English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ E ] / Eucalyptus

Eucalyptus traducir turco

122 traducción paralela
A car with five men parked down by the eucalyptus trees.
Okaliptüs ağaçlarının orada, bir arabada beş kişi var.
Ten feet from the eucalyptus tree, a quarter of a mile off the highway.
Okaliptüs ağacından 10 adım at, Otobanın bitiminden 500 metre ilerde.
The eucalyptus trees.
İşte okaliptüs ağaçları burada.
Like the scent of eucalyptus.
Okaliptüs kokusu gibi.
Remember the scent of eucalyptus?
Okaliptüsün kokusunu aldın mı?
- Eucalyptus.
- Okaliptüs.
None of them were indigenous to Australia, carried their babies in pouches, or ate any of those yummy Eucalyptus leaves. Yum Yum!
Avustralya'ya özgü değillerdi, yavrularını keselerinde taşımıyor ve o nefis okaliptüs yapraklarından yemiyorlardı.
You got any, eucalyptus leaves?
Sizde okaliptus yaprağı var mı?
You got any eucalyptus leaves? Just tea bags.
Okaliptus yaprağı var mı?
One of the closest parallels of all appears in the eucalyptus trees of Australian forests at night.
En yakın paralelliklerden bir tanesi geceleri Avustralya ormanlarındaki okaliptüs ağaçlarında görülür.
And on the branch of the Eucalyptus tree where I'd lie for hours, and watch how the clouds change the color of the grass below.
Bir okaliptüs dalı altında,.. ... saatlerce kalabileceğim,.. ... bulutları çimenlerin rengini değiştirmesini izleyebileceğim bir yerde.
Trees suffer, too... palm, elm, oleander, eucalyptus.
İnsanlar için Bitkilerin Etik Tedavisi Ağaçlar ızdırap içinde... palmiye, karaağaç, zakkum, sıtma ağacı.
Folks, here is Eucalyptus Place.
Millet, burası Eucalyptus Place.
- Shouldn't he inhale eucalyptus?
- Okaliptus'u içine çekmemeli mi?
After a while, i'm going to plant all different kinds of trees... eucalyptus... olive trees... japanese maples... mimosa.
Kısa zaman içinde pek çok çeşit ağaç yetiştireceğim. Okaliptüs... Zeytin ağacı Akçaağaç...
You could smell eucalyptus trees everywhere.
Her yerde okaliptus kokuları var.
We can let the eucalyptus wrap be our reward.
Daha erkenmiş. Okaliptüs örtüsüyle kendimizi ödüllendirebiliriz.
Is there anything more refreshing after a long flight than a hot soak in eucalyptus salts and a snifter of warmed Poire William?
Uzun bir yolculuktan sonra okaliptüs esanslı su dolu küvette bir kadeh sıcak brendimle dinlenmek gibisi var mı?
You know anybody else around here who uses eucalyptus bubble bath?
Okaliptüslü köpük banyosu yapan başka birini tanıyor musun?
So first, I got to go get some eucalyptus candles because it makes my apartment smell mossy.
Önce bir kaç okaliptos mumu almak gerek çünkü daireme yosunsu bir hava katıyor.
Farther south in Australia, in the eucalyptus woodland, white-winged choughs have that problem.
Avustralya'da güneyden uzak, okaliptus koruluğunda beyaz kanatlı kızılca karganın da bu problemi var.
Anyway, these researchers, they kept a male monkey alone for so long that when they finally stuck a female in with him he threw faeces at her and he humped a eucalyptus tree.
Araştırmacılar, erkek bir maymunu uzun süre tek başına tutup daha sonra yanına bir dişi maymun verdiler. Erkek olan dişiye kakasını fırlatıp okaliptüs ağacıyla ilişkiye girdi.
- last month when I had bronchitis. you made me do an herbal steam. We ended up in the emergency room because you thought you were allergic to eucalyptus.
