But i don't like it traducir turco
2,357 traducción paralela
I don't like the ending either, but I'm not reading it with my eyes.
Sonunu ben de sevmedim ama onu gözlerimle okumuyorum.
It's not that I don't like kids but uh...
Yaşlı olmayan keçiler başvurabilir. "
And while we're at it, why don't we skip the more promising second date where I've proven to you what a good listener I am, but really all I'm thinking about is what sex with you would be like?
Neden ikinci randevuya atlamıyoruz? Ne kadar iyi bir dinleyici olduğumu sana gösterebilirim. Ama gerçekten düşündüğüm, seninle seksin nasıl olacağıdır.
You look at Bra Busters Triple-X, hoping I don't know or don't care, but I do, and I don't like it.
Bilmediğimi ya da umursamadığımı umup Meme Avcıları XXX'e bakıyorsun ama her şeyin farkındayım ve hiç hoşuma gitmiyor.
You know, it may look like I don't work hard around here, Mercy, but I do.
Sıkı çalışmıyorum gibi görünebilir, Mercy ama çalışıyorum.
I don't know how you guys do business in your part of the world, but here in Rio, I like it when all parties know what they're up against.
Sizin oralarda nasıl iş yaptığınızı bilmiyorum ama Rio'da herkesin kiminle karşı karşıya olduğunu bilmesinden hoşlanırım.
I could take you go-karting or golfing... or Chinese food or Japanese food or whatever you are, but, I don't know, I like it, and I like you.
Sizi go-karta veya golfe götürebilirim..... veya Çin veya Japon restoranına götürebilirim, hangisini isterseniz.. Fakat, bilemiyorum, bundan hoşlandım, ve sizden hoşlandım.
I-I don't like to think about it, but Maybe I should.
Bunu düşünmekten hoşlanmıyorum ama,.. ... belki de düşünmeliydim.
I know everyone around here is gonna think I'm an idiot for moving so fast, but they don't know what it's like having everything and nothing at the same time.
Herkesin, aceleci davrandığım için salaklık ettiğimi düşüneceğini biliyorum ama onlar aynı anda her şeye sahip olmakla hiçbir şeye sahip olmamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyor.
I mean, sure, you look like an idiot when you're doing it, but you don't care because you're skipping.
Salak gibi görünüyorsun biliyorum ama umurunda olmaz çünkü sekiyorsun.
And I know you don't like the word, but it is...
Kelimeyi sevmesen de buna- -
But, I don't think you're gonna like it.
Ama seveceğinizi sanmıyorum.
Look, I don't like sharing how I feel, especially in front of the peanut gallery, but I know it matters to you, so I invited them so they could all hear me say this...
Bak, neler hissettiğimi paylaşmaktan hoşlanmıyorum,... özellikle de seyircilerin önünde,... ama bunun senin için önemli olduğunu biliyorum,... bu yüzden de onları davet ettim ki beni bunu söylerken duyabilsinler.
I don't know what it's like to propose to someone and have them say no, but we've all had our hearts broken.
Birisine evlenme teklifi edip de hayır cevabını almak nasıl bir şey bilmiyorum, ama hepimizin kalbi kırıldı.
Yeah, I like that we added a baby, but I don't think you should shoot it.
Bebeği eklediğimiz iyi oldu ama onu vurmasan daha iyi olur bence.
And I'm really happy to hear it, but... If you want to keep doing things like - - I don't know - - working here and...
Bunu duyduğuma sevindim ama eğer bunu yapmaya devam edeceksen yani burada çalışıp benimle evleneceksen bunun nasıl yürüyeceğini bilmiyorum.
Look, it's not like I don't love the guy, but it's hard to respect a hypocrite.
Bak, adamı sevmiyorum demiyorum, ama iki yüzlü birine saygı duymak çok zor.
- I'll open it, but I don't think you'll like what's inside.
- Açarım ama içindekinin hoşuna gideceğini sanmıyorum.
I just don't have to like it. But I understand.
Hoşlanmam gerekmiyor ama anlıyorum.
But you'll never out-crazy Tracy, so why don't you have it out with him once and for all, like two adults?
Ama sen delilikte asla Tracy'i geçemezsin, bu yüzden niye oturup iki yetişkin gibi konuşmuyorsunuz?
But, um, that was, like, weeks ago, and... just can't keep it up, so... I don't... I just, I can't stand not surfing.
Kaza geçirdiğim haftadan beri suya giremiyorum, bu yüzden sörf yapamıyorum.
All I said to him was that this other band was better, but I don't know why he got all mad, because it's like an indisputable fact that they're better.
Ettiğim tek laf diğer grubun daha iyi olduğuydu. Neden bir anda parladı bilmiyorum. Onların daha iyi olduğu su götürmez bir gerçek.
I don't know what it is but... I feel like you and I..... you know, we've got a really special connection.
Bunun ne olduğunu bilmiyorum ama aramızda çok özel bir bağlantı oluştu gibime geliyor.
You know, I don't like any of this, but for what it's worth, they should trust you...
Bunlar hiç hoşuma gitmiyor ; ama seni ne kadar teselli eder bilemesem de sana güvenmeleri gerektiği söylemeliyim.
I don't know, but it looks like things are about to get interesting.
Bilmiyorum ; ama işler ilginçleşmeye başlıyor anlaşılan.
I don't like it, either, but we've hit a dead end finding who built this bomb.
