Daylight traducir turco
2,641 traducción paralela
Fa'ad countered with a daylight savings party.
Fa'ad buna kış saati partisiyle karşılık verdi.
Politician in Chicago, killed in broad daylight on a water taxi.
Chicago'lu bir politikacı güpegündüz deniz taksisinde öldürülmüş.
They've been attacking people in broad daylight, too.
İnsanlara, gün ortasında bile saldırabilirler.
As long as it's daylight, we're safe.
Hava aydınlık olduğu sürece güvendeyiz.
I want to get back in daylight.
Aydınlıkta geri dönmek istiyorum.
Nothing can happen in daylight.
Gündüz vakti ne olacak, yürü.
And we're out!
Çeviri daylight 007stargate
Markawasi, when he looked back down the valley, and there was a silvery disc in broad daylight, flying up the valley.
Markawasi yolunda arkasına baktığında vadiden aşağılara, gün ışığında gümüş bir disk görmüş vadi üzerinde uçuyormuş.
- Daylight fades paper.
Güneş ışığı, kağıdın güzelliğini soldurur.
If things went wrong and he killed the boy, would he take the body out in daylight?
Eğer işler ters gittiyse ve çocuğu öldürdüyse cesedi gündüz vakti dışarı çıkarır mı?
I had to use my fists to get people aside, So I could see the daylight.
İnsanları kenara itmek için yumruğumu kullandım ki gün ışığını görebileyim.
Downtown Waikiki, broad daylight...
Waikiki'nin göbeğinde, güpegündüz...
In broad daylight?
Gündüz gözüne mi?
Just a few hours till daylight and the zoo's only halfway decorated!
Havanın aydınlanmasına sadece bir kaç saat kaldı, ve biz hayvanat bahçesinin sadece yarısını süsleyebildik.
In broad daylight, an attack on Rome's emissary.
Roma elçisine güpegündüz bir saldırı.
To those in power can be removed any idea of Congress. He must be drunk in broad daylight. As long as touched upon will be able to find fault.
Seçmenler, herhangi bir partinin konumunu değiştirebileceklerini sanıyor sanki sarhoşmuşlar gibi birbirlerine baktılar diye kavgaya gireceklerini sanıyorlar.
I see daylight.
Woody, bak, gün ışığını görebiliyorum.
That is no daylight.
Bence bu gün ışığı değil.
I was the one who had to make out with a senior citizen on the sidewalk in broad daylight, not you two.
Üst sınıf birisiyle sahil kenarında güneş doğarken yürüyecektim, siz ikinizle değil.
I think because among all sweat and dirt... you like working with these men that do not participate in daylight to be seen.
Çünkü sanırım tüm bu ter ve kirin altında... insanların görmesi için güzel gösteriler hazırlamaya uğraşıyorsunuz.
The assault on the train... it happened in daylight.
Trene yapılan saldırı gündüz vakti gerçekleşti.
Eyewitnesses remain adamant that the object was some sort of aircraft, but officials with the Department of Defence insist it was simply a meteor large enough to be visible during daylight.
Görgü tanıklarına göre nesne bir tür hava taşıtı ancak Savunma Bakanlığı yetkilileri gündüz görünecek kadar büyük bir meteor olduğunda ısrarlı.
No daylight.
Işık yoksa sana.
No daylight.
Işık yok.
Walked into a bank in broad daylight and took a whole bunch of money.
Güpegündüz bir bankaya girip sağlam para kaldırmışlar.
There's nothing but daylight!
Gözlerimiz kamaştı!
Streets that I would be frighten to go into in broad daylight.
Benim gündüz vakti bile gitmekten korktuğum sokaklarda.
It can't come out in daylight.
Gündüz ortaya çıkamaz.
We'll have none of these new-fangled daylight-saving schemes, good sir!
Öyle yaz saati gibi yeni usul işlerle uğraşmıyoruz biz.
We go in Broad daylight. One man, hiding in plain sight.
Günün ortasında, bir kişi aralarına karışarak içeri girecek.
I saw my van in daylight is what's going on, and it is fucked up.
Minibüsümü gündüz gözüyle gördüm, olan bu, ve berbat bir durumda.
Had your head so far up your own ass, you can't have seen daylight in years.
Kafanı kendi kıçına öyle bir gömmüşsün ki yıllardır gün ışığını göremiyorsun.
And in daylight.
Ve gün ışığında.
I'd get it for you myself, but I don't want you to see me naked in the daylight.
Kendim alırdım ama beni gündüz vakti çıplak görmeni istemiyorum.
Kissing him in broad daylight.
Güpegündüz ortalıkta öpüşüyordunuz.
What, are you going to shoot me right here on your porch in broad daylight?
Ne oluyor, beni buracıkta günışında sokaktayken vuracak mısın?
because he stays within his skin. If he comes in the daylight, he must be completely covered.
ışık yaralı bedenini acıttığından günışığına tamamen örtülmüş ve maskeli olmadan çıkmaz.
This is all the aftermath of a daring, daylight breakout.
Güpegündüz, gözü kara bir kaçış girişiminin ardından durum böyle.
As long as it's during daylight hours and with adult supervision.
Gündüz gözüyle ve yanında bir yetişkin bulunurken ancak.
- Yeah. Allowing our killer to shoot Royce in broad daylight.
Katilin güpegündüz Royce'u vurmasını sağladı.
It's daylight.
Sabah oldu.
You prepared to shoot three FBI agents in broad daylight?
3 tane FBI ajanını, gündüz vakti, halka açık bir yerde mi vuracaksın?
Must have been some mission for them to come back in broad daylight.
Güpegündüz ortaya çıktıklarına göre onlara bir görev verilmiş olmalı.
I guess Bonnie will have to make me a daylight ring.
Sanırım Bonnie'nin bana gün ışığı yüzüğünden yapması gerekecek.
You remember that cop that kicked that man to death in Treme in broad daylight about a month before the storm in front of witnesses?
Treme'de bir adamı tekmeleyerek öldüren polisi hatırlıyor musunuz? Gündüz vakti! Fırtınadan bir ay önce.
Broad daylight.
Güpegündüz, sokak ortasında.
What, right after your whole murder and arson in broad daylight?
Gündüz vakti giriştiğin cinayet ve kundakçılık eyleminin tam ortasında mı yani?
Happy daylight savings!
Mutlu yaz saatleri!
You don't want to push me around in broad daylight on this thing, do you?
Güneşin ortasında beni taşıyıcı ile götürmek istemiyorsundur, sanırım?
You can't go now, not in broad daylight and without water.
Şimdi gidemezsin. Güpegündüz hem de suyun olmadan.
But they saw daylight
Fakat gün ışığını gördüler