But it's the truth traducir turco
650 traducción paralela
I know it looks bad giving a dead man for a witness, but it's the truth.
Ölü bir adamı şahit göstermenin oldukça kötü göründüğünü biliyorum, ama gerçek bu.
I don't expect you to believe me, but it's the truth.
İnanmanızı beklemiyorum ama gerçek buydu.
I didn't go to hurt you, Johnny, but it's the truth, and I can't change it.
Niyetim seni incitmek değildi, Johnny. Ama gerçek bu ve onu değiştiremem.
But if beauty is truth and that's all ye need... I mean, all you need to know, then that means it's the most important thing.
Ama, güzellik doğruluksa ve bilmen gereken tek şey buysa o zaman bu dünyanın en önemli şeyi demektir.
- But it's the truth.
- Ama gerçek bu.
- That's all I got, but it's the truth.
- Bildiklerimin hepsi bu, fakat yalan yok.
But sometimes the weight of evidence, just because it's in the record... is heavy enough to crush the truth.
Fakat bazan kanıtın ağırlığı sırf kayıtta yer aldığı için gerçeği ezecek büyüklüktedir.
Well, that has a harsh sound but it's about the truth.
Kulağa kötü geliyor, ama gerçek bu.
But now it's time for you to realize the truth.
Ama artık gerçeklerin farkına varma zamanın geldi.
I ain't much proud of it, but it's the truth.
Bu benim umurumda değil fakat gerçek olan şey bu.
But it's the truth.
Ama gerçekler bu.
That's the truth. But it's my big fat neck.
Kendi kıçımla ne istersem yaparım.
- Perhaps it is, but it's the truth.
Çok soğuk kesip atıyorsun Tammy.
That was the truth, all right... but I'm beginning to wonder who's going to believe it.
Gerçek bu, tabiki... ama merak ediyorum buna kim inanacak.
But it's the truth, darling.
ama bu doğru, sevgilim.
It's just a feeling, but occasionally I've found it has a definite bearing on the truth.
Sadece bir histir, ama bazan gerçeği yansıttığı olur.
You might not have been aware of that, but it's the truth.
Belki bunun farkında değildin, ama gerçek bu.
But it's the truth.
Ama gerçek bu!
But it's the gospel truth, Miss Coates!
Ama gerçek bu Bayan Coates.
Yeah, I know how this sounds, Jean, but it's the truth.
Evet, bunun nasıl göründüğünü biliyorum, Jean, fakat gerçek.
It may be selfish of me, but it's the truth.
Belki bencilim ama gerçek bu.
But it's not the truth.
Bu doğru değil.
You'll think I'm nuts, but it's the truth. It's like...
Delirdiğimi düşünebilirsiniz ama, gerçek tamamen bu.
But it's high time you knew the truth
Ama biliyorsun gerçeği
I'm sorry, but it's the truth.
Özür dilerim ama, doğrusu bu.
It's a painful subject, but I must know the truth.
Bu üzücü bir konu, ama gerçeği bilmek istiyorum.
But, you see, it's been my experience with the press that they ignore truth for sensationalism.
Ama deneyimlerim sonucu, basının sansasyon yaratmak için gerçeği görmezlikten geldiğini gözlemledim.
It's not the whole truth, but I don't deny I'd like it.
Tümüyle doğru değil ama bundan zevk alacağımı inkâr etmiyorum.
It's you women who need to swear, but we Genies always speak the truth.
Yemin etmek kadınlar içindir, ama biz Cinler her zaman doğruyu konuşuruz.
I suppose you think I've gone out of my mind, but it's the truth!
Bu taraftan lütfen! Kont Regula sizi bekliyor!
It sounds unlikely, but it's the honest truth.
Saçma görünüyor ama gerçek bu.
I know it sounds implausible, but it's the truth.
Kulağa inanılmaz geldiğinin farkındayım ama doğru olan bu.
It sounds awful to say, but it's the truth of the matter.
Söylemek kulağa korkunç geliyor ama işin aslı bu.
No, that's a little-known fact, but it's the truth.
Az bilinir ama gerçek böyle.
