Chocolates traducir turco
925 traducción paralela
I mean it's one thing to buy chocolates out of hours, but it's quite another to stick a knife into a gentleman.
Kaçımız böyle düşünür? Ama bıçağın bir beyefendiye saplanmış olması yeterli bir neden.
"Narratives of two small girls, each child describing " a beautiful lady in white who promised her chocolates, " enticed her to a secluded spot
"İki küçük kızın anlattığına göre, her çocuk kendisine çikolata vereceğini söyleyip tenha bir köşeye çeken ve orada boğazından hafifçe ısıran beyazlar içindeki güzel kadını anlattı."
Very good, My Lord, two chocolates.
Tamam, Efendim. İki çikolata.
- A box of chocolates, please.
- Bir paket çikolata lütfen.
Papers, magazines, chocolates, cigarettes.
Gazete, dergi, çikolata, sigara.
If you're good and do whatever you're told, you shall sleep in a proper bedroom, have lots to eat... and money to buy chocolates and take rides in taxis.
Uslu davranıp sana söylenenleri yaparsan, güzel bir yatak odasında yatacak, bolca yemek yiyeceksin... ve çikolata almak ve taksiye binmek için paran olacak.
Oh, yes, chocolates.
Tabi, bir de çikolatalar var.
- Isn't two quid a bit steep for a box of chocolates?
Bir kutu çikolata için iki pound biraz fazla değil mi?
Look, he put the keys in a box of chocolates.
- Ne fikir ama! Baksana, anahtarı çikolata kutusunun içine koymuş.
I hadn't time to get the chocolates.
Çikolataları almak için hiç zamanım yoktu.
Chocolates...
Çukulata...
You're offering me to loll on a feather-bed with you and eat chocolates?
Bana kuş tüyü yatakta seninle tembel tembel yatıp çikolata yememi mi söylüyorsun?
When those chocolates are all smeared with blood?
Peki o çikolatalara kan sürüldüğü vakit ne olacak?
Here are your chocolates with the nougat inside and those banal movie magazines you're so fond of.
Nugatinli çikolataların ve bayıldığın banal sinema dergilerin.
I never allow her to have chocolates.
Ona hiç çikolata vermiyorum.
- l bought her these chocolates.
- Ona bu çikolataları almıştım.
He brought you some chocolates!
Sana çikolata getirmiş.
The way you're guzzling them chocolates I wonder you're not sick.
O kadar çikolatadan sonra hastalanmaman mucize.
They die like flies from coronary thrombosis while their women sit under hair dryers eating chocolates and arranging for every second Tuesday to be some sort of Mother's Day.
Kadınların sonsuz isteklerini yerine getirmek için sinekler gibi ölmek zorundasınız. Ayrıca burada geçen her gün sanki anneler günü gibi.
Buy yourself some chocolates.
- Çikolata alıp yersen beni de mutlu edersin.
A box of English chocolates.
Bir kutu İngiliz çikolatası.
Have some chocolates, Eliza.
Biraz çikolata yesene Eliza.
Think of it, Eliza. Think of chocolates, and taxis and gold and diamonds.
çikolataları düşün, taksileri... altını ve elmasları.
If you're good and do what you're told, you'll sleep in a proper bedroom have lots to eat, money to buy chocolates and take rides in taxis.
Uslu olur ve sözümden çıkmazsan, doğru düzgün bir yatak odasında uyur... bol bol yemek yersin ve çikolata alacak ve taksiyle gezecek kadar paran olur.
I promise you, you'll say your vowels correctly before this day is out or there'll be no lunch, no dinner, and no chocolates.
Sana söz, bugün bitmeden sesli harfleri doğru çıkaracaksın... yoksa öğle yemeği, akşam yemeği ve çikolata yok.
He's not buying your chocolates, Candy.
Senin çikolatanı istemiyor, Candy.
Chocolates!
Çikolata!
I just wondered. Did he just call to give you these chocolates, then? No.
Sırf bu çikolataları vermek için mi geldi?
For my sweet sister, Gina... magazines, chocolates and American shampoo.
Tatlı kız kardeşim Gina için magazin, çukulata ve Amerikan şampuanı.
Thank you again for the chocolates.
Çikolatalar için tekrar teşekkürler.
Everything you've ever seen in the advertisements... fast, white convertibles... blonde women, their hair trailing in the wind... wafer-thin after-dinner chocolates.
Reklamlarda gördüğün her şeyi. Hızlı, beyaz üstü açık arabalar,.. ... sarışın kadınlar.
Get Pierre some chocolates for me.
Pierre'e benim için biraz çikolata al.
Give me the chocolates.
Çikolataları bana verin, lütfen.
Chocolates.
Çikolatalar.
Because what I like to do with chocolates, is to put two or three in my mouth.
Çünkü ağzıma iki veya üç tane çikolata koymayı severim.
We want to have a word with you about your box of chocolates Entitled "the whizzo quality assortment."
Whizzo karışık çikolatalarınız hakkında konuşmak istiyorduk.
We only had chocolates at that time.
O zaman yanımızda sadece çikolatalar vardı.
President of Slugworth Chocolates.
Slugworth Çikolataları'nın sahibiyim.
The Navy must have fed you chocolates?
Donanmada çikolata ile besleniyor olmalı?
The smallest jar, this little two-ounce jar For sweets, chocolates and even little shallots.
En küçük kavanoz, bu 50 gramlık kavanoz şeker, çikolata ve hatta arpacık soğanları için.
I brought some chocolates for your wife.
Eşinize çikolata getirdim.
- Oh, thank you for the chocolates.
- Oh, çikolatalar için teşekkür ederim.
The Russians must have passed for one warehouse or for a candy plant, because they had the full arms of candies and chocolates.
Ruslar muhtemelen öncesinde Magazin'e ya da şeker fabrikasına uğramış olacaklar ki hepsinin eli şeker ve çikolata doluydu.
Send me a box of chocolates.
Bana bir kutu çikolata gönder.
Chocolates!
Çikolatalar!
Get your chocolates here!
Çikolatalarınızı burdan alabilirsiniz!
Chocolates! Get your chocolates!
Çikolatalar, çikolatalarınızı alın!
Chocolates, Sir?
- Çikolata alır mıydınız?
- Chocolates! Get your chocolates!
- Çikolatalar, çikolatalarınızı alın!
Everyone's out there buying chocolates I don't have money You're sitting here?
Neden buradasın?
e in we saw changing them to cookies or chocolates for a prepared meal for one of the German families e they in had shown photographs to them of relatives, without uniforms, e the flat soldiers had shown photographs of its families.
Bize aile fotoğraflarını gösterdiler. Resmî olanlarını değil. Siz de onlara kendi teçhizatınızı gösterirsiniz.