But i'm telling you the truth traducir turco
104 traducción paralela
But I have no secrets, I'm telling you the truth.
Benim hiç sırrım yok ki ama sana doğruyu söylüyorum.
I thought at first I could let you help without telling you the truth, but...
Başta, gerçeği anlatmadan yardım etmene izin verebilirim sanmıştım ama —
But I'm telling you I don't know, and that's the truth.
Ama sana bilmediğimi söylüyorum, ki gerçek bu.
But I'm telling you the truth!
Ama sana gerçeği söylüyorum!
But for your sake, I hope you're telling the truth!
Fakat sağlığınız için doğruyu söylediğinizi umalım!
I know how hard this is for you, but I'm telling you it's the truth.
Bunun senin için zor olduğunu biliyorum. Ama sana gerçeği söylüyorum.
But then when you got up, I saw that you were telling me the truth, that you were really trying to win.
Fakat sonra kalktın, o an, bana gerçeği söylediğini gerçekten kazanmaya çabaladığını anladım.
But I'm also telling you the truth.
Ama sana doğruyu da söylüyorum.
But I'm telling you the truth, my husband is invisible.
Ama size gerçeği söylüyorum, kocam görünmez.
So I was never a Girl Scout, but I'm telling you the truth, Brackett.
Tamam, hiç izci olmadım ama sana doğruyu söylüyorum Brackett.
But I'm telling you the truth.
Ama size doğruyu söylüyorum.
But I'm telling you the God's honest truth.
Ama sana tanrının gerçeğini söyleyeyim.
But I'm telling you... ... that he is not... ... telling you the truth.
Ama inan bana sana gerçekleri söylemiyor.
But I'm telling you the truth.
Ama doğruyu söylüyorum.
I understand the bizarreness of the situation, but I'm telling you the truth.
Durumun tuhaflığını anlıyorum, ama sana doğruyu söylüyorum.
I could tell people you're ugly, but how do they know I'm telling the truth?
İnsanlara çirkin olduğunuzu söylesem, sizi görmeden bana nasıl inanırlar?
Probably. But I'm telling you the truth.
Ama sana doğruyu söylüyorum.
But if you were telling the truth when you said you wanted to protect me, then, Mom... I need your help.
Ama beni korumak istediğini söylerken doğruyu söylediysen... anne, yardımına ihtiyacım var.
David, I know you don't believe me, but just give me 30 minutes to prove to you that I'm telling the truth, that I did all of this to protect you,
David, inanmadığını biliyorum, ama doğru söylediğimi kanıtlamak için... bana 30 dakika ver. Hepsini seni korumak için yaptım, incitmek için değil.
Look, I can understand if you... if you didn't want to, but it is possible that they're telling the truth, crazy as it sounds, that the message was intercepted from the decimated Scarran base on Katratzi.
Bak, eğer inanmak istemiyorsan anlarım, ama her ne kadar delice gelse de doğruyu söylüyor olabilirler Skarralıların büyük ölçüde imha edilen Katratzi'deki üslerinden mesajın engellendiği konusunda.
I was planning on telling you that you'll always come first, but the truth is that's not a promise that I can keep.
Sana en önemli olan şeyin sen olduğunu söylemek istiyordum, ama işin gerçeği, bu tutamayacağım bir söz olur.
I know, but I'm telling you the truth now.
Biliyorum, şimdi sana doğruları söylüyorum.
I know, but I'm telling you the truth now.
Biliyorum, ama şimdi sana doğruları anlatıyorum.
I tricked you before, but now I'm telling the truth.
Seni o zaman kandırdım ama şimdi doğru söylüyorum.
Mom, mom listen I know how crazy this all sounds. But I'm telling you the truth.
Anne, bunların çılgınca geldiğini biliyorum, ama sana doğruyu söylüyorum.
But I can't help you unlessyou start telling the truth.
Ama bana doğruları anlatmaya başlamazsanız size yardım edemem.
Look, I know all this sounds strange, but I'm telling you the truth.
Hepsinin garip göründüğünü biliyorum, ama size gerçeği söylüyorum.
Oh, look, mate, if I'd have known, honest, I wouldn't have said, man, but what I'm telling you is the truth.
