Face forward traducir turco
122 traducción paralela
Now, just face forward.
Şimdi, ön tarafa bak.
Just turn around and face forward.
Şimdi önüne dön ve ileri bak.
Grandfather pitched... face forward onto the dining room table and then... back, knocking his chair over... pulling the tablecloth, silverware... mashed potatoes, fish... stewed tomatoes with peppers and onions... all of it on top of him.
Dedem, yüzüstü yemek masasına abandı, sonra sandalyesini devirerek arka üstü düştü masa örtüsünü çekerek. Çatal-kaşıklar patates püresi, balık biber ve soğanla haşlanmış domatesler hepsi üstüne düştü.
Face forward.
Profilden alalım.
Your head in profile then face forward.
Başınız profilde sonra ileriye bakın.
Face forward.
- Yerinize geçin.
Face forward, please.
Karşıya bakın lütfen.
Face forward!
Bana bak!
His head bent forward, his knees buckled... and then he just fell... face forward into the pool.
Kafası öne düşmüş, dizleri kırıImış sonra da öylece... yüzüstü havuza düşmüş.
You face forward, or you face the possibility of shock and damage.
Önüne bak, yoksa bir şok veya zarar görebilirsin.
Line up. Face forward.
Acele edin!
Face forward!
Önüne bak!
Well, at least you got my son to face forward.
Hiç değilse oğlumu yola getirmişsin.
Okay, everybody face forward.
Tamam, herkes buraya baksın.
Face forward.
İleri bakın.
- Face forward.
- İleri bak.
- Face forward!
- Yüzü koyun!
We're going to ask each of them to step forward, turn to the side, and then face forward again.
Her birine bir adım öne çıkmalarını, yan tarafa dönmelerini, ve tekrar bize dönmelerini isteyeceğiz.
- Face forward in a seated position, eyes closed, arms resting comfortably by your side, allowing your mind to clear itself of any outside stimuli.
Oturma posizyonunda yüz ileriye doğru, gözler kapalı, kollar yanlarınızda sabitlenmiş, dışarıdan gelecek uyarılara karşı zihninizi temiz tutmak için ona izin verin.
- You face forward.
Hadi, hadi. Kımıldayın.
Face forward.
Sadece önüne bak.
I usually just face forward.
Genelde ileriye bakarım.
Face forward.
Kafalarınız kaldırın.
Face forward.
Karşıya bak.
He fell forward on his face.
Yüz üstü yere düştü.
Right face, forward march.
Sağa dön, ileri marş.
Forward face.
İleri.
It's been a long time. I was looking forward to seeing her lovely face.
Onun güzel yüzünü görmeyi umuyordum.
Forward, face!
Geri dön!
There must be a ton of it. I'm sure gonna be looking forward to seeing that soldier boy's face when we bring this in.
Çok işe yarayacak,... bunları kaleye götürelim, emrimdeki 100 gönüllü askerin bunlara ihtiyacı vardı.
I was in the middle of an aria. And I pitched forward on my face like this... and died of a heart attack... caused by overweight.
Bir aryanın tam ortasında şöyle yüz üstü düşmüş aşırı kilom yüzünden kalp krizi geçirmiştim.
I look forward to meeting you, Walcott face to face.
Walcott ile karşılaşmak için can atıyorum.
Let him come forward, And throw a glove in my face!
Gel ve eldiveni çıkar at yüzüme
I think no matter what happens, what sacrifices we have to face, we can carry forward like Americans.
Bence ne olduğunun, yapmak zorunda kaldığımız özverinin çok da önemi yok Amerikalılar'a yakışır şekilde davranabiliriz.
After you circle, you stop on your mark stage left, lean forward in the saddle, face the audience, wave, greet them...
Gidelim. Döndükten sonra, sahnenin solunda duracaksın. ... öne doğru eğilecek, seyirciye dönüp onlara selam vereceksin.
I will look forward to seeing his face.
Yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum.
Always face it forward.
Her zaman öne tut.
Forward into the escalator, your left, two flights up to four, your left, E-ring, your right, proceed past corridor nine, face left.
Yürüyen merdivende ilerleyin, sola dönün, iki kat yukarıya, dörde çıkın sola dönün, E-ring, sağa dönün, dokuzuncu koridoru geçin, sol tarafta.
But now, from this day forward, whenever I look at your face,
Ama artık, bugünden sonra,.
Everything in the refrigerator has to face forward
Çeviri :
If the car was moving forward, it would cause a cheese-grater effect on his face leaving DNA on the grill.
Yüzünü peynir rendesi gibi rendelemiş olmalı. Izgarada DNA örneği bırakmıştır.
But I'm making a face the entire time. Looking forward to it.
Sabırsızlıkla bekliyorum.
Face forward.
Önüne bak.
I was looking forward to rubbing that in his face at the picnic.
Piknikte bunu yüzüne çarpmayı dört gözle bekliyordum.
Star forward Nathan Scott and wife, Haley, face to face.
Yıldız hücum oyuncusu Nathan Scott ve eşi, Haley, yüz yüze geliyor.
FORWARD FACE!
İleri dön!
Face forward.
Yüzleriniz öne baksın.
And maybe andr? Forward, to face them, of those pieces of shit.
Belki de böyle devam etmemizin sebebi, o aptallara kin gütmemizdir.
Well, apparently, in about three months, I can look forward to dark spots on my face, because it's not enough to just get fat.
Anlaşılan, üç ay içinde, yüzümde siyah noktalar oluşmasını bekleyebilirim, çünkü sadece kilo almak yetmiyor.
Will you face your greatest fears bravely and move forward with faith? Or will you succumb to the darkness in your soul?
Tüm korkularınızla cesurca yüzleşecek ve inançla önünüze devam mı edeceksiniz ya da üzerinizdeki karanlığa boyun mu eğeceksiniz?
Just lean forward into the knives with your face.
Yüzünü, öndeki bıçaklara doğru eğ.
forward 889
forwards 74
forward march 76
face it 390
face your fears 19
face me 51
face down 100
face to face 80
face the wall 60
face the facts 19
forwards 74
forward march 76
face it 390
face your fears 19
face me 51
face down 100
face to face 80
face the wall 60
face the facts 19