Decisive traducir turco
578 traducción paralela
By analyzing pictures... we can find the decisive factor that led to the illness?
Analiz resimleriyle bu hastalığa neden olan kesin faktörü bulabilir miyiz?
The enemy must be dealt a decisive blow!
Düşmana kararlı bir darbe indirilmeli!
The boiler house will meet the quota of the Plan's decisive year.
Planın belirleyici yılında Kazan daireleri kotalarla tanıştı.
- A decisive victory, my lord.
- Mutlak bir zafer, lordum.
I accuse the minister of war of having concealed decisive proofs of the innocence of Dreyfus.
Savunma bakanlığını, Dreyfus'un masumiyetine dair kanıtları sakladıkları için itham ediyorum.
The Russian army retreated into the country, without accepting a decisive battle
Rus Ordusu belirleyici bir savaşı kabul etmeden ülkenin içine çekildi.
Mustn't we save the forces for the decisive battle,
Belirleyici savaş için güçleri korumak gerekmez mi,
In thirty years on stage, it had to be the decisive solution of my life
Sahnede geçirdiğim 30 seneden sonra, hayatımın belirleyici çözümü olmalıydı.
There must be an answer, quickly, decisive.
Hemen ve kararlı bir karşılık verilmesi gerekiyor.
Be decisive
Kararlı ol.
Then we made a decisive attack
Sonra nihai bir saldırı düzenledik.
I have absolutely nothing to lose and perhaps a great deal to gain by taking decisive action.
Benim kesinlikle kaybedeceğim bir şey yok, ve belki de kesin bir adım atarak kazanacağım çok şey var.
I often have to sacrifice what might be the decisive moment... in a spiritual talk with a patient.
Bir hastayla moral verici bir konuşmadan... feda etmeli miyim diye sordum kendime.
Comrades, in this difficult and decisive hour in which we left our city, we called you to be calm, to be organized and have discipline.
Yoldaşlarım, şehrimizden ayrılmak zorunda kaldığımız bu zor ve nihai saatte sizlerin sakin, organize ve disiplinli olmanızı istiyoruz.
The victory must be decisive.
Zafer bizim olmalı.
" The decisive battle is on.
"Savaşın sonucunu belirleyecek."
He was old, but tall and sturdy, and he walked with decisive, marching steps.
Yaşlıydı, ama uzun boylu ve güçlüydü, ve kararlı, düzgün adımlarla yürüyordu.
Leonardo is going through a decisive crisis in his life.
Leonardo hayatında çok ciddi kararlar alan biri.
The revolt in the desert played a decisive part in the Middle Eastern campaign.
Çöldeki isyan Ortadoğu Cephesi için kritik önem taşıyordu.
What was the decisive factor?
Kesin kararınızı vermenizde ne etken oldu?
The first 24 hours of the invasion will be decisive.
Her şey işgalin ilk 24 saatine bağlı.
General Franco is preparing to launch the decisive attack at the Bolshevik bastion :
General Franco akşam yemeğine hazırlanırken Bolşeviklerin yerini sağlamlaştırdığı :
The decisive factorwasthat it is similarto our Sun and has several planets orbiting it, where the existence oflife is anticipated.
Bu karardaki en önemli etken, Güneş'e çok benzemesi ve yaşam barındırabilecek gezegenlere sahip olmasıydı.
Neutral elements,... weaving and binding together with decisive intensity,... evolving together towards an agreement both calm and disturbed.
Etkisiz unsurlar belirleyici bir yoğunlukla birbirine bağlanıyor ve geçiyor. Sonu sakinlik ve huzursuzluk olan bir uzlaşmaya doğru gelişiyor.
Yet I had a feeling that each word was decisive, somehow.
Yine de her kelime çok kesinmiş gibi geldi.
- It wouldn't have been decisive.
- Hiçbir faydası olmazdı.
At the end of the 16th century, the decisive Battle of Sekigahara divided all of Japan in two.
