English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ F ] / Fancy that

Fancy that traducir turco

1,409 traducción paralela
Oh, fancy that.
- Bunu beğendim.
FANCY THAT.
Evet, güzel.
Do you fancy that?
Gelecek misin?
Fancy that.
İşe bak.
Fancy that!
Ne tesadüf!
Well, fancy that.
Bu bir rüya mı?
That's where all my fancy translating skills break down, but I think it's an origin myth.
Süslü tercüme becerimin yetmediği nokta bu. Bence bir şeylerin başlangıç hikayesi.
Diamonds and platinum, that's, uh, pretty fancy.
Pırlanta ve platin. Çok şık.
They give you all that fancy equipment and what good does it do you?
Size tüm süslü donanımları vermişler ve bu sizi üstün mü kılıyor?
- Just because you've got a fancy uniform, does that make you important? - Old woman.
- Salt şık bir üniforman var diye, kendini önemli mi sayıyorsun?
Someplace fabulous where they'll stay at a fancy hotel with a lot of other rich Americans so they won't have to talk to anyone who actually lives in that country.
- Zengin Amerikalıların olduğu mükemmel bir otelde kalabileceğimiz bir yere. Böylece o ülkenin insanlarıyla konuşmalarına gerek kalmayacak.
Is that supposed to fancy or something?
Sodalı dondurma dükkânına neden ekstra haritalar koydun?
Don't worry, it's not that fancy.
- Merak etme.
They've got those fancy beds that don't sag, and you're guaranteed a great Norma Desmond style breakfast the next morning.
- Evet. Çökmeyen şu süslü yatakları var. Üstelik Norma Desmond tarzı harika bir kahvaltı edersin.
You know, put a desk in your office, get a copy of the key... maybe snag some of that fancy stationery to write on.
Ofisine bir masa koymak istiyorum. Anahtarının bir yedeğini istiyorum. Hatta kâğıtlarından istiyorum.
They're doing that thing guys do around fancy buildings.
Erkeklerin güzel binalar görünce yaptığı şeyleri yapıyorlar.
I don't fancy you that much and I resent you bleeding me dry. Three, two, one, you're back.
Seni o kadar da beğenmedim ve beni çulsuz bırakamazsın. 3, 2, 1.
That's kind of fancy.
Biraz fazla süslü kaçmaz mı?
Nothing fancy, that's cool.
Aptallık yok, tamam.
Now that you're a fucking big shot with a fancy film crew, you think you're special?
Şimdi koca bir yıldızsın lanet olası fılm çalışanların da var, özel mi sanıyorsun kendini?
Well, now, I just bet that you could charm a cow right out of her calf with those fancy words.
Bu hoş sözlerle belki bir kadını... etkileyebilirdin.
I realize that my humble abode isn't as fancy as the Baudelaire mansion, but I'm coming into a great deal of money soon, and I think it'll be quite charming when it's finished.
Naçizane evimin Baudelaire malikanesi kadar şık olmadığının farkındayım. Ama yakında büyük bir paraya konacağım ve sanırım bittiğinde çok şık olacak.
That's a fancy way of putting it, Ptolemy.
Güzel ifade ettin, Ptolemy.
That's fancy footwork. Hey.
Ayak hareketleri harika.
In some fancy restaurant that I'd never been to before.
Daha önce hiç gitmediğim lüks bir restorandan.
My flow, my show bought me the dough that bought me all my fancy things.
Benim işim, benim şovum Böyle köşeyi döndüm Böyle aldım pahalı şeylerimi Evimi, arabamı, havuzumu, mücevherlerimi
And I fancy too That this earth's renewed
Yeryüzü benim için yeniden canlandı.
Whose was the fancy pad that you picked it up from?
Bunu aldığın süslü yer kimindi?
You think that just anyone can wear these fancy shoes? Your toes will laugh at you.
Bu ayakkabıları almak için asla yeterli paran olmayacak!
Why don't you take those fancy antacid pills that you always brag about?
Neden ilaç almıyorsun?
That's a fancy way of saying it, but yeah. This was my'funeral'...
Gömülmek mi, bak bunu sevdim ama evet cenazem burada.
If that's your fancy, girlie, I can play doctor with the best of'em.
Eğer senin gibi şirin bir kız içinse... doktoru çok iyi oynarım.
None of that fancy stuff, okay?
Şu süslü şeylere de gerek yok, tamam mı?
I realize that my humble abode isn't as fancy as the Baudelaire mansion, but I'm coming into a great deal of money soon, and I think it'll be quite charming When it's finished.
Naçizane evimin Baudelaire malikanesi kadar şık olmadığının farkındayım. Ama yakında büyük bir paraya konacağım ve sanırım bittiğinde çok şık olacak.
That fancy mouthpiece, he gave me the same big-city shit as you.
O da senin gibi büyükşehir pislikleri anlattı.
They like to know that inflated fees buy fancy offices.
Ödedikleri abartıcı ücretlerin süslü ofislere harcandığını görmek hoşlarına gidiyor.
Well, well, if he... if he was here sealing a appearance arrangement, then i'm glad it was you that tied him up, al, not that new fucking operation, what with them fancy signs and cleaned up women where i heard he was gambling all night.
Vahşi Bill, artık burada görüneceğine dair seninle anlaştıysa... o süslü tabelalı, namuslu kadın çalıştıran... yeni işletme yerine seninle anlaşmasına sevindim.
That's just fancy, that's what that is.
Bu çok fantastik tüm olan bu.
That sounds really fancy.
Çok şık olacak gibi.
And you got that fancy sink coming in tomorrow morning.
Süslü lavabo da yarın geliyor.
I don't need that big, fancy stove from France.
Fransa'dan gelecek büyük ve lüks ocağa ihtiyacım yok. Onu pas geçelim.
That's why the fancy duds?
- Şık kıyafetler bundan mı?
Is that your professional opinion or is that just because you fancy him?
Ondan hoşlandığın için mi yoksa mesleki bir yorum mu?
I know where Rosa keeps the sheets that don't feel so fancy.
Rosa çarşafları kaldırdığımızı görünce hiç de süslü hissetmeyecek
It seems that the organizations, they don't see much in the end, what with the fancy hotels and champagne, caviar, lavish kick-off parties which, by the way... the charities pay for, not you.
Görünüşe göre farkında değiller ama tüm bu havalı otelleri ve şampanyaları, havyarları, savurganlık abidesi partileri sen değil, o yardım kuruluşları ödüyor.
Why, with so many fancy cars in this city, would someone want that stinky old van?
Bu şehirde o kadar gösterişli araba varken birinin eski bir minibüsü çalmak istemesini anlamıyorum.
Page 46- - that is so fancy.
Sayfa 46- - Bu çok aşırı.
That's a pretty fancy key.
Çok havalı bir anahtar.
Purchased at Every Mart through her employee discount on the same day that she bought those fancy shoes for her son.
Oğlu için aldığı havalı ayakkabıları aldığı gün bunu Every Mart'ın çalışan indirimi yoluyla almış.
Both of us, I fancy, have spent so long in the glare of court gossip that... that privacy seems unnatural.
Öyle sanıyorum ki, ikimiz de dalkavukların arasında o kadar çok vakit geçirmişiz ki, mahremiyet şimdi tuhaf gözüküyor.
That's where the fancy things are, the ones the rich kids buy to make the others jealous.
Pahalı şeyler o vitrinde durur. Zengin çocukları, diğer çocukları kıskandırmak için bunları alırlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]