Do not go in there traducir turco
95 traducción paralela
Do not go in there!
Girme oraya!
Do not go in there.
Oraya sakın girmeyin!
Do not go in there!
Oraya girme!
Do not go in there.
Oraya girme.
Mike, do not go in there, please.
Evin içinde. Mike, oraya girme lütfen.
I told you, "Do not go in there."
Sana oraya gitmemeni söylemiştim.
Do not go in there!
İçeri girme!
Do not go in there.
Girme içeri.
Do not go in there, Hercules!
Oraya gitme, Hercules!
Do not go in there, please!
Lütfen oraya girme!
- We do not go in there.
- Orayı kullanmıyoruz.
November 2, 1983, remember that date and whatever you do... do not go in there.
2 Kasım 1983'te. Bu tarihi unutma. Ne yaparsan yap sakın o odaya girme.
Whatever you do, do not go in there too hot.
Her ne yapacaksan sakin fazla celallenme.
Do not go in there.
Sakın oraya girmeyin.
You do not go in there, you understand?
İçeri girme, anlıyor musun?
- Do not go in there.
- Asla girme oraya!
There are lots of nice things to do in the dark but let's not go rowing in Central Park.
Karanlıkta yapacak hoş şeyler çok oluyor ama Central Park'ta kürek çekmekle olmuyor.
I do not know whether there's anything... peculiarly exciting about the air... of this particular part of Hertfordshire... but the number of engagements that go on seem to me... to be considerably above the proper average... that statistics have laid down for our guidance.
Hertfordshire'in bu tarafındaki havadan mı kaynaklanıyor bilemiyorum ama bana sanki nişanlılık sayısı istatisliklerin bize bildirdiği ortalamanın oldukça üzerindeymiş gibi geliyor.
Do you go in to turn the bed down at night whether he's there or not?
Gece yatakta olup olmadığına bakmak için odasına girer misin?
What do you mean coming ton my place telling me I'm not to go in there?
Sen nasıl benim mekanıma gelip oraya gitmemem için beni uyarırsın ha.
My mother is really, she really lives in a lot of pain because she's sure I'm going to go to hell and there's nothing I can do to tell her that there is, that it just does not exist for me.
Annem... o gerçekten, çok acı çekmiş. çünkü başımı derde sokacağımdan falan emin ve bu konuda yapabileceğim hiçbirşey yok.
And when you're somewhere you ought to be there because... it's not about how long you stay in a place, but what you do while you're there, and, when you go, is that place any better for you having been there.
Ve eğer biryerde isen tam anlamıyla orada olmalısın çünkü bu orada ne kadar kaldığınla ilgili değil oradayken yaptıklarınla ilgili, ve oradan ayrıldığında o yer sen orada bulunduğun için daha iyi bir yer oldu mu?
No, not if you go in there busting heads like you usually do.
Hayır, eğer sen genellikle yaptığın gibi oraya gider ve kafaları kırarsan olmaz.
But we do know that they will pay us to haul cargo, which they're not going to do if you go in there doing your John Wayne impression.
Ama taşıdığımız kargoya ödeme yapacaklarını biliyoruz. Tabi orada'John Wayne'taklidi yaparsan ödeme yapmazlar.
Go ahead. You do not want to see what's in there.
Orada ne olduğunu görmek istemezsin.
He is very reluctant to take part in fuzzy political discourse and there's the difference between the pragmatist who wants to work with concrete stuff and not let the steam go out through his ears, like we used to do in the 1960's.
o da, kuralları belirlediği bir alanla radikal olabilir bizim 60'lardaki halimiz gibi
And when people get in the state that Davey's in they do really stupid things like go to a mall that's obviously closed to yell at a woman who's obviously not there.
Davey'nin durumundaki insanlar aptalca şeyler yaparlar. Kapalı bir alışveriş merkezine girip orada olmayan bir kadına bağırmak gibi.
It appears there's a nuclear bomb, under terrorist control, somewhere here in Los Angeles, set to go off at some point in the course of the day, so... From this moment on, we do not communicate with anybody outside of our secured envelope.
Görünüşe göre Los Angeles'ta teröristlerin kontrolünde bugün patlayacak nükleer bir bomba var, yani... şu andan itibaren, güvenli bağlantılarımız dışında kimseyle haberleşmiyoruz.
I had a broccoli and asparagus casserole planned for you and me, right there in front of the TV, and we're not going to be able to do that either,'cause I got to go in to work.
Bende aslında seninle televizyon... karşısına geçip, brokoIi ve kuşkonmazlı güveç... yemeyi çok isterdim. Ama bu gece çok iş var. Çalışmam lazım.
