Entitlement traducir turco
125 traducción paralela
Entitlement to all privileges of the club :
Kulübün tüm ayrıcalıklarına sahip olacaksın.
I am not without entitlement to this small service from you...
Sizin için bu küçük hizmete salahiyet vermemiş değilim.
Having been with us one year, your entitlement is 65 cents a month for the rest of your life.
Bir yıldır burada çalıştığına göre..... emekli maaşın hayatın boyunca ayda 65 cent.
It's about entitlement, empowerment.
Bu hak ilgili, güçlendirme.
And as for my right, if I have ever earned an entitlement to anything...
Hakkıma gelirsek de eğer hak kazandığım bir şey varsa...
I have as much entitlement to happiness as you do to misery. I'm not miserable.
Sanırım mutluluk üzerinde, senin sefalet üzerinde hakkın olduğu kadar hakkım var.
That entitlement doesn't extend to the law.
Böyle bir şey kanun önünde geçerli olamaz.
FEELING A WHOLE NEW SENSE OF ENTITLEMENT,
Kendine yeni yetkiler verme duygusu.
But if it did, knowing what little I already do about you do you really feel an entitlement to his possessions?
Ama olursa, seni biraz da olsa tanıyorsam onun mal varlığında bir hakkın olduğunu düşünüyor musun?
Which, of course, is used to defray the costs of registration fees entitlement paperwork and what have you.
Kayıt ücretleri, haklar, belgeler ve şaire ödemek için.
What about my sense of balance, entitlement, fair play?
Ya denge, karar verme, kurallara uyma hislerim ne olacak?
And reflect also that if you decline to act, thus forcing'me to do so, you shall no longer have any entitlement to the money.
Eğer bunu yapmak için beni mecbur bırakırsan para üzerinde hiçbir hakkın kalmaz.
It means they consented to treatment and have family medical entitlement.
İlaç almaya razı olmuşlar ve ailenin tıbbî yetkilerine sahipler, demek.
That's our entitlement. A hot meal.
Sıcak yemek almaya yetkimiz var.
- Like a bunch of selfish rich kids... the children of entitlement, blowing off school... drinking for days, spending thousands... on a stupid and potentially dangerous stunt... knowing full well that they're not gonna get in trouble...'cause Daddy is important.
Bir avuç bencil zengin çocuğu, ayrıcalıklı çocuklar okulu asıyor,.. ... günlerce içiyor, tehlikeli numaralara binlerce dolar harcıyor. Babaları önemli olduğu için başlarının derde girmeyeceğini biliyorlar.
You've heard the horror stories of affluent kids with a sense of entitlement, right?
Zengin sorumsuz çocukla ilgili korkunç hikayeyi duydun, değil mi?
Sense of entitlement.
Haklı olma hissi. "
Where you and your friends grew up... shaded by 300-year-old live oaks... and the sense of your own entitlement.
Sen ve arkadaşlarının büyüdükleri bu yerde. 300 yıllık meşe ağaçlarının gölgesinde ve kendine ait bir yerde olma duygusuyla.
Bad haircut, no dress sense and a slight, you know, air of scumbag entitlement.
Kötü bir saç tıraşı, zevksiz bir kıyafet ve aşağılık bir afra tafra edası.
You're the first man to ever outsource the american worker's sense of entitlement and privilege.
Sen Amerikan işçilerinin sahip olduğu yetki verme ve imtiyaz tanıma haklarını fason işçilere de tanıyan ilk kişisin.
In keeping with her total sense of entitlement, she has this attraction to me.
bütün eğilimlerine rağmen, bana karşı çekiciliğinden hiçbişey kaybetmiyor.
I wonder if the sense of entitlement came standard.
Bu tür ayrıcalıkların standardı var mı, merak ediyorum?
And while we're on the subject of entitlement, maybe someday you can parlay your complimentary $ 100,000 college education into a lucrative career of your very own.
Evet var. Ayrıcalık konusu açılmışken. Belki bir gün 100,000 dolarlık üniversite eğitiminin karşılığını kârlı bir kariyere dönüştürebilirsin.
Look, your father and I have had an extensive conversation- - but there are better lawyers thanick george who would do a lot more for us for a lot less money, and who wouldn't bring this massive attitude of entitlement to the table.
Bakın, babanızla kapsamlı bir şekilde konuştuk- - Daha az paraya daha fazla çalışacak aileye girip bizden para sızdırmayacak Nick George'dan daha iyi avukatlar var.
When a man get's to the point when his name's on a building, he can get an unnatural sense of entitlement.
Bir adamın adı bir binanın tabelasına yazılınca her şeye hakkı olduğunu sanmaya başlıyor.
Apparently I have... abandonment, entitlement, and intimacy issues.
Anlaşılan o ki terk etme, yetki verme ve samimiyet sorunlarım var.
