Do what you have to traducir turco
7,452 traducción paralela
Do what you have to do.
Yapman gerekeni yap.
Do what you have to, make it work out.
Yapman gerekeni yap, yoluna sok.
Do what you have to do.
Al, ne yapacaksan yap.
You do what you have to do.
Ne yapman gerekiyorsa onu yaparsın.
Do what you have to do.
Ne yapman icap ediyorsa yap.
- Then do what you have to.
- Sonra yapman gerekeni yap.
I'm gonna be deposed in a week, but you do what you have to do because you're fucking selfish... -... and you're willing to run over everyone you love
Bir hafta içinde görevden alınacağım ama sen lanet bir bencil olduğun için yapmam gerekeni yapamıyorum ve sende istediğini ezebilene ve istediğine sahip olana kadar herkesi seviyor gibi yapıyorsun.
Do what you have to do.
Ne yapman gerekiyorsa yap.
Do what you have to do to make sure it never happens.
Olmaması için elinden gelen her şeyi yap.
Tell me what you want me to do and I'll do exactly that, but you have to say it.
Ne yapmamı istediğini söyle, isteğini yerine getireyim. Ama söylemek zorundasın.
What do you have to be so angry about?
Neden bu kadar sinirlisin?
Gentlemen, I don't want to do this, but what choice have you left me?
Beyler, bunu yapmak istemiyorum, fakat bana başka bir seçenek bıraktınız mı?
What else do you have to do?
Yapacak başka neyiniz var ki?
That's what you want to do? You don't have to be vulgar.
Bu kadar kaba olmana gerek yok.
Have you thought about what you're going to do?
Ne yapacağını düşündün mü?
bugger "my brilliant career", you'd have dropped everything and run. You'd have run back to her village and you'd have married her on the spot because that's what people do when they're in love, but, no, you didn't, because the fact is, that in your heart of hearts you couldn't wait to be shot of her!
Köyüne geri döner, hemen oracıkta kızla evlenirdin çünkü insanlar aşık oldukları zaman böyle yaparlar ama sen yapmadın çünkü aslında içten içe ondan kurtulmak için sabırsızlanıyordun.
You have to do what I did.
Benim yaptığımı sen de yapacaksın.
Have you forgotten what it feels like to be in a cage for something you didn't do?
Yapmadığın bir şey için parmaklıklar ardına tıkılmanın nasıl bir şey olduğunu unuttun mu yoksa?
It would be a shame for you to have to watch what they do to him... Oh!
Çocuğa yaptıklarını izlemek senin için çok acı olur.
I just want to know if you have any information that might help daddy... anything about what your friend Drill might have been trying to do over there.
Sadece eğer babana yardım edebilecek... bir bilgin varsa öğrenmek istiyorum... Arkadaşın Drill'in orada yapmaya çalıştığı şey hakkında.
Now what do you have to say?
Şimdi ne söylemen gerekiyor?
What do you have to be ashamed about?
Utanacak ne vardı ki?
But what I'm asking you to do and me knowing have nothing to do with each other.
Ama bunu bilmem ile senden bir şey istememin arasında hiçbir bağlantı yok.
And you know what you have to do.
Ve ne yapman gerektiğini bilirsin.
- What does this have to do with you?
- Bunun sizinle ne alakası var?
Just, um, you-you said it happened here, so what does this have to do with me?
Burada olduğunu söyledin, o zaman bu olayın benimle ilgisi ne?
I always wanted you to do what I wanted to do, but you wouldn't have anything to do with it.
Her zaman kendi yapmak istediğim şeyi yaptım, ama senin bu konuda yapacağın bir şey yoktu.
What do you have to do to be taken there?
Oraya götürülmek için ne yapman lazım?
Do you have any idea what happens to the stock price of Palmer Technologies when Palmer goes missing for a week...
Palmer bir hafta boyunca ortadan kaybolduğunda Palmer Teknolojileri'nin hisselerine neler oluyor biliyor musun?
What do you have? Just talked to a friend of mine who used to run
- Ne buldunuz?
Listen, I got news for you, stalker- - you don't get to do what we do and have a family.
Sana bir şey söyleyeyim sapık hem bizim yaptığımız işi yapıp hem de bir aile kuramazsın.
You know what you have to do.
Ne yapman gerektiğini biliyorsun.
Mm. What do you have to say about that?
Bu konuda söyleyecek bir şeyin var mı?
Do you have any idea... what it was like to grow up without a mother?
- Söyler misin annesiz büyümenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?
Everybody does what they have to do, you know.
Herkes yapması gereken şeyi yapıyor.
You have to do what your father did.
Babanın yaptığı gibi yapmalısın.
And at that point, do you have any idea what's gonna happen to Danny fucking Rayburn?
Ve o noktada, Danny sikitğimin Rayburn'üne ne olacak hiç bir fikrin var mı?
Remy, I don't care what you have to do, you get Petrov on the phone.
Remy, nasıl yaparsan yap, bana Petrov'u bağla.
What do you have to lose?
Ne kaybedersin?
Wait, what do you mean You have a chance to observe her up close?
Bekle, onu yakından gözlemleme şansım var derken ne demek istiyorsun?
I'm sorry I have to ask, but... do you know what happened?
Bunu sorduğum için üzgünüm ama neler olduğunu biliyor musun?
What do you and your mom have to do with Jason?
Annenle senin Jason'la ne alakanız var ki?
Do you have something you want to say to us? What's going on?
- Bize söylemek istediğin bir şey mi var?
And special people deserve special attention, and I do have a lot of money, like you noticed, but money has never bought me happines, and what I really want is grandchildren to spoil with gifts.
Özel insanlar özel ilgiyi hak eder ve fark etmişsindir, çok param var. Ancak para bana hiç mutluluk ettirmedi ve tek istediğim hediyelere boğacağım torunlar.
We've been sitting here talking for hours... and you're going to insult me like I have no idea what you really do?
Burada oturmuş saatlerdir sohbet ediyoruz ve sen beni aslen ne yaptığınla ilgili bir fikrim yokmuş gibi aşağılayacak mısın?
And I think you have the right personality, charm, muscle to convince anyone to do what you want them to do.
Bence sende her insana istediğini yaptırabilecek karizma ve yakışıklılık var.
Mrs. Waters, the situation you were in, it must have been very difficult to know what to do.
Bayan Waters, sizin durumunuzdayken ne yapacağını düşünmek zor olmuş olmalı.
You have nothing to do with what's wrong with me.
Benim sorunumla senin hiçbir ilgin yok.
You have to do what I say.
Söylediklerimi yapmak zorundasın.
If you don't want to talk, OK. But I hope that you do talk because you can, and because I'm interested in what you have to say.
Konuşmak istemezseniz, sorun değil yapabileceğinizden ve söyleyeceklerinizle ilgilendiğimden konuşacağınızı umuyorum.
To do what's right, sometimes you have to rely on those that you think are wrong.
Bazen doğru olanı yapman için yanlış bildiğine itimat etmen gerekir.