Well, why don't you go in there and tell him you're not gonna do it?
Eee, neden içeri girip ona bunu yapmayacağını söylemiyorsun ki?
You do not wanna go in there, trust me.
Emin ol oraya girmek istemezsin.
And do you think you could put up a couple of these when you're there...'cause I was really not in the mood to go down there.
Ayrıca şunlardan birkaç tanesini okula asabilir misin çünkü oraya gidecek hâlim kalmadı.
Dewey, I am not going to go in there and have a big fight with the boys because you've got nothing to do.
Dewey, sırf senin yapacak bir işin yok diye oraya gidip oğlanlarla kavga etmeyeceğim.
We do not wanna go in there half-cocked.
Oraya yarı öfkeli girmek istemeyiz.
Not to cullen, not to his family.This'll take five minutes.We go in there, we do the show-and-tell relating to the case, and then we're out.Is that clear?
Cullen degil, ailesi degil. Bu beş dakikamızı alacak.İçeri girecegiz, dava ile ilgili olanları gösterecegiz anlatacagız ve dışarı çıkacagız. Anlaşıldı mı?
Do not go there, I need you in the city center.
- Bize söylenen bu ve öyle yapıyoruz. Kırmızı kurşunlar yağdıranlarla... Haklarınızı elinizden alanlar aynı adamlar.
While the man in your life does not rule, you do not want to go back there.
Gitmez. Hayatının erkeği başa geçmeden gitmez.
You do not want to go in there, Corporal.
Oraya gitmek istemezsin, onbaşı.
I'm not gonna say I would do something like that, but I can see how they get people into that situation where people go in there with bombs and blow them up and shoot at them.
Bunun gibi bir şey yapacağımı söylemiyorum, ama insanların bir bomba ile oraya gidip onları patlatıp, vuracak duruma nasıl geldiklerini anlıyorum.
{ \ pos ( 192,220 ) } This guy I'm dating owns a tanning salon, but he won't let me tan for free, but he lets girls that he's friends with tan for free, so I go to this other tanning salon down the street to try not to make it a thing, but you know how there's no secrets in the tanning salon community, so what should I do?
Çıktığım adamın bir bronzlaşma solonu var ama benim bedavaya bronzlaşmama izin vermiyor, ama arkadaşı olduğu kızların bedavaya bronzlaşmasına izin veriyor, bu yüzden bunu büyük bir olaya çevirmemek için başka bir bronzlaşma salonuna gidiyorum, ama bronzlaşma salonu toplumunda sır olmadığını bilirsiniz,
You do not want to go in there.
İnan oraya girmek istemezsin.
Do not make me go in there for you.
Beni oraya getirme.
Even I do not go in there.
Ben bile giremem.
Oh! Whatever you do, I would not go in there!
Ne yaparsanız yapın ama asla içeriye girmeyin!
Destiny, it's not too late to go back in there and tell them you don't wanna do this thing.
Destiny, oraya geri dönüp, bunu yapmak istemediğini söylemek için hâlâ geç değil.
If it's not there in the first place, where do you go to get it?
İnsanın içinde yoksa, nereden bulacaksın ki?
Listen, I think before we go in there and tell him I'm not goa do it, I think we should be clear on this.
Dinle, bence içeri girip yapmayacağımı söylemeden önce bu konuda anlaşmalıyız.
No, I do not want to go back to China, or to any palace and any country So there are no arrangement for us stay in China
hayır, çine geri dönmek istemiyorum, hiç bir ülkeye hiç bir şehre çinde kalmamız için hiç bir sebep yok
Mucca Mad Boys sort of own it, so don't go out there when you know that it's not yours, do you know what I'm saying?
Blakeys'in orda sabahtan beri Fennel Hell Men üyeleri takılıyormuş.
a mountain called Otorten, which in the local Mansi language means, "Do not go there."
Ororten dağı, yerel mansi dilinde "Oraya gitmeyin" anlamına gelir.
It's not a coincidence that UFOs were reported by these hikers in the Ural Mountains in the Place of the Dead, "Do not go there," or so on'cause I believe that many UFO sightings come in here from a parallel reality,
'Oraya gitmeyin've benzeri gibi Ölüm Bölgesi'nde Ural Dağları'ndaki bu dağcıların rapor ettiği UFO vakaları bir rastlantı olamaz, bir çok UFO vakasının paralel bir gerçeklikten ve yıldız kapılarında geçerek buradan geldiğine inanıyorum.