Excitement traducir turco
2,512 traducción paralela
This party has to have all the excitement, drama and intrigue of my time here.
Parti, burada yaşadığım bütün heyecan drama ve entrikayı içermeli.
Had enough excitement, though. Being abducted by Leon.
Leon'un beni kaçırması yeterince heyecan oldu gerçi.
Place your bets here to add some extra excitement.
Daha fazla heyecan için bahislerinizi yatırın.
Well, now that we've dispensed with the formal bullshit, I could use a smoke after all that excitement.
Resmiyet saçmalığından da kurtulduğumuza göre tüm bu heyecanın üstüne bir sigara tüttürebilirim.
The excitement of the purity of the potential of facing the new world a better world than that we live in now.
Şu an yaşadığımız dünyadan daha iyi bir dünyayla, yeni bir dünyayla karşı karşıya gelme potansiyelindeki saflığın verdiği heyecan.
Is everyone in your country like you'? Dunno, but were allowed to be without fear of cruel and unusual excitement.
Bilmiyorum, ama biz olabiliriz, olağandışı korku veya heyecan olmadan..
- But after the excitement wore off, I realised I don't have anybody to celebrate with.
Ama heyacanım geçtikten sonra fark ettim ki.. kutlayacağım kimsem yoktu.
It suffered a heart attack from the excitement, and I disposed of it properly.
Ondan güzelce kurtulduğumda heyecandan ölümcül bir kalp krizi geçirdi.
Today's not the day for excitement.
Bugün coşku günü değil.
Kiss a heart brought to the peak of excitement...
Kurallar Ay'da da buradakinden farklı değil, sıkı bir savunma yapmalıyız. James bile torpil yapmak için, Ay'da ki bağlantılarını kullanacak. Ama bu biraz zaman alacaktır.
Well, to tell you the truth, in all this excitement I've kinda lost track myself, but seeing as this is a.44
Açıkça söylemek gerekirse, Tüm bu heyecan içinde kendimi biraz kaybettim...
Heard you had a bit of excitement, old boy?
Koşuşturma yaşadığını duydum evlat.
Which i found thrilling, but i think in his day, It would be a nice break from all the excitement.
Bence çok heyecanlıydı ama onun gününü düşünürsek başına gelen bütün heyecandan uzaklaşmasını sağlayacaktır.
You have that look of nervous excitement.
Gergin görünüyorsun.
So in all the excitement of today, I forgot to say something.
Bugünkü onca heyecana rağmen bir şey demeyi unuttum.
This is my way of saying thanks for the thrill of excitement.
Yaşattığınız heyecan için ancak bu şekilde teşekkür edebilirim.
Compared with the excitement that you gave me, it's nothing.
Bana yaşattığınız heyecanın yanında hiçbir değeri yok.
There was great excitement about The Godfather.
Herkes Baba'dan bahsediyordu.
"... in excitement... in excitement... "
... heyecanla, heyecanla...
I saw the excitement there that your life might be going somewhere different, somewhere new.
Gözlerinizde, hayatınızın yeni, farklı bir yere gidebileceği umudunun yarattığı o heyecanı gördüm.
Is this sleeplessness a product of your excitement over the capture of the Gentleman Caller?
"Gentleman Caller" yakalanması heyecanından dolayı mı uyuyamıyorsun?
That creates excitement in the molecules in the food, and that causes them to heat up, and that makes it cook.
Bu yiyeceklerin moleküllerini hareketlendirir. Sonra ısınırlar, böylece pişerler.
After all that excitement, I fancy a spunk. You coming, Eff?
Tüm bu telaştan sonra, ateş fanteziledim geliyormusun, eff?
And, no, I don't want excitement, but, you know,
Ve, hayır, heyecan istemiyorum, ama, biliyorsun ki,
And if I do, it probably won't have that initial excitement that the first one did, but that doesn't mean it wouldn't be great.
