Errands traducir turco
1,187 traducción paralela
She ran some errands for me.
Geçen hafta sonu benim bazı işlerimi yaptı da.
She's got you running errands, picking up wedding dresses...
Senin ayak işlerini yapıyor, gelinliği alıyor...
Mr. Kramer, we're really not allowed to use the cars to run errands.
Bay Kramer, arabayı böyle işler için kullanamayız.
I hope you know whose errands you're running.
- Umarım kimin ayak işini yaptığını biliyorsundur.
I'm fixing to run some errands.
Birkaç işi halletmem lazım.
Except when I had to run some errands and buy groceries.
Bir iki ayakişi ve alışveriş için çıkmam dışında...
He said he went out to run some errands at around 1 : 30.
Bazı işleri için saat 1 : 30 gibi çıktığını söylemişti.
In addition to being a star in this film, would you also be willing to run errands?
Bu filmin yıldızı olmanın yanısıra, ayak işlerini de yapabilir misin?
I'm really hoping to get a career running errands.
Ayak işleri konusunda kariyer yapabileceğimi umuyordum.
I just want to run errands.
Sadece ayak işleri yapmak istiyorum.
- She does errands for Ms. Sherwood.
- Bayan Sherwood'a yardım ederdi.
Did your partner tell you, he ran errands for me when he was a kid?
Ortağın çocukluğunda benim için çalıştığını söyledi mi sana?
Mmm... I've been doin'errands and I'm heading for a beer.
Ufak işler yapıyordum ve şimdi de bir bira içmeye gideceğim.
She went out to run some errands.
Dışarıda bazı ufak tefek işleri varmış.
I work at what I can,... bits and pieces, running errands.
Ne iş bulursam çalışıyorum, ayak işlerine de bakıyorum.
Tomorrow I'll send you on errands and call you by your Christian name.
Yarın seni görevlendireceğim ve seni isminle çağıracağım.
I've so many errands, I'm sure I shall forget one.
Çok fazla işim var, eminim bir tanesini unuturum.
I just run drug errands...
Uyuşturucu sattığım için senden kaçıyordum.
Well, I do errands.
Şey, getir götür işleri yapıyorum.
I have a million errands to run.
Yapmam gereken milyonlarca iş var.
I need you to hold his hand and give him a few errands to run.
Senden istediğim elinden tutup ona birkaç ufak tefek iş vermen.
He's running errands with her, and he wants to bail and play golf with me!
Hayır. Annesinin işlerini hallediyorlarmış. Dışarı çıkıp, golf oynamak istiyor.
- McKuin runs errands?
- McKuin işler mi yapıyor?
I'II run errands, I'II do your wash.
İşlerinizi yaparım. Çamaşırınızı yıkarım.
I got some errands.
İşlerim var.
I'm not gonna be running any more errands for you, pal.
Artık ayak işlerini yapmayacağım dostum
But he's 12 and I caught him twice last week running errands for Malik.
Daha 12 yaşında. Onu geçen hafta iki defa Malik'in ayak işlerini yaparken yakaladım.
I have some errands to run.
Oh, bazı ayak işlerini yapmam gerekiyor.
He'll send you on more errands than anyone in the entire company...'cause he can't do anything for himself.
O bu şirkette işe girenlerden daha çok iş gönderecek sana. Çünkü o kendi işini kendi yapamaz.
Do you realize that I have an Ivy League education... and that running your stupid errands has put me into therapy?
Zehirli sarmaşık takımında eğitim aldığımı biliyor musun,.. ... ve, bana koşturduğun aptalca işler yüzünden terapiye girdiğimi?
He has me running all around Brooklyn, running errands for this ride.
Bütün Brooklyn'de gezmemi istiyor, dolaşıp küçük işler yapıyorum.
We have a million errands to run.
Halledilecek bir dolu iş var.
Trying to do all these errands in a taxi is exhausting.
Tüm bu yorucu ayak işlerini taksiyle halletmeye çalışıyoruz.
Com serves. You're famous for taking forever with errands, so just try to be quick about it, OK?
Siz Cezalılar, çok yavaş iş yapmakla ünlüsünüzdür.
Oh gosh, Niles, I've got a lot of errands to run.
Eğer meşgul değilsen. Niles, benim halletmem gereken bir sürü...
I'm gonna run a couple of errands, and I will see you at dinner.
Birkaç işi halledeceğim seninle yemekte görüşürüz.
I'm sorry. She shouldn't have you running errands.
Üzgünüm, sana ayak işlerini yaptırmamalıymış.
If we don't answer his phone or his e-mail, if we don't reschedule his appointments and stop juggling his calendar, if we don't do any of his errands or his work, then Todd will return to the nothingness
Eğer telefonuna ve elektronik postalarına cevap vermezsek, eğer toplantılarının tarihlerini değiştirmezsek, ve ajandasında hile yapmazsak, ayak işlerini ve normal işlerini yapmazsak, Todd geldiği gibi hiçliğe geri döner.
You know, errands, little things.
Bilirsin, ayak işleri, küçük şeyler.
We were out running some errands and she told me that she could smile
Dışarıda bir şeyler yapıyorduk. Ve o, bana gülümseyebildiğini söyledi.
- It's just errands.
- Sıkıcı, sıradan bir iş.
You having to run errands for Mom.
Annemin ayak işlerini yapıyorsun.
- Just some errands.
- Sadece birkaç işim var.
- Nothing, just some errands in town.
- Hiçbir şey, sadece kasabada birkaç işim var.
We'd like to visit, but we really have to run some errands.
Bir gün seni yiyeceğim.
Have her run errands, clean the house, cook meals, cut apples like this...
Ayak işlerini yapar, evi temizler, yemekleri yapar, elmaları böyle soyardı... Ve sırtımı kaşırdı.
Fucking Yongsik always send me on errands when I'm busy!
Lanet Yongsik, ne zaman meşgul olsam beni ayak işlerine gönderir!
But most of all, errands.
Ama en çok da...
Young-min and I always ran errands for you
Young-min ve ben hep senin özel görevlerine koşardık.
He said he had some errands to run.
Yapacak ayak işleri olduğunu söyledi.
What kind of errands?
Ne tür ayak işleri?