Ben de meraklı değilim ; fakat bombayı yapanı bulma konusunda duvara tosladık.
I don't know what you're fighting, doctor, but it looks like you're about to be overrun.
Ne ile savaştığınızı bilmiyorum doktor ama görünüşe göre size ele geçirmek üzere.
I don't want to be pushy or anything like that, but I know that you drove the car and I just wanted to know how you felt about it.
Israrcı gözükmek istemem, ama arabayı kullandığınızı biliyorum, ne düşündünüz onu bilmek istiyorum.
It's nice! But there's still something I don't like about that guy.
Çok hoş ama yine de o adamda beni gıcık eden bir şeyler var.
I don't want to get into other people's business, but it looks like this is clouding your judgment.
Başka insanların işlerine karışmayı sevmem ama kararlarınızı engelliyor bence bu.
If you don't wake me up once an hour, with a knock to the head like this, that could mean... Really, I mean, I hate to say it, Em, but...
Her saat başı kafama bu şekilde vurup beni uyandırmazsan bu demektir ki gerçekten, Em, söylemekten nefret ediyorum, ama...
Well... I like the furniture, the music, it's cool and all... but I don't think I'll buy it.
Tamam mobilyaları, müziği sevdim, hepsi havalı ama satın almayı düşünmüyorum.
I don't know if you've felt it before but... the last romantic thing I can remember doing, bro, you know, like I say, it's been a while, and I wined and dined her, you know, did the whole nine yard thing.
Sen de yaşadın mı bilmem ama Yapıp hatırlayabildiğim son romantik şey Daha önce de söylediğim gibi
I don't know, the date, the whole night, just felt... phony all of a sudden, like it wasn't me... it was somebody I was watching, but not me.
Bilmiyorum. O randevu, gece, her şey sahteymiş gibi geldi. Sanki ben değilmişim de izlediğim biriymiş gibi geldi.
I know what it looks like, but I don't want to think...
Neye benzediğini biliyorum. Ama öyle düşünmek istemiyorum.
I don't want to kill the dude, but, like... we should talk about it a little bit, right?
Ama biraz konuşsak ya? 10 bin dolar verecek.
- I don't... - I know this is hard to believe, but a couple of hours ago, it seemed like a great idea.
- Biliyorum, buna inanmak zor olacak ama birkaç saat önce harika bir fikir gibi gelmişti.
It was volcanoes, earthquakes, or something like that, but I don't know, they said it was getting pretty bad.
Yanardağlar, depremler, böyle şeyler işte. Durumun gittikçe kötüye gittiğini söylediler.
I don't like it much either, but we're quickly running out of options.
Bu benim de hoşuma gitmiyor ama.. ... seçeneklerimiz tükeniyor.
I don't like to see that so much, the crashes, but when he's on a high, it's really amazing to be able to watch him.
Kazaları görmek hoşuma gitmiyor ama kendinden geçtiğinde, onu o halde izleyebilmek müthiş.
Hey, I'm sure it's great, but if you don't like what you wrote, you can always just tell us a story about Julian, something that reminds you of him.
Eminim son derece güzeldir. Ama eğer yazdığını sevmediysen. Her zaman Julian ile olan bir hikayeni anlatabilirsin.
And I'll wiggle my toe or try and move my arms just to wake myself up, but it's like they don't want you to be awake.
Kendimi uyandırmak için ayak parmağımı omzumu oynatmaya çalışıyorum ama sanki uyanmanızı istemiyorlar.
I mean, I don't know how it was for them, but, uh, I feel kind of exhilarated, like we were connecting.
Onlar için nasıl geçtiğini bilemeyeceğim tabii ama ben oldukça neşeli hissettim kendimi sanki bağ kurmuşuz gibi.
Look, I don't know if I can trust you but it looks like I've got no choice.
Onu yalnız bırakamam. Sana güvenebilir miyim bilmiyorum ama başka seçeneğim yokmuş gibi görünüyor.
Well, I don't like to talk about my own contribution but it's not every job that one gets to save lives.
Aslında, katkımdan bahsetmeyi pek sevmem ancak, her iş, insan hayatı kurtarmaya vesile olmaz.
I got something, but I don't think you're gonna like it.
Bir şeyler buldum ama bundan hoşlanacağını pek sanmıyorum.
I hate to be the "Julia, don't dress like a lesbian" guy, but... it's the big belts.
'Julia, lezbiyen gibi giyinme sakın'... diyen adam olmaktan nefret ediyorum ama -
I don't like it any more than you do, but they were exceptional situations.
Bu durumu bende sevmiyorum, ama istisnai durumlar bunlar.
I don't know how or why or where it comes from... But it's like an oil slick. It's big and impenetrable, and it kills everything in its path.
Nasıl, niye ya da nereden geliyor bilmiyorum ama sanki bir petrol sızıntısı gibi büyük, koyu ve yoluna çıkan her şeyi öldürüyor.
Look, Nick, I know it was wrong but you're a man, so don't tell me you don't know what men are like.
Bak, Nick, yanlış olduğunu biliyorum sen bir erkeksin, bana erkeklerin nasıl olduğunu bilmediğini söyleme.
I don't know, but I gotta figure it out,'cause I really like this guy.
- Dün akşamdan farklı olan ne ki? Bilmiyorum, ama öğrenmem lazım... -... çünkü gerçekten hoşlanmıştım ondan.