Crust traducir turco
937 traducción paralela
Is the thickness of the crust okay?
Hamurun kalınlığı iyi mi?
Also, the number of folds in the crust is the same as the number of white keys on a piano.
Ayrıca hamurdaki kıvrım sayısı da piyanodaki beyaz tuşlarla aynı.
DEWEY : If one were to take all the continental crust of the whole world, grind it up, put it in a giant mixing bowl, stir it up, then measure its average composition, it would be very, very similar to that of these rocks.
Eğr biri tüm dünyadaki kıta kabuğunu alıp ufalayıp, dev bir kaseye koyup karıştırsa ve sonra da ortalama bileşimi ölçse sonu.
If you go to the Andes and look at the volcanic rocks of the Andes and indeed the plutonic deep rocks injected under the volcanoes in the deep crust, these are the three minerals that you will find.
Eğer Andlara gidip, oradaki volkanik taşları ve tabii ki kabuğun derinliklerinde volkanların altına zerk olmuş derin plütonik kayaçlara baksanız bulacağınız üç mineral bunlardır.
And not only that, that much of the continental crust must have been formed in the same way as we see in the Andes at the present day.
Ve yalnızca bu da değil, kıtasal kabuğun büyük kısmı günümüzde Andlarda gördüğümüz biçimde oluşmuş olmalı.
So it looks as if somehow the continents have all been created by volcanoes like these, gradually building up the crust over geological time.
Görünüşe göre, sanki kıtalar bir biçimde böyle volkanlar tarafından jeolojik zamanlar boyunca kabuğa yavaşça yığılarak oluşmuşlar.
George Plafker had discovered movements of the Earth's crust on a totally unprecedented scale, and that accounted for the huge landslides and the tidal waves.
George Plafker, Dünya'nın kabuğunun benzersiz bir boyuttaki hareketlerini keşfetmişti ve bu hareketler büyük heyelanlara ve tsunamilere yol açıyordu.
What he still had to explain was why parts of the Alaskan crust had risen whilst others had sunk.
Hâlâ yanıtlayamadığı şey ise neden Alaska kabuğunun bir kısmı yükselirken diğerlerinin çöktüğüydü.
DEWEY : When George was studying the great 1964 Alaskan earthquake, we knew at that stage already that movements of the Earth's crust and shaking of the Earth's crust through earthquakes were linked with the big structures in the crust we call faults.
George büyük 1964 Alaska depremini incelerken o aşamada dahi, Dünya'nın kabuğunun hareketlerini ve Dünya'nın kabuğunun depremler yoluyla sarsılmasının kabuktaki, bizim fay dediğimiz büyük yapılarla bağlantılı olduğunu biliyorduk.
For example, the great San Andreas Fault of California, a break in the crust, that cuts the surface of the Earth along a very great distance.
Örneğin, kabuktaki bir kırık olan Kaliforniya'daki büyük San Andreas Fay Hattı Dünya'nın yüzeyini muazzam büyüklükte bir mesafe boyunca keser.
So the reason that nothing was visible on the surface, Earth's surface up here, was that the break actually hits the edge of the crust beneath the sea?
Yani yüzeyde, işte buradaki Dünya'nın yüzeyinde hiçbir şeyin görünmemesinin nedeni kırığın aslında, denizin altından kabuğun kenarına vurmuş olması mıydı?
George realised that it was what happened between earthquakes, as the crust was squeezed, that could explain why some places had gone down while others had risen.
George, depremler arasında olan şeyin kabuk sıkışması olduğunu farketti ki bu neden bazı bölgeler çökerken, diğerlerinin yükseldiğini açıklayabiliyordu.
- are sliding beneath the crust of Alaska.
- Alaska labuğunun altına kayıyor.
The surface volcanoes are merely the surface manifestation of a huge process of the addition of new hot material to the crust.
Yüzeydeki volkanlar, muazzam bir süreç olan kabuğa yeni, sıcak materyal eklenmesinin yüzeydeki dışavurumu.