She's got that air of entitlement mixed with desperation.
Onda sürekli umutsuzluk havası hakim.
Why is that so shocking, so surprising to you that you feel that you have a sense of entitlement in this story?
Sana ait olan bir hikayede, hissettiklerin sana niçin bu kadar şok edici bu kadar şaşırtıcı geliyor ki?
I don't call it a sense of entitlement.
Ben buna ait olmak diye adlandırmam.
You are afraid of the peace because it will take away - your entitlement to all of your murderous acts.
Barıştan korkuyorsunuz çünkü bu tüm o canice eylemlerinizin mazeretleri ortadan kaldıracak.
I see a cold-blooded murderer whose sense of entitlement knows no bounds.
Ona bakınca sınırlarını aşmış soğukkanlı bir katil görüyorum.
The kings of Alexandria were prepared to invest in the arts and culture, in technology, mathematics, grammar, because patronage for cultural pursuits was one way of showing that you were a more prestigious ruler, and had a better entitlement to greatness.
Çin, Hindistan ve İslam İmparatorluğu'nun yükselişte olduğu dönemlerde Avrupa, karanlık çağların gölgesi altında kalmıştı. Matematik çalışmaları da dahil, tüm entellektüel hayat durgunlaşmıştı. Fakat 13. yüzyıla doğru, durum değişmeye başlamıştı.
I get deposited back in LA With my entitlement And you and The Gent, get to die old men.
Biri, ben Los Angeles'a geri döneceğim bütün sıfatlarımla birlikte iki, sen ve Gent yaşlanarak öleceksiniz.
I think, is an amazing entitlement to a people who are always trying to meld God and country.
Sanırım Tanrı ve Amerikayı aynı potaya koymaya çalışan... insanlar için harika bir dayanak.
I don't know where he got this sense of entitlement.
Bu her istediği olacak duygusunu nerede edindi bilmiyorum.
patient has a sense of entitlement, is exploitative, and takes advantage of others to his own end.
Hastada yetki duygusu vardır. Başkalarını sonuna kadar sömürür.
arrogance, grandiosity, a belief in one's uniqueness, a preoccupation with power and success, an excessive need to be admired, a sense of entitlement, lack of empathy and the twin tendencies to envy and exploit others.
Kibir, muhteşemlik, tek birinin eşsizliğine inanmak, güç ve başarıya odaklı olmak, aşırı derecede beğenilme ihtiyacı, yetki verme yeteneği, empatiden yoksun, kıskançlığa eğilimli ve diğerlerini sömürebilme yeteneği.
So Axl walks with more of a sense of entitlement than he already had?
Ne yani, Axl elini kolunu sallayarak devran mı sürecek?
We have a table at entitlement.
Entitlement'te ayırtılmış bir masamız var.
Citizenship is not an entitlement program.
Vatandaşlık bir salahiyet programı değildir.
Beyond the blind sense of entitlement and complete lack of human empathy, there's the empty-headed concentration, the unjustifiable arrogance and the sheer willingness to stand in one place and wet yourself like a zoo elephant.
Körelmiş ehillik duygusu ve tamamen körelmiş empati yeteneğinin arkasında, boş kafanın vermiş olduğu konsantrasyon mazur görülemeyecek kadar gurur aynı yerde kıpırdamadan durmak ve hayvanat bahçesindeki filler gibi altını ıslatmak için gereken katıksız gönüllülük.
Do you have the same sense of entitlement as my daughter?
Sen de kızımla aynı yetki anlayışına mı sahipsin?
Well, it's not unusual for children in a family business to have a sense of entitlement.
Aile işlerinde, çocuklara yetki verilmesi görülmemiş değildir.
Much like your English accent gives you an air of snobbish entitlement.
Tıpkı sendeki İngiliz aksanının yetkili bir züppe izlenimi verdiği gibi.
The pathology is determined by numerous criteria - - uh, does this person have excessive feelings of entitlement?
Patoloji bir çok kritere göre belirlenir. Bu kişiler, kendilerini yuksek bir sahsiyet olarak görüyorlar mı?
By the owner or the person of entitlement.
Her zaman davet edilmek zorunda mısın? Evin sahibi veya yetkilisi tarafından.
No, I never played the entitlement game.
- Hayır, hiç unvan oyunu oynamadım.
I relinquish my entitlement to the throne.
Tahttaki haklarımdan vazgeçiyorum.
I admit I... have entitlement issues.
Kabul ediyorum, benim bazı yetki sorunlarım var.
Symbiotic narcissism, sense of entitlement, one partner possibly dominates, and the choice of target is unlikely to be random.
Sembiyotik narsisizm, Herseyi kendine hak gorme, muhtemelen tek partner domine ediyor, ve kurban secimi muhtemelen rastgele.
Maybe it's this sense of entitlement.
Belki de bu haketme hissidir.