Dishonest traducir turco
643 traducción paralela
I consider them to be idiots... and almost dishonest people.
Onlar gözümde birer aptal hatta namussuz insanlar.
I asked him to name a profession where one couldn't be dishonest.
Ondan, bir insanın hiçbir şekilde sahtekar olamayacağı bir meslek söylemesini istemiştim.
- A bribe's a dishonest gift.
— Rüşvet onursuz bir hediyedir.
A person who accepts it knows that he must do something dishonest in return.
Bunu kabul eden, karşılığında onursuz bir şey yapması gerektiğini bilir.
So what's dishonest with giving presents before someone's nice to you?
Hoş bir şey yapılmadan önce hediye vermenin neresi onursuzluk?
- Oh, no, Harvey, you're not because you know you've been dishonest.
— Hayır, Harvey, değilsin... çünkü onursuz bir iş yaptığını biliyorsun.
- Well, so were you dishonest.
— Siz de onursuzluk ettiniz.
Would it be dishonest if we went through his haversack?
Çantasına baksak, yanlış mı yapmış oluruz?
I've never been guilty of a dishonest act in my life.
Daha önce, dürüst olmayan bir işten hiç suçluluk duymamıştım.
Did anyone ever tell you you have a dishonest face? For a priest, I mean.
Güvenilmez bir yüzünüz olduğunu size daha önce söyleyen oldu mu?
So many honest girls become dishonest women.
Sana, dürüst kadınların da olabileceğini kanıtlamak isterdim.
To soak it full, you'll do anything that's ruthless, selfish, dishonest.
Ve onu iyice ıslatmak için, acımasızca, bencilce, şerefsizce olan ne varsa yaparsın.
It's dishonest, that's what it is.
Bu sahtekarlık.
Papa says if it doesn't hurt anybody, it's not dishonest in your heart.
Babam, kimseye zararı dokunmazsa, sahtekarlık olmayacağını söylüyor.
He's contemptible, dishonest, selfish, deceitful, vicious.
O adi, düzenbaz, bencil, namussuz, gaddar...
That's what you get for being dishonest.
Dürüstlükten uzaklaşırsan başına gelecek budur işte.
We need to fight against these dishonest shops.
Bu sahtekarlarla mücadele etmek lazım.
Is it not dishonest to choose that profession?
- Ama bu biraz haksızlık değil mi? - Neden?
Willie doesn't want to be treasurer either... if he has to associate with those dishonest people.
O sahtekarlarla çalışacaksa Willie de sayman olmak istemiyor.
Everyone is selfish and dishonest.
Herkes bencil ve namussuz.
Mr. Pritchett, he never did anything dishonest before in his life.
Bay Pritchett, Arthur hayatında hiç ahlaksızca bir şey yapmadı.
It's dishonest.
Bu sahtekârlıktır.
Friends, shall we turn dishonest because life is hard?
Dostlar hayat zor diye sahtekar mı olacağız?
I have never done a day's work in my life honest or dishonest, but neither have you
Dogru, hayatımda bir tek dürüst iş yok, haklısınız, ama sizde öyle.
We are all thieves. Only the dishonest ones deny it.
Hepimiz hırsızlarız.Ancak sahtekarlar inkar eder.
Savings of a dishonest life, gone.
Sahtekar yaşamın birikimleri vardır.
- Not only that, it's dishonest.
- Ve ayrıca sahtekarlık.
I think the man who sold him to you is dishonest.
Bunu sana satan adam bir hırsız.
These girls in love never realize they should be honestly dishonest... instead of being dishonestly honest.
Bu aşık kızlar, hiçbir zaman namussuzca dürüstlük taslamaları yerine samimiyetle yalancı olmaları gerektiğini anlamıyorlar.
- You accusing me of something dishonest?
- Beni sahtekarlıkla mı suçluyorsun?
Hey, you accusing me of something dishonest?
Beni sahtekarlıkla mı suçluyorsun?
You accusing me of something dishonest?
Beni sahtekarlıkla mı suçluyorsun?
You think I'm dishonest?
Sence ben sahtekar mıyım?
What, are you accusing me of something dishonest?
Ne, beni sahtekarlıkla mı suçluyorsun?
You make me feel as if I were a dishonest horse race or something. Look, the bells rang.
Hileli bir at yarışı falanmışım gibi konuşuyorsun.
- You were frankly dishonest?
- Samimiyetsizdiniz yani?
If it were as simple as that... all the dishonest people in the country would be doing it.
Eğer bu kadar basit olsaydı ülkedeki bütün namussuzlar bunu yapıyor olurdu.
Tom, I didn't feel a bit dishonest because, you see, I had $ 9,000 in the bank.
Tom, birazcık sıkılma hissetmedim çünkü, anlarsın, bankada $ 9.000'ım bulunuyordu.
Not strictly business-like, but the principle of the thing wasn't dishonest.
Çok da doğru bir iş değildi, fakat yapılam işlemin ilkesi namussuzluk değildi.
Well, Barney... it's dishonest.
Peki, Barney... Bu sahtekarlık.
Only dishonest thing about "Curly" Fuller is the way he combs his hair.
"Kıvırcık" Fuller'in dürüst olmadığı tek konu saçını tarama şekli.
I just feel so dishonest in this wedding dress.
Bu gelinlikle kendimi dürüst hissetmiyorum.
There's nothing dishonest about it.
Bunda bir kötülük yok ki.
Fortunately, the next city administration was a thoroughly dishonest one, and it granted him his request.
İyi ki, bir sonraki kent yönetimi tam anlamıyla namussuz bir yönetimdi, ve onun talebini kabul etti.
"I'd feel dishonest," he says.
"Kendimi namussuz hissederim" diyor.
Imagine, dishonest.
Düşün bir kere, namussuz hissedermiş.
Yeah, I'd say he was a dishonest bum.
Evet, o adam şerefsizin tekiymiş.
Now they're saying you had a scandalous, dishonest and dirty relationship with that woman.
Şimdi senin bu kadınla iğrenç, ahlâksız ve kirli bir ilişkin olduğunu söylüyorlar.
Treacherous, vicious dishonest.
Hain, acımasız onursuz.
There's honest women and dishonest women.
Dürüst olan ve olmayan kadınlar var.
How does a man make a living around here? Honest or dishonest?
- Dürüst olarak mı, dürüst olmadan mı?