English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ F ] / Funfair

Funfair traducir turco

34 traducción paralela
For this cheap, gaudy funfair, for more money?
Daha fazla para kazanacağız diye ucuz, zevksiz bir lunapark için mi?
Even a quiet landscape even a meadow with the flight of ravens, harvests and grass fires even a road where cars, farmers and couples circulate even a holiday village with a funfair and a bell tower can become a concentration camp.
Sessiz bir kır, hatta kuzgunların uçtuğu, ekin ve çimen ateşleriyle bir çayır, hatta kağnıların, çiftçi ve çiftlerin dolaştığı bir yol, hatta eğlence parkı ve çan kulesiyle bir tatil köyü bile, bir toplama kampına dönüşebilir.
A street salesman, a funfair barker a layabout from Corsica.
Bir sokak satıcısı, bir lunapark çığırtkanı Korsikalı bir serseri.
Patrons are reminded to keep their hands visible at all times when not availing on the funfair rides.
"Müşterilerin, ellerini daima görünür vaziyette tutması önemle rica edilir... lunapark araçlarına bindikleri zaman hariç."
We had this photograph taken at a funfair.
Biz, bu fotoğrafta lunaparktayız. Onun, doğum günüydü...
You are lost doggie in crowded funfair.
Kalabalık bir lunaparkta köpeğini kaybetmişsin.
On Wednesdays he works at the funfair.
Hayır, Çarşambaları Trone fuarında çalışır.
I've got time to take it to the funfair.
Zamanım var. Fuara gidip kendim verebilirim.
September 28th 1997. It is exactly 11am. At the funfair, near the ghost train, the marshmallow twister is twisting.
28 Eylül 1997 saat tam onbirde Trone Fuarı'nda korku tünelinin yanındaki dükkanda dondurma makinesi dondurma yapıyordu.
- Look at that - A funfair.
Burası neresi?
By universal principles do you mean that children's funfair of yours?
Evrensel ilkelerle şu senin lunaparkı mı kastediyorsun?
Just like your funfair.
Tıpkı senin lunaparkın gibi.
This party mustn't turn into a grotesque funfair.
Bu parti kaba bir panayır gösterisine dönüşmemeli.
- I'll take you to the funfair!
Lan, seni lunaparka götüreceğim ha...
- The funfair!
Gir. Lunapark, ben kalırım orada...
Yes sir, i organised a funfair here.
Evet efendim, burası lunaparka döndü.
- Funfair.
- Lunapark.
What if we took her to the funfair tomorrow?
- Yarın lunaparka götürsek ya? - Olur.
It's not a funfair, bro, it's a theme park.
Bir lunapark değil, kardeşim. Eğlence parkı.
They set up a funfair near my house.
Evimin yakınlarına lunapark kuruyorlar.
- Thought they'd won it at the funfair.
- Lunaparktan falan kazandılar sandım.
You know that funfair we passed?
Geçen gittiğimiz lunapark vardı ya?
It looks like a funfair.
Lunaparka benzedi.
I promised Sonia I would take her to the Caen funfair.
Ben Sonia'yı almak için söz verdim.
In this scene in his first film, Les Quatres Cents Coups, a 12 year old boy is at a funfair.
İlk filmi "400 Darbe" deki bu sahnede 12 yaşındaki bir oğlan panayıra gider.
He was seen at the funfair today.
Bugün lunaparkta görüldü.