Bulduğumda ise, muhtemelen ilkinde olduğu kadar heyecanlanmayacağım.
It's about excitement.
Heyecan hakkında.
His excitement has infected the dancer.
Heyecanlılığı dansçıya geçti.
What's the excitement?
İçki vereyim mi? - Bu kalabalık niye?
No excitement whatsoever.
Heyecan falan yaşamak yok.
Didn't I say no excitement of any kind?
Heyecan yaşamak yok demedim mi ben size?
[murmurs of excitement] You physically take control Of an individual at the other end.
Karşıdaki birini fiziksel olarak kontrol ediyorsun.
'But in all the excitement, we'd forgotten the first rule of coach travel
Bütün bu heyecanın arasında, otobüs yolcuğunun ilk kuralını unutmuştuk :
'I was more used to field trips to places like the Alps or Barcelona,'than shitty English seaside towns, but as we headed to Swanage,'there was a sense of excitement, a feeling that anything could happen...'for the first couple of hours,
Ben, boktan İngiliz sahil şehirlerinden ziyade daha çok Alplere ya da Barcelona'ya arazi gezisi yapmaya alışkındım fakat Swanage'e doğru ilerlerken ilk birkaç saat boyunca, bir heyecan duygusu hakimdi her şey olabilir havası vardı.
The excitement might kill you.
Heyecan seni öldürebilir.
Henslow was already whipping up excitement among the Cambridge dons by reading extracts from Darwin's letters. And a very famous geologist called Adam Sedgwick went to see his father to announce that Charles was about to take his place among the leading scientific figures.
Henslow zaten, Darwin'in mektuplarından alıntılar okuyarak Cambridge'in ekabiri arasında heyecanı kamçılıyordu, Adam Sedgwick adlı çok ünlü jeolog, Charles'ın önde gelen bilim şahsiyetleri arasında yerini almak üzere olduğunu ilan etmek için babasını görmeye gitti.
I don't think I can take the excitement.
Eğlenebileceğimi hiç sanmıyorum.
There will be great excitement.
Herkes heyecanla bekleyecek.
Won't that lessen the excitement, though?
Ama bu heyecanı azaltmaz mı?
She's talking about her miscarriage with excitement.
Coşkuyla düşük hakkında konuşuyor.
The tougher your opponent is, the greater the excitement
Rakibim ne kadar güçlüyse, banada o kadar azim gelir
I mean, there's no way they could possibly live up to the excitement, the mystery that our tortured teen psyches choose to project upon them.
Yani, psikopat gençlerimizin hayal ettiği gibi hep bir heyecan ve gizem içinde yaşamalarına imkân yok.
I am so overtaken with excitement I can barely say it.
Eminim öyle olacaktır. Öylesine heyecana kapıldım ki, söyleyemiyorum bile.
- Oh, we are delirious with excitement.
Oh, heyecanla bekliyoruz.
I mean I couldn't stop my excitement. - Pay the fare.
Yani heyecanımı durduramıyorum.
And you can just feel the excitement in the air.
Ve hepiniz heyecanlı hissediyorsunuzdur.
Adds an element of excitement. Makes it difficult to head for somewhere in particular, though.
Bu işe heyecan katıyor..... belirli bir yere gitmeyi zorlaştırmasına karşın.
Fishes may got bored biting local girls, so they are bursting with excitement on seeing a girl from abroad.
Balıklar yerel kızları ısırmaz,... yurtdışından bir kız görünce balıklar heyecanlandı haliyle.
your eyes will gleam in excitement.
Gözleriniz heyecan içinde parlayacak.
young blood is rushing and gushing in excitement.
Acele ve heyecanla fışkıran genç kanlarız.
I've got too much excitement in my life.
Hayatımda çok fazla heyecan var.
It's April, and there's a flurry of excitement as the wildebeest turn their attention to courting.
Nisan ve kısa süreli kar yağışının heyecanı var.