Flavour traducir turco
321 traducción paralela
"He will no doubt lend a continental flavour to the Floud mansion."
"Kendisinin, Floud malikanesine Avrupai hava katacağına şüphe yok."
What flavour?
Neli olsun?
- No, they haven't much flavour.
- Hayır, fazla unları yok.
They'll probably have quite a flavour before you boys get where you're going.
Gideceğiniz yere ulaşmadan önce bu işten zevk almaya başlayacaklar.
Your expressions have the Baretto flavour, almost medieval.
İfadenizde bir Baretto havası var, neredeyse ortaçağa ait.
We brewed it out of old potato peels and sometimes a couple of strings off the Red Cross parcels just to give it a little flavour.
İçkiyi eski patates kabuklarından imal ettik. Bazen de Kızılhaç Parsellerini kullandık. Biraz tat vermek için.
Hasn't got a gamy or beef flavour.
Av eti ya da sığır eti tadı yoktur.
Paris and its flavour of the day.
Paris ve orada geçen günün yarattığı lezzet.
We want him to develop chewing gum with a pinot flavour.
Onun, "Pinot Grand Fenwick" esanslı sakız yapmasını istiyoruz.
Political arguments don't flavour folks'supper.
Siyasi düşünceleriniz de birbirinden farklı.
Doesn't the eastern flavour come expensive?
Doğu çeşnileri pahalıya gelmiyor mu?
It's not just the label, these do have a better flavour.
Sadece marka değil bunların tadı da daha güzel.
What flavour is it?
- Hangi tat bu?
Mmm. It's a most unusual flavour, isn't it?
Çok alışılmadık bir lezzet değil mi?
Isn't a European flavour refreshing?
Avrupa havası ne hoştur, değil mi?
And if it's not consistent in quality, colour, flavour and composition, it will be a disaster.
Satılık bir malın kalitesi, rengi kokusu ya da şekli değişirse üreticinin başı derde girer.
'Flavour of the day is strawberry.
Günün lezzeti ise çilekli olanıdır.
That his food has no taste, his wine no flavour?
O adamın yemeğinin tatsız ve şarabının kötü olmasına mı? Hayır şaşırmadım.
# # The toot of a flute with the flavour of fruit
# # The toot of a flute with the flavour of fruit
Now, in order to get a feeling of real spontaneity, a true documentary flavour, I want to do this all without a rehearsal.
Gerçek doğallık duygusunu belgesel tadında almak için provasız yapmak istiyorum.
Now, each card is a different flavour.
Her kart farklı bir lezzette.
- And I got another flavour on top. - After this, we can all play games.
Bundan sonra, hepimiz oyun oynayabiliriz.
Try this wine, Captain. lt has a robust flavour, which you'll find diverting.
Bu şarabı dene, Kaptan. Keyifli bulacağınız güçlü bir tadı var.
Dog ain't bad, neither. Greasy, I'll admit, but you'd be surprised how delicate the flavour is, especially when you're starving.
Köpek eti iyidir, Itiraf edeyim, biraz yaglidir, ama ne kadar lezzetli olduguna inanamazsiniz, özellikle de açsaniz,
Good flavour.
Tadı güzel.
They have a better flavour of pistachio.
Onların dondurmasının tadı daha iyi.
No, no, no, I always feel that the peas are an integral part of the overall flavour.
Hayır, hayır, fasulyeleri hep... tüm tadın ayrılmaz parçası olarak görürürüm.
Had you not better arrange with my doctor or have the cook flavour my omelette with arsenic, eh?
Doktorumla bir şeyler ayarlasanız... ya da aşçıya omletimi arsenikle tatlandırmasını söyleseniz daha iyi olmaz mı?
You know, sometimes, what you actually see and what you imagine get mixed up in your memory like a cocktail where you can no longer distinguish one flavour from another.
Bak, bazen, gördüğün şey aslında hayal ettiğin şeydir... Bir kokteyl gibi hafızanda hazırlanır Öyle ki bir tadı diğerinden asla ayırt edemezsin.
What flavour?
Neli dondurma?
With the brand-new flavour It's dandy for your teeth
Yepyeni nane tadıyla Dişlerinin dostu
Sorry about that. A lot of English people are used to the flavour of the bottle.
Birçok İngiliz... şişe tadına alışıktır da.
Do you not think all the flavour has disappeared?
Etin tüm kokusunun gittiğini farketmedin mi?
Once you try another flavour.
- Sadece bir kez olsun başka lezzetler de dene.
Strawberry flavour.
Çilek kokusu.
I think you'll get much more of my original flavour in an oral exam- -
Sanırım istediğinizi sözlü bir sınavdan daha iyi elde ed...
You know, people see movies about prison life but until you've actually spent time here it's hard to get the real flavour of what it's like.
İnsanlar hapis hayatı hakkında filmler izliyor ama burada vakit geçirene kadar gerçek niteliğini kavramak çok zor.
- What flavour?
- Neli?
We had a different raw shrivelled French plums... its flavour was peculiar... there was a flow of saliva when you suck their stones...
... kuru erik. Bizim farklı bir buruş buruş Fransız eriği vardı... tuhaf bie lezzeti vardı onların taşlarını emdiğimizde tükürüğümüz akardı...
By the end of the game I want to know what flavour he is.
Oyunun sonunda ne tadı olduğunu bilmek isterim. Tamam mı?
You only get one flavour.
Sadece birinin tadına bakabiliyorsun.
- Fruit flavour?
- O da mı meyveli?
- Fruit flavour.
- O da meyveli olsun.
- What's your favourite flavour?
- En sevdiğin tat?
What's your favourite flavour?
En sevdiğin tat?
The older we get, the more flavour we like.
Yaşlandıkça daha seçici oluyoruz, hepsi bu.
Yeah, great flavour.
Evet, çok iyi.
Heh, heh. We put in just a touch of formaldehyde for flavour.
Tat versin diye bir parça katıyoruz.
- Yeah, it adds flavour.
- Evet, farklı bi tat kattım.
That is their flavour.
Bunlar tatları.
The substance, the flavour of the moment, could be lost.
Madde, yaşanan anın tadı, kaybolabilir.