And if this has been going on for some considerable period of time, which we know it has, you can actually make very large amounts of continental crust in this way.
Ve eğer bu süreç, dikkati çekecek bir süredir devam ediyorsa ; ki ettiğini biliyoruz bu şekilde çok büyük miktarlarda kıtasal kabuk oluşabilir.
JONES : There's a huge volume of volcanic material being added to the crust.
Kabuğa eklenen muazzam miktarda volkanik materyal var.
As you drive along, you're witnessing the growth of the continental crust.
Devam ettikçe, kıtasal kabuğun büyümesine şahitlik ediyorsunuz.
In the Lake District, Matthew Thirlwall showed me how volcanoes once built the crust in Britain, 450 million years ago.
Lake Distric de, Matthew Thirwall bana volkanların 450 milyon yıl önce Britanya'daki kabuğu nasıl oluşturduklarını gösterdi.
Worldwide, the composition of continental crust is andesitic, right the way back through time.
Dünyanın her yerinde, kıtasal kabuğun bileşimi her zaman andezitik olmuştur.
Subduction zones were the sites of continental crust formation, not just at the present day at the Ring of Fire, but right the way back until the earliest parts of Earth history.
Dalma ( subdiksiyon ) zonları, yalnızca günümüzdeki Ateşten Halka'da değil Dünya tarihinin en eski parçalarında da kıtasal kabuk oluşumu bölgeleridir.
And that meant, of course, that the ocean floor had to be the same as the continental crust.
Ve bu, elbette okyanus tabanının kıta kabuğuyla aynı olduğu anlamına geliyordu.
By studying the way the sound was reflected back, the ocean-going geologists measured the thickness of the ocean crust.
Yansıyan sesi inceleyerek okyanusları arşınlayan jeologlar, okyanus kabuğunun kalınlığını ölçüyordu.
One was that the ocean crust was much thinner than the continental crust, six kilometres instead of 30 kilometres, and the other is that the ocean crust has the same thickness and the same structure all the way round the world.
İlki, okyanus kabuğunun, kıta kabuğundan çok daha ince olduğuydu ; ... 30 kilometre yerine 6 kilometre ve diğeri ise, okyanus kabuğunun dünyanın her yerinde aynı yapıda ve aynı kalınlıkta olduğuydu.
Basically, it can pick up the small variations in the Earth's magnetic field that are caused by the rocks and the various layers in the ocean crust.
Temel olarak, Dünya'nın manyetik alanında kayaların ve okyanus tabanındaki çeşitli katmanların yol açtığı küçük varyasyonları yakalar.
The crust was all the same thickness, it was all much younger than the continents, and it was nearly all made of volcanic rock.
Kabuk hep aynı kalınlıkta. Tamamı kıtalardan çok daha genç ve neredeyse hepsi volkanik kayalardan oluşmuş.
Hess was basically describing an enormous conveyor belt, with new ocean crust forming at the mid-ocean ridge and then moving away.
Hess, temel olarak yeni okyanus kabuğunun orta-okyanus dağ sırasında oluşup, sonra ilerlediği devasa bir taşıyıcı banttan bahsediyordu.
Each time the magnetic field flipped, so would the magnetisation of the newly-forming crust.
Manyetik alan her değiştiğinde, yeni oluşan kabuğun manyetikleşmesi de değişecekti.
The great strength of this idea, of course, was that it immediately enabled you to form avenues of normal and reversely magnetised crust - paralleling the ridge crust. - Right.
Bu fikrin en güçlü yanı, elbette, derhal normal ve tersine manyetize olmuş kabuk oluşmasını mümkün kılmasıydı ki bu kabuk dağ sırası çatlağına paralel olacaktı.
The remarkable volcanic mountain chain where oceanic crust is generated, the Mid-Atlantic Ridge.
... okyanus kabuğunun oluştuğu yerdeki dikkate değer volkanik dağ sırası Orta-Atlantik Sıra Dağları.