Geçen ay bronşit olduğumda buhar tedavisi uyguladım ve okaliptüse alerjin olduğunu sandığın için soluğu acilde aldık.
Now might be a good time to tell you about the free eucalyptus room freshener.
Okaliptuslu bedava oda parfümünden söz etmenin tam sırası.
It's got eucalyptus.
Okaliptüs içeriyor.
There's hills and, um, some eucalyptus trees.
Tepeler var, ve eee, okaliptüs ağaçları.
Sunset in Chapala, The smell of eucalyptus,
Chapala'da güneşin batışı ökaliptus kokusu.
Eucalyptus and chamomile?
Okaliptüs ve papatya değil mi?
Eucalyptus? - I don't know.
- Bilmiyorum?
- It's just eucalyptus.
- Sadece okaliptus.
Koalas feed exclusively on the leaves of gum trees, eucalyptus.
Koalalar sadece okaliptüs ağaçlarının yapraklarıyla beslenir.
These dry eucalyptus forests look unpromising as a source of food, but there are plenty of termites.
Bu kurumuş okaliptüs ormanı yiyecek bulmak için pek uygun görünmüyor olsa da ağaçlarda bol miktarda termit var.
A eucalyptus grove a few kilometers from here.
Ordan birkaç kilometre ötede bir okaliptus yetişiyor.
It's eucalyptus, for enlightenment.
Okaliptüs. Aydınlanma için.
So the moment it rains, they come out, they gather up all these leaves from around here - eucalyptus leaves and anything they can find - and take them down in the burrow.
Yağmur başlar başlamaz dışarı çıkıp etraftaki bütün bu yaprakları - okaliptüs yapraklarını ve bulabildikleri her şeyi - toplarlar ve tünellerine götürürler.
Past the fork, head for the eucalyptus tree.
Çatalı geçin, okaliptüs ağacına doğru gidin.
Eucalyptus.
Okaliptüs.
Eucalyptus trees.
Ökaliptus ağaçları.
I can smell the eucalyptus from here.
Ökaliptus kokusunu buradan alabiliyorum.
The Aboriginal people of Oenpelli were obsessed by painting, Wherever he went, he found artists at work either painting on bits of stringy bark from the eucalyptus tree or on the cave walls, It's the same even today,
0enpelli Aborjinleri tutkuyla resim yapıyordu, ne yöne baksa, sanatla karşılaştı ince okaliptus dallarına bile resim yapıyorlardı ve tabii mağara duvarlarına, binlerce yıldır değişmeyen bir durum bu,
Air and fog, eucalyptus, dusty sunlight.
Hava ve sis, sıtma ağacı, tozlu güneş ışığı.
Has anyone got any eucalyptus wipes?
Okaliptüslü mendili olan var mı?
They're covered in eucalyptus sap.
Okaliptüs özünden yapılıyor.
The eucalyptus pods and bamboo and...
Okaliptüs tohumu ve bambu....
You see a eucalyptus tree.
Bir okaliptüs ağacı görüyorsun.
Now, everybody, quickly, quickly, sitting in the shade of the eucalyptus tree.
Şimdi, herkes okaliptüs ağacının gölgesine otursun, çabuk.
A eucalyptus tree.
Okaliptüs ağacı.
On a hot afternoon in the hills of Galilee, a hungry crowd is gathering in the shade of a eucalyptus tree, when all of a sudden,
Sıcak bir öğleden sonra, Galilee tepelerinde aç bir kalabalık okaliptüs ağacının gölgesinde toplanıyor birdenbire...
Heather larkin's satin top was exposed to osmanthus oil, citric acid and eucalyptus.
Heather Larkin'in sarı bluzu osmanthus yağı, sitrik asit ve okaliptüse maruz kalmış.
Shh. Just let the eucalyptus oil soak into your skin.
Sadece okaliptus yağının cildine girmesine izin ver.
This eucalyptus will be dead by lunch.
Bu okalüptüs öğlen yemeğinde Ölmüş olacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]