Bak ortak, bilmiş olsaydım, gerçekten, hiç bunları söylemezdim adamım ama size bu söylediklerim gerçekler.
but I'm telling you the truth.
Ama ben gerçeği söylüyorum.
But since you guys are telling the truth, then I'm sure you'll be fine.
Ama gerçeği söylediğinize göre, bir şey olmayacağını eminim.
Yes, but I'm telling you the truth.
Evet. Ama sana doğruyu söylüyorum.
Believe me, I'm just as confused by it as you are, but I am telling you the truth.
İnanın bana, ben de sizin kadar şaşırdım. Ama size doğruyu söylüyorum.
But what I'm telling you is the truth, and you know it.
Bunu biliyorsunuz.
I haven't been telling you guys the whole truth, but I'm gonna clear that up in there.
Size bütün gerçekleri anlatmadım ama orada açıklayacağım.
But I'm telling you the truth.
- Ama ben gerçekleri söylüyorum.
I told you that I would know if you were telling the truth, but I also know if you're hiding something from me.
Sana doğruyu söylediğini anlarım demiştim ama ayrıca benden bir şey sakladığında da anlarım.
But I'm telling you the truth, Jesse.
Ama ben doğruyu söylüyorum Jesse.
But you got to understand, I'm-I'm telling you the truth.
Ama anlamalısınız, size doğruyu söylüyorum.
I believe you when you say that, but I don't think that you're telling me the whole truth about the bomb.
Onu söylediğinde sana inandım, ama yine de bana tamamen gerçeği anlatmıyorsun.
I'll tell you I love the dress, but only on the strict understanding that you know I'm not telling the truth, okay?
Elbiseni beğendiğimi söyleyeceğim ama yalancıktan, anlaştık mı?
But I hate myself for telling you the truth. I am so sorry.
Ama size doğruyu anlattığım için çok üzgünüm.
I don't know how to prove it to you, sir, but I'm telling you the truth.
Bunu sana ispatlayamam ama doğruyu söylüyorum.
I'm sorry we had to meet under these circumstances. But I need to know if you're telling me the truth.
Bu şartlar altında tanışmış olmamızdan dolayı üzgünüm... ama doğruyu söyleyip söylemediğinizi bilmem gerek.
I don't really even know you, but you better be telling the truth.
Seni adam akıllı tanımıyorum bile. Ama bana doğruyu söylüyor olsan iyi edersin.
But when I was faced with the idea of losing you forever, it made me realize there's something that I would regret more than anything else, and that's not telling you the truth about me.
Ama seni sonsuza kadar kaybedeceğim fikri ile karşı karşıya geldiğimde bu pişman olacağım şeyler olduğunu bana hatırlattı. Her şeyden çok sana benimle ilgili gerçeği söylememekten korktum.
Something else happened, and I-I can't explain it, but suddenly the plane was here in Arizona, and, yes, I know how that sounds, but I am telling you the truth.
Başka bir şey oldu ve açıklayamıyorum. Ama nasıl olduysa uçak Arizona'ya indi. Evet, kulağa nasıl geldiğinin farkındayım.
He thought I'd stand with him as he exposed this corruption. But I tried to tell him, as I'm telling you now, There is something more Noble than the truth,
Bu yolsuzluğu ifşa ettiğinde.,... ben de yanında olurum sandı Şimdi size anlattığım şekilde ona da dedim.
But I'm telling you the truth, I don't do drugs.
Sanırım okuldan alıyorlar ama size gerçeği söylüyorum. Ben uyuşturucu kullanmıyorum.
I state here that I did lie to you, but under oath, now I'm telling the truth.
Size yalan söylediğimi beyan ettim fakat şu an yemin altındayken gerçeği söylüyorum.
I assumed that you wanted candid truth-telling from your employees, but I realize now, you want the mindless nattering of complacent yes-men.
Çalışanlarının içten bir şekilde doğru konuşmasını istersin sanıyordum ama anladım ki tek istediğin düşünmeyip gevezelik eden kendini beğenmiş evet efendimciler.
But now I'm telling you the truth.
Ama şimdi sana gerçeği söylüyorum.