Flashy traducir turco
425 traducción paralela
I prefer a simple white porcelain vase to a flashy celadon ( green-glazed ) vase.
Ben seladondansa basit, beyaz bir porselen vazoyu tercih ederim.
Naturally, I'm not the flashy type, like some people.
Doğal olarak, bazıları gibi gösterişli değilim.
A big, flashy show that we can't afford.
Altından kalkamayacağımız büyük, cafcaflı bir gösteri.
Flashy.
Derhâl.
- Front page editorials, flashy cartoons...
- Başmakale, gösterişli karikatür...
Cheap, flashy, strictly poison under the gravy.
Ucuz ama gösterişli ve sosu büsbütün zehirli.
- He's about my size, wears flashy clothes.
- Benim boylarımda, cafcaflı giyinen biri.
"She was just a flashy blonde, putting on an act as a lady."
"O sadece hanımefendi görünümünde gösterişli bir sarışındı."
- They're too flashy
Çok göze batıyor.
Not as flashy as Toot Schors'probably, but I think you'll find the price is right.
Toot Schors kadar ucuz değil belki ama sanırım fiyatını uygun bulacaksın.
Well, a kind of a flashy way, she's...
Yani fazla göz alıcı ama...
I want to buy a new car, the first flashy car.
Yeni bir araba almak istiyorum. Biraz eğlenmek istiyorum kızlarla. İlk gösterişli arabayı.
I was a kind of flashy girl, I know, but... Rodney liked flashy girls, so that's the way I was going to be.
Ama Rodney havalı kızları seviyordu o yüzden öyle oldum.
It's too flashy.
Çok göz alıcı bir şey.
Wear something flashy, hm?
Cafcaflı bir şeyler giy, olur mu?
Flashy kimonos would get more attention, but I can't wear them in the daytime, so I buy plain ones instead.
Parlak kimonolar daha dikkat çekici olduğu halde gündüzleri onları giyemiyorum sade olanları tercih ediyorum.
So I could become a gangster's flashy moll?
Seni bir hiçken aldım ve adam ettim. Öyle değil mi? Ve hepsi, ne için?
First, you find Francis a nice flashy car.
Öncelikle Francis'e gösterişli bir araba bulacaksın.
And a trunk full of flashy suits.
Bir sandık dolusu parlak elbiseler...
Nothing flashy, maybe something like this.
Fazla gösterişli olmasın. Şunun gibi olabilir.
Your suit, necktie, shoes... - you never used to wear such flashy clothes.
Takım elbisen, kravatın, ayakkabıların... Hiç bu kadar gösterişli giysiler giymek adetin değildi.
They're good stories, full of dramatic events and flashy characters.
İyi öyküler, dramatik olaylar, göz kamaştıran karakterler var. Okumaktan hoşlanıyorum onları, ama anlamsızlar. Okuması kolay.
It isn't as flashy as some of the places, but we pride ourselves on being classier.
Diğer yerler gibi gösterişli olmayabilir, ama daha klas olmaktan gururluyuz.
No... Maybe the dark-haired man with the flashy shirt...
Ne olup bittiğinin farkında değildi ama iyiydi.
- Who's the flashy black hat?
- Gösterişli kara şapkalılarda kim?
I Movie stars with flashy cars and life with the top down
Gösterişli arabalarıyla film yıldızları Ters yüz olmuş bir yaşam
Somethin'flashy.
Şöyle parıltılı birşey.
Listen, she may not be flashy enough for Sammy.
Sam için yeteri kadar gösterişli olmayabilir ama...
Before she rode that flashy tail ofhers to the top, Comtron was a relatively happy family.
O, tepeye çıkmadan önce Comtron mutlu bir aile gibiydi.
He'd never think that anybody would be crazy enough to follow him in a flashy car.
Kimsenin öyle bir arabayla onu takip edecek kadar deli olduğunu düşünmez.
Kind of a dull name for such a flashy car.
Bu kadar gösterişli bir araba için çok sönük bir isim.
Nice car, big flashy smile... this little number tucked in my collar.
Güzel araba, etkileyici bir gülümseme ve ceketime iliştirilen bu küçük alet, öyle mi?
Its picturesque and flashy, visual imagery should attract even women or children... their sense is different from...
İlginçliği, çarpıcılığı ve görsel canlandırması kadınları veyahut çocukları bile etkilemeliydi... Onların hissiyatı hayli farklı...
In creating cute and flashy commercials.
Şirin ve gösterişli reklamlar yaratmada.
Nor the flashy bastard driving it.
Evet, onu süren pislik herifi de!
- That car was big and flashy and ostentatious.
- O araba büyüktü, masraflıydı ve hep sorun çıkarıyordu.
- Nothing too flashy.
- Çok da gösterişli şeyler değil.
This flashy guy in his hot car.
Güzel arabasında havalı çocuk.
They won that franchise based on a flashy car, which won't even be finished by the time their contract expires.
Kontratın bitişinden bile önce tamamlayamayacakları gösterişli bir arabaya dayanarak imtiyaz kazandılar.
- Not too flashy, huh?
- Çok göz alıcı değil, ha?
Jane, I'm not a flashy guy, but what I promise I deliver.
Jane, gösterişli bir adam değilim, ama verdiğim sözü tutarım.
He resorted to his own flashy crowd-pleasing steps.
Kendine özgü, gösterişli "kalabalık memnun etme" adımlarına başvurdu.
Flashy choreography...
Gösterişli bir koreografi...
Marge didn't reckon with these flyers... and this flashy jacket.
Marge hem bu reklamları görmedi hem de bu gösterişli montu.
It's too flashy.
Fazla gösterişli.
No flashy bravery, tin man. Or the two cuties say, "Bye-bye."
Kahramanlık yapma Teneke Adam, bu iki güzele veda edersin.
So, you like flashy shirts then?
Demek, albenili gömlekleri seviyorsun ha?
From the start, she was always in that flashy Rikako's shadow.
Baştan beri Rikako'nun gölgesi altında kalmıştı.
Flashy, some of them, but...
Birçoğu, gözalıcıdır ama...
Little flashy, but effective.
Biraz gösterişli, ama etkili.
"the flashy clothes!"
".. güzel evler, güzel arabalar,..... güzel kyafetler! "