Facts traducir turco
6,158 traducción paralela
- Stick to the facts.
Asıl hikayeyi anlat.
Erich Blunt murdered Cindy Strauss and her unborn child, and we're going to prove that in court with evidence and cold, hard facts because that's what we have.
Erich Blunt, Cindy Strauss'ı ve onun doğmamış çocuğunu öldürdü. Biz de bunu mahkemede kanıtlarla ve gerçeklerle kanıtlayacağız. Çünkü olan şey bu.
They don't want to hear facts and figures... they want to hear your story.
İnsanlar gerçekleri ve rakamları duymak istemiyor. Senin hikayeni dinlemek istiyor.
So it doesn't matter what the facts are, you'll prosecute Peter Florrick for the crime
Gerçekler ne olursa olsun, -... oy sahtekarlığından ötürü Peter Florrick'i kovuşturacaksınız.
Then there'll be facts, not rumors.
Yoksa sonra dedikodular değil, gerçekler konuşur.
But I just want to be clear about the facts.
Ama ben gerçekler hakkında açık olmak istiyorum.
But let's be clear about the facts.
Ama gerçekler için açık olayım.
I can speak to the facts of this case- -
Bu davayla ilgili gerçekleri konuşabilirim.
This is a total twisting of the facts.
Bu tamamen gerçekleri çarpıtmak.
- WHICH IS WHY I AM GOING TO HELP YOU CONNECT THOSE BORING, MUNDANE FACTS TO IDEAS THAT ARE PERSONAL TO YOU.
İşte bu yüzden sana bu sıkıcı dünyevi gerçekleriyle, kişisel düşüncelerinin arasında bağlantı kurmanda yardımcı olacağım.
I mean, of course it's the most amazing and wonderful thing to ever happen, but, okay, I am an accountant, and I am looking a cold, hard facts.
Yani, tabii ki dünyanın en harika ve muhteşem şeyi bu ama ben bir muhasebeciyim ve somut gerçeklere bakıyorum.
Interesting, and we got your mom to acknowledge medical facts, and you're gonna be eating a cake that has gluten in it.
Ve annene, tıbbi gerçekleri kabul ettirdik. İçinde gluten olan bir pasta yiyeceksin.
Those are the facts as we currently know them.
Bunlar halihazırda bildiğimiz gerçekler.
Agent Morgan... these are facts.
- Dinle Ellen, gerçekler bunlar.
If you don't tell me those facts,
Anlatmazsan seni eleyemem.
Here are the facts :
İşte gerçekler :
Facts of Life.
Hayatın Gerçekleri.
"you take them both and there you have the facts of life."
"ikisini de alırsın, Ve işte hayatın gerçekleri."
I'm gonna dare you to find dispute with the facts of this case as we presented them.
Davadaki ihtilafları bulmanız için kanıtları sunduğumuzda meydan okuyacağım. Çünkü, siz iyi bir insan mısınız?
And new facts have come to light.
Bir de yeni şeyler öğrendim.
Facts to prove you're making the right choice.
Olgular gösteriyor ki, doğru olanı yapıyorsun.
Well, it doesn't change the facts in this case, does it?
Bu davadaki gerçekleri değiştirmez bu, değil mi?
We don't know all the facts.
Bütün gerçekleri bilmiyoruz.
Look, Zoe, I get you were only trying to help, all right? But, let's face facts, it's probably better that I don't interact with you or any of your relations.
Ama seninle ya da akrabalarınla iletişime geçmemek benim için çok daha iyi olacak.
facts which were as valuable to the National Security Agency as they were to MI6.
MI6 için olduğu kadar NSA için de önemli olan gerçekler.
Maybe we have to just face the facts that this isn't for us.
Belki de artık gerçeklerle yüzleşip kaderimizde olmadığını kabullenmemiz gerekiyordur.
Unless of course you want to... ignore the facts, and you can handle the cleanup duty once there's a national tragedy.
Tabii gerçekleri gözardi edip, bir ulusal trajedi oldugunda ortaligi ben temizlerim derseniz orasi baska.
others, the facts are less clear.
Bazılarınız hakkında ise gerçekler o kadar belirgin değil.
Well, they said my reports indicate that I have gotten too emotionally involved, but I've just been writing the facts the way that I see them.
Raporlarımın bu işe duygusal olarak kendimi fazla kaptırdığımı söylediğini söylediler. Ama ben sadece gerçekleri gördüğüm şekilde yazıyordum.
And only lesbians who didn't have sex last night point out stupid animal facts.
Ve dün gece seks yapmayan lezbiyenler bu hayvani olguların üstünde durur.
♪ These are facts ♪
* Bunlar gerçekler *
He told me that I shouldn't be so focused on reciting facts that I forget to bring myself, that I'm the best part.
Kendimi öne çıkarmayı unutturduğu için ezber bilgilere takılmamamı ve en iyi kısmın ben olduğunu söyledi.
No, we're just getting more of a sense of the facts.
Hayır, yalnızca gerçekleri daha mantıklı hale getirmeye çalışıyoruz.
Just trying to establish the facts.
Sadece gerçekleri belirlemeye çalışıyorum.
I deal in facts.
Gerçekleri ben hallederim.
We observe, we analyze, we use facts.
Gözlemler, analiz eder, gerçekleri kullanırız.
What I leave to you now, my greatest revelation... truth and facts certainly have their place in society, but do they really have a place in a court of law?
- Şimdi sana bıraktığım benim en büyük vahiyimin... hakikatımın ve gerçeğimin Sosyal hayatımızda kesinlikle yeri var, ama gerçektende mahkemede yeri var mı?
This is not about the facts.
Mesele gerçekler değil.
It's what the facts can be made to look like.
Mesele, gerçeklerin nasıl görünmek istenildiği hale getirilmesi.
It doesn't change the facts.
- Gerçekleri değiştirmez.
The state of all investigations, total result in costs, bad facts, good facts.
Bütün soruşturmaların durumları, toplam maliyetler, iyi ve kötüler.
She won't accept the facts.
Gerçekleri kabul etmeyecek.
I write erotic fan fiction based on old reruns of "The Facts of Life."
"The Facts Of Life" ın eski gösterimleri üzerine yazdığım bir erotik fan kitabı var.
And here's Dante's statement of facts where he confessed to the murder in open court.
Bu da Dante'nin mahkemede cinayeti itiraf ederken verdiği ifade.
Armed with the facts, I knew that she would confront him and get a confession that would hold up in court.
Gerçekle silahlanınca onunla yüzleşeceğini biliyordum. O zaman mahkemece makbul bir itiraf elde edecekti.
You need to talk to him and get the facts.
Konuşup doğrusunu öğren.
[Cellphone vibrates] When I told you to get the facts, I did not mean to imply...
Doğruları öğren dediğimde, kastettiğim...
It's not about facts and figures, it's about emotion... trust.
Gerçekler ya da rakamlar değil, duygular gerekir. Güven.
But I did find that I had a capacity for storing facts...
Ama gerçekleri saklama konusunda kapasitem olduğunu farkettim.
- Look, I know that Cat thinks that I had something to do with Heather's kidnapping, but you got to talk to her, because she doesn't have all of the facts...
- Cat'in Heather'ın kaçırılmasında parmağım olduğunu düşündüğünü biliyorum ama onunla konuşman lazım. çünkü bütün gerçekleri bilmiyor- -
I stored facts ;
Gerçekleri sakladım ;