Alvin has landed in the heart of the Mid-Atlantic Ridge, the place where the Earth's crust is being created.
Alvin, Orta-Atlantik Dağ Sırasının kalbine indi. Dünya'nın kabuğunun oluştuğu yere.
For billions of years, new sea floor has been continuously produced at mid-ocean ridges, so unless the Earth's been getting steadily bigger over all that time, there must be somewhere on the planet where crust is being devoured
Milyarlarca yıldır, orta - okyanus dağ sıralarında sürekli olarak yeni deniz tabanı oluşuyor. Ve eğer Dünya bu zaman zarfında, sürekli olarak büyümüyorsa gezegende, kabuğun oluştuğu hızla yutulduğu bir yer olmalı.
MANNING : Rutherford realised that radioactivity was slowly transforming the Earth's crust.
Rutherford, radyoaktivitenin Dünya'nın kabuğunu yavaşça değiştirdiğini farketti.
But to know what the infant planet was like, they needed to find a remnant of the early crust miraculously preserved at the surface.
Ancak, bebek gezegenin neye benzediğini öğrenmek için, Dünya'nın ilk kabuğunun mucizevi biçimde yüzeyde korunmuş bir parçasını bulmaları gerekiyor.
We'll start next time with the place where the Earth's crust is formed, as we'll voyage to the bottom of the deep ocean.
Gelecek seferde, derin okyanusların dibine seyahat ederken Dünya'nın kabuğunun oluştuğu yerde başlayacağız.
Come with me and look up Johnny and break that crust of ice around your heart.
Benimle gel ve Johnny ile görüş, yüreğini kaplamış buz tabakasını kır.
Very upper crust too.
Oldukça da yüksek tabakadan.
- Of all the cast-iron crust...
- O sert görünüşün altında...
One had to chop one's way through the upper crust, didn't one?
Birisi üst tabakanın yolunu kesmek zorunda kaldı, değil mi?
You were starving, and now - now i'm paying you back for that crust of bread you gave me - a very good payment.
- Açlıktan ölürken, şimdi ~ - Şimdi verdiğin o ekmek diliminin parasını ödüyorum.
What crust!
Ne arsızlık!
Something's melted that surface crust. It's frozen over again into clear ice.
Yüzey kabuğunu birşey eritmiş, sonra buzun içinde tekrar donmuş.
With the engines generating enough heat to melt that path through the crust then sink beneath the surface.
Motorların ısısıyla kabuğa doğru bir yol açılmış sonra yüzeyin altına batmış. - Bu kadar buzu eritecek ne olabilir?
Me mouth is like a dry crust, and the sun is that hot, and me pate...
Ağzım kupkuru oldu, güneş de tam tepemde ve konuşmak zor oluyor.
On this part, Madam, the crust of the earth is only 12 feet thick.
Burada yer kabuğu sadece üç buçuk metre.
At the Moulin Rouge the upper crust will drink red wine till they burst
Moulin Rouge'da üst tabaka patlayacak kadar doyacak şaraba
Marry, they say my uncle grew so fast... that he could gnaw a crust at two hours old.
Amcam o kadar çabuk büyümüş ki daha iki saatlikken ekmek kabuğu kemiriyormuş. *
Sometimes a crust of bread falls from these windows for a comrade outside.
Bazen bir ekmek kırıntısı düşerdi dışardaki kader arkadaşının önüne.
" and walked across the yard, her shoes sinking through the crust.
"... bahçede yürümeye başladı, yürürken ayakları karın içine gömülüyordu. "
Ed, I know you're feeling your oats, but an upper-crust sugar daddy never shouts.
Ed, kendine güvendiğini biliyorum, ama sosyetenin yaşlı erkekleri seslerini asla yükseltmezler.
After I called the admiral. You got some crust -
Amirali aradıktan sonra- -
Then, a chicken sandwich with the crust cut off.
Üstüne de kenarları kesilmiş ekmekte bir tane tavuklu sandviç.