorum ki o kapıyı kilitlediğinde dönüştüğü kişiyi görmemi istemiyor, anlıyor musun?
That fellow said the mould is kept in old Yuen's study, but he doesn't know where.
Sonunda konuştu.Kalıplar Yuen'in çalışma odasındaymış, ama tam olarak yerini bilmiyor.
But maybe he doesn't know that it was found.
Belki onun bulunduğunu bilmiyordur.
The Manchu Emperor doesn't know kung fu either... but he can cause just as many massacres Isn't that right?
İmparator da Kung Fu bilmiyor... ama bir çok katilima sebep oluyor haksız mıyım?
But if he doesn't know that, perhaps I can be his friend.
Ama o bunu bilmezse belki arkadaşı olabilirim.
But if he doesn't know that, perhaps I can be his friend.
Ama o bunu bilmezse belki onun arkadaşı olabilirim.
He knows that we lived together in Israel, but he doesn't know the...
İsrail'de birlikte yaşadığımızı biliyor tabii, ama şeyi bilmiyor.
But since the bagger doesn't know that, he stays and we leave.
Paketçi bunu bilmediği için o bekliyor ve biz ayrılıyoruz.
But the longer they keep Stockwell, the sooner they're gonna find out that he doesn't know where we hid the jet.
Ama Stockwell'i tuttukları sürece yakında onun, jetin yerini bilmediğini anlayacaklar.
No, but he doesn't know that.
Hayır, ama o bunu bilmiyor.
I know he doesn't gamble or anything, but it's good that he's out there trying to meet new people.
Kumar oynamadığını biliyorum fakat çıkıp da, yeni insanlarla tanışması iyi bir şey.
He doesn't say anything, but I know every time he looks at me, he's thinking about how he caught us in that car.
Bir şey söylemiyor, ama bana her baktığında bizi arabada nasıl yakaladığını düşünüyor.
I'm in love with this man... but he doesn't know that.
Bu adama aşığım ama o, bunu bilmiyor.
But he doesn't know that.
Ama o bunu bilmiyor.
No, not talk, Michele, but there are some things that need to be said. How can I know if my son wants to be a guru... in a place like this, if he doesn't tell me, if he's like a wall?
ama söylenmesi gereken bazı şeyler var. nasıl bilebilirdim.
I think he knows. But he doesn't know that he knows.
Sanırım biliyor.
I know that, but he doesn't.
Bunu ben biliyorum.
But even if you bought him a really nice watch, one that he thought was nice... he doesn't know what the fuck a good watch is.
Ona çok güzel bir saat almış olsan bile, onun beğeneceği bir saat... hoş, o iyi saatten anlamaz ya...
You know, I keep telling him that having a baby will reduce stress by taking his mind off work... but he just- - he doesn't listen, you know?
Ona sürekli bir bebek sahibi olmanın işinin getirdiği stresi azaltacağını söylüyorum. Fakat o sadece... Beni dinleemiyor, anlıyor musunuz?
Now, I know that doesn't make a bit of difference... I know that it's still all my fault, but he's the one who did everything!
Bir fark yaratmayacağını... ve bunun benim suçum olduğunu biliyorum ama her şeyi kendisi yaptı!
- It is a lighter, but he doesn't know that.
Zaten öyle, ama o bunu bilmiyor.
Now, look, I know that Bruce isn't perfect and he doesn't have your father's animal magnetism or his animal scent or his hairy knuckles but what he does have is money.
Bakın, Bruce'un kusursuz olmadığını ben de biliyorum. Babanızın hayvani cazibesi onda yok. Hayvani kokusu da yok gerçi.
- So- - - Yeah, but he doesn't know that.
Evet, ama o bunu daha bilmiyor.
We don't know where he works, but that doesn't matter.
Nerede çalıştığını bilmiyoruz ama önemi yok.
That man must have seen me fifty times, but he doesn't know my name.
Adamı 50 kere görmüşümdür. Yüzümü 50 kere görmüştür. Adımı bile bilmiyor.
But if he doesn't know that it's me, it's OK.
Ama eğer ben olduğumu bilmezse, sorun olmaz.
When I first saw Bob on television, I thought he was a real tool but, I don't know, now that I've met him, he doesn't seem so bad.
Bob u televizyonda ilk gördüğümde çok yapmacık gelmişti ama bilmem ki, şimdi tanışınca o kadar da kötü değilmiş.
It's our job to find out what this guy doesn't know that he needs but does need and make sure he knows he does need it and that we're the only ones to give him the answer.
Bizim işimiz, bu adama, ihtiyacı olduğunu bilmediği ama ihtiyacı olan şeyi bulmak, ona ihtiyacı olduğunu ve ona çare olabilecek tek kişinin biz olduğunu göstermek.
But he doesn't know that we are the kidnappers... and that we hold the boss's daughter captive!
Ama bilmiyor ki, çocuğu kaçıranlar biziz ve çocuk bizim yanımızda.
I know, but it's just that he doesn't have family like the others.
Biliyorum ama bu sadece onun diğerleri gibi bir ailesi olmaması yüzünden.
Q, I know he messed up... but that doesn't change what he's been to you.
Q, onun rezil durumda olduğunu biliyorum... ama bu sendeki değerini değiştirmez.
But I know that if he doesn't calm them. But fires them up. Then the whole thing is going to start all over again!
Ama biliyorum ki ; onları yatıştırmayıp ateşe verirse her şey tekrardan başlayacak!
But you know what? It doesn't matter that he's gay.
Aslında, eşcinsel olduğu önemli değil.
But he doesn't know that you didn't like it much.
Ama o oyuncağı o kadar sevmediğini bilmiyordu çocuk.
But he doesn't need to know that.
Bunu bilmesine gerek yok.
But he doesn't know that many people here.
Evet, öyle.
He probably does polish his own boots, but, you know, that doesn't mean...
Muhtemelen kendisi yapıyordur, ama, bilirsiniz, bu demek olmuyor ki...
YEAH, BUT DOESN'T HE KNOW THAT EVERY REPUTABLE PSYCHOLOGICAL STUDY DONE WITHIN THE PAST 25 YEARS
İyi de bütün saygıdeğer psikolojik çalışmaların bu konuda 25 yıldır hem fikir olduğunu bilmiyor mu?
So maybe he's got a little theory under his belt... and can plug a few numbers into a computer... but I could tell right off he doesn't know a damn thing... about genuine real world risk assessment... or managing a department for that matter... little cocky bastard!
Belki bildiği birkaç teorik bilgi olabilir. Biraz bilgisayar kullanmayı da biliyor olabilir. Ama şunu söyleyebilirim ki ;