English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ F ] / Fishbowl

Fishbowl traducir turco

111 traducción paralela
The monster? ! I've seen more monsters in my Aunt Gussie's fishbowl than on this whole cruise!
Gussie Halamın akvaryumunda bile, bu yolculuktakinden daha çok canavar gördüm.
It's like a fishbowl!
Aynen balık kâsesi gibi!
If you agree, put out the fishbowl.
Razı gelirsen akvaryumu dışarı koy.
The fishbowl.
Akvaryum.
I don't care if his head's in a fishbowl!
Kafası akvaryumda olsa umurumda değil.
You live in a fishbowl.
Sen bir akvaryum içinde yaşıyorsun.
Hey, I've lived in a fishbowl.
Hey, ben bir akvaryum içinde yaşadım.
Not because of being trapped in this fucking fishbowl. Man. I start fiending for some fucking tits.
Sadece bu akvaryuma tıkılıp kalmaktan dolayı değil, memeleri çok fazla arzuluyorum.
The base is a fishbowl.
Ortada bir akvaryum oluyor.
You came back the next day to buy a fishbowl with a CD for me.
Ertesi gün akvaryum almak için tekrar geldiğinde elinde benim için getirdiğin bir CD vardı.
I had a fishbowl on my desk, with 4 goldfish, and 2 of them died today.
Masamda dört tane süs balığı vardı ve iki tanesi bugün öldü.
All I needed was a pack of matches, and there they were... right there on the counter in a fishbowl... 10 cents a pack.
Tek ihtiyacım olan bir kutu kibritti, ve buraya geldik... Tezgahın hemen üstünde fanusun içinde... Kutusu 10 sent.
So... must get pretty boring living in a fishbowl, huh?
Su dolu bir vazoda yaşamak oldukça sıkıcı olmalı.
I don't know, I think it sounds kind of isolating, living in a fishbowl.
Bir fanusta yaşamak bana her şeyden kopmak gibi geliyor.
I got to get out of that fishbowl.
O kalabalıktan kurtulmalıyım.
How about another fishbowl for the lady?
Bayana bir tane daha akvaryum getirir.
It's like living in a fishbowl.
- Onun hayatı bir balıkçı teknesinde yaşamak gibi.
I said it's like living in a fishbowl, being stuck here like a workhorse.
- O, bir balıkçı teknesinde mahsur kalmış iş atı gibi.
"And just how did your foot accidentally find its way into Emilio's fishbowl?"
... "Peki, ayağın nasıl olup da, kazayla Emilio'nun kavanozuna girdi?"
I need to get a new fishbowl.
Yeni bir akvaryum almalıyım.
Living in a fishbowl is all in a day's work as this one's wife.
Böyle birinin eşiyseniz akvaryumda yaşıyor gibi hissetmek gün içindeki rutin durumlardan.
Boo-hoo, boo-hoo, OK. I live in a stinking algae-covered fishbowl in a trailer park, OK.
Bir karavan parkında, pis kokulu yosunlarla kaplı bir akvaryumda yaşıyordum.
We die to have normal lives, come back from the dead to get our old lives back, and somehow, end up living in a fishbowl.
Biz normal bir yaşam için ölmek, geri eski yaşamlarımızı almak için ölü geri geliyor, ve bir şekilde, bir fishbowl yaşayan sonunda.
I've been stuck in a goddamn fishbowl all day.
Gün boyu lanet bir odada kapalı kaldım.
William, the fishbowl.
William, akvaryum.
A fishbowl.
Bir akvaryum.
Who barfed in the fishbowl? Who could it be?
* Akvaryuma kim kustu, kim olabilir. *
Who barfed in the fishbowl?
* Akvaryuma kim kustu? * * Bekle, o benim *
Who barfed in the fishbowl?
* Akvaryuma kim kustu? * * Kim olabilir?
We have a fishbowl at home.
Evde küçük bir akvaryumumuz var.
It feels like a fishbowl.
Sıkıntı veriyor.
And this billion dollar fishbowl produces what exactly?
Bu milyar dolarlık akvaryum ne üretiyor peki?
So you put your big showy board of shame in this fishbowl for everyone to see.
Bu büyük ve gösterişli utanç tahtasını herkesin görebileceği bir yere koymuşsun.
The fishbowl wants radio silence.
Akvaryumkafa telsizi kapatmamızı istiyor.
And they pull on your feet when you sleep and put your socks in the fishbowl.
Ve sen uyurken ayaklarından çekerler. Çoraplarını alıp akvaryuma atarlar.
But, in spite of that, in spite of all this luck and wealth, for a long time now I've known I'm heading for the fishbowl.
Ama, buna rağmen bütün bu şans ve zenginliğe rağmen çok uzun zamandır biliyorum ki gidilecek son nokta bir balık kavanozu.
The fishbowl isn't for me. I've made my mind up.
Ama kesin olan bir şey var ki ben balık kavanozuna gitmeyeceğim.
Oh, my God, a fishbowl space helmet?
Tanrım, Uzay kaskı mı?
I even pissed in your fishbowl.
Akvaryumunun içine bile işedim.
They're gawking at me like I'm in a fishbowl.
Kendimi akvaryumdaki balık gibi hissettim, herkesin gözü üzerimde.
It was like I was in a fishbowl or something.
Akvaryum gibi bir şeyin içindeydim.
The whole fishbowl thing.
Akvaryum olayı falan.
The whole fishbowl thing in my living room?
Salonumdaki akvaryum görüsü?
Putting jaws in a fishbowl?
Bu yaratıkları insanların arasına mı koyuyorsun?
You call me here to your fishbowl to accuse me of incompetence and you keep me waiting 20 minutes.
Buraya beni kendi yerine çağırdın yetersiz olmakla suçluyorsun ve 20 dakika bekletiyorsun.
I want those nerds iced and that little green prick get back in his fishbowl or dead, ASAP.
On iki ineği ölü istiyorum, ve o yeşil hıyarı da balık akvaryumuna geri istiyorum. Hemen.
The glass was from a fishbowl that fell and killed them.
Ve cam da akvaryumdu, düştü ve ikisini de öldürdü.
I'll sort you out half-price drinks and a free fishbowl.
İçkilerde yarı fiyat ayarlayayım, bir de bedava fanus.
All right, mate. Four pints, four Jgermeisters and a fishbowl, please.
Pekala dostum, dört bira, dört Jægermeister ve bir fanus.
I'll sort you out a free fishbowl.
Size bedava fanus ayarlayayım.
- Fishbowl hangover?
- Fanustan kalma mısın?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]