But if it's the truth, why come to an agreement?
Ama gerçek buysa, neden anlaşmaya varsınlar ki?
But I told the truth the night it happened... and I told the truth at the inquest.
- Ama, olay gecesi gerçeği söyledim ve soruşturma sırasında da gerçeği söyledim
It, first, it did not believe very, but when the Russians had attacked the Finnish and had not had success he was presumptuous of that it was really truth.
Hitler ilk başta buna inanmasa da Rusların Finlandiya seferinde başarısız olması üzerine gelen rapoarların doğruluğuna ikna olmuştu.
It's as if, beneath the surface of your calm and reassuring history, the good little boy, as if, running beneath the obvious, too obvious, signs of growth and maturity - scribbled graffiti on bathroom doors, certificates, long trousers, the first cigarette, sting of the first shave, alcohol, the key left under the mat for your Saturday night outings, losing your virginity, the baptism of air, the baptism of fire - as if another thread had always been running, ever present but always held at bay, and which is now weaving the familiar fabric of your rediscovered existence, the bare backdrop of your abandoned life, veiled images of this revealed truth,
Sanki o sakin ve güven verici, uslu bir çocuk olduğun geçmişinde o bariz büyüme ve olgunlaşma belirtilerinde, yani tuvalet kapılarına çizdiğin resimlerde diplomalarda, uzun pantolonlarda, ilk sigarada usturayla ilk temasta, alkolde Cumartesi geceleri için paspasın altına bırakılan anahtarda bekaretini kaybedişinde, ilk uçuşunda, ilk savaşında sanki orada olan ama sıkı sıkı tutulan şimdi de baştan keşfettiğin hayatının halısını dokuyan, terkedilmiş hayatının temellerini kuran bir iplik tutuluyordu hep :
But it's the truth.
Ama gerçek.
¤ It's hard to believe what I hear from your mouth... ¤ But I see in faces of all that your warning is the truth.
¤ Ağzınızdan duyduklaıma inanmak zor.. ¤ Ama her birinizin yüzlerinde hakikat olduğunu görüyorum.
It may not sound like much, but it is, because it's the truth.
Tam o şekilde olmayabilir ama gerçek bu.
- But it's the truth.
- Ama gerçek bu Bakanım.
That's a hard thing to hear, and it's not pleasant to say, but it's the truth.
Senin için ağır bir şey, ben de söylemek istemezdim, ama gerçek bu.
It's not that I don't believe you but this matter involves grave issues and is incredible lf Brother Cao has killed teacher... I only said there are such rumours and that's why I ask you back to find the truth
Sana inanmadığımdan değil! Ama söylediğin şeyler çok inanılmaz.... ve aşırı kötü! Biraderin Ustamızı öldürmesi..
But it's the honest truth.
Ama gerçekten, bu hakikat.
And the truth is the truth is the truth is the truth is the truth. But it's the truth.
Fakat bu doğru.
But it's the truth.
Ama gerçek bu.
It's a bet, but when you lose, you tell me the truth.
- Tamam bahse varım. Ama sen kaybedersen, gerçeği söyleyeceksin. - Hangi gerçeği?
It's not a lie, but something made up, which is never exactly the truth, nor is it the opposite, but which, in any case, is separated from the real world by profoundly calculated approximations
Hayal değil ama biraz uydurmaca da var, Ki kesin gerçeklik demek değil, Ya da tersi de değil,
It's an old hackneyed expression, but it's the truth : you've got to start at the bottom.
Biliyorum çok klişe bir laf ama gerçek, en başından başlamalısın.
I know how hard this is for you, but I'm telling you it's the truth.
Bunun senin için zor olduğunu biliyorum. Ama sana gerçeği söylüyorum.
but it's ok 45
but it's over 138
but it's okay 243
but it's hard 35
but it's mine 36
but it's not too late 21
but it's not easy 20
but it's funny 23
but it's not bad 18
but it's not a big deal 20
but it's over 138
but it's okay 243
but it's hard 35
but it's mine 36
but it's not too late 21
but it's not easy 20
but it's funny 23
but it's not bad 18
but it's not a big deal 20