16. yüzyılın sonunda yapılan,.. ... Sekigahara savaşı Japonya'yı ikiye bölmüştü.
The battle in Pala Passage was a decisive victory.
Pala Geçişi'ndeki savaş bir zaferdi.
This is the decisive moment.
Şimdi karar vermemiz gereken an.
I want decisive action.
- Kesin sonuç istiyorum.
Something solid and decisive about you won me over instantly.
Bu güvenilir ve kararlı yapın hemen güvenimi kazanmanı sağladı.
Let us rejoice because our brothers have reached a decisive new victory.
Sevinelim çünkü, yeni bir kesin zafer elde ettiler.
First, the theory of warfare tries to discover how we make any preponderance of physical forces and material advantages at a decisive point.
" Savaş kuramı, kritik bir anda fiziksel güçlerin ve maddi olanakların üstünlüğünün nasıl sağlanacağı sorusuna yanıt arar.
He sees clear and far and is decisive in his actions.
Uzağı görür ve kararlı hareket eder.
Every action we take must be decisive.
... kararlı olunmalı.
He was decisive and brave and didn't want it to spread.
O cesur ve kararlıydı ve onu kimseye bulaştırmak istemedi.
Because I thought he wasn't ready yet for the decisive confrontation with himself.
Çünkü, onun henüz, kendisiyle tam olarak yüzleşmeye hazır olmaığı kanaatine vardım.
Billie Jean King eaten in straight sets Laver smothered whole after winning the first set and Pancho Gonzalez, serving as well as I've ever seen him with some superb volleys and decisive returns off the backhand was sucked through the net and swallowed in under two minutes.
Billie Jean King düz setlerde yem oldu Laver ilk seti aldıktan sonra pestile çevrildi Pancho Gonzalez voleleri ve ters vuruşlarıyla mükemmel servisler atarken ağdan emilip iki dakikada yutuldu.
Decisive.
Bu bir karar.
It must be quick and decisive!
Çabuk ve etkili olmalı.
But the operation must be quick and decisive.
Ama operasyon çabuk ve etkili olmalı.
I think it is time to confirm the strength of the decisive battle plan.
Sanırım, mutlak savaş planının gücünü teyit etmenin tam zamanı.
Everybody knows that we cannot display our real ability in a decisive battle
Mutlak bir savaşta, gerçek hünerimizi gösteremeyeceğimiz herkes biliyor.
If the decisive battle is not for food they will not act.
Eğer mutlak savaş yiyecek uğruna değilse, eyleme geçmezler.
Decisive battle is the day after tomorrow at 10 o'clock.
Mutlak savaş, yarından sonraki gün, saat 10'da.
We believe in aircraft, but they cling to the ancient theory that decisive naval engagements must be fought between battleships.
Bizler uçağın gücüne inanıyoruz, ama onlar belirleyici çarpışmasının... savaş gemileri arasında olması gerektiği o antik teoriye sarılıyorlar.
Lulu', your part was decisive
Lulu, bu kararlılığı sen verdin bizlere.
But the world nothing made of decisive e, in March of 1935, Germany announced the conscription, an army of peace time of half million of men.
Ama dünya hala kararsızlık içindeydi. 1935 Mart'ında, Almanya mecburi askerlik hizmetini yürürlüğe soktu ve barış zamanındaki ordu personeli beşyüz bin kişiye ulaştı.
One expected that it earned a alone decisive battle, but it was not equipped for this.
Bu durum bekleniyordu ancak kati bir zafer için kazanmak için donatılmamışlardı.
To capture the Russian capital without delay, according to general he would be decisive.
Onlara göre Moskova'yı vakit geçirmeksizin ele geçirmek demek kesin zafere ulaşmak demekti.
I wouldn't presume to advice His Majesty... whether or not to give to the Russians a decisive battle tomorrow,
Majesteleri, haddim değil ama yarın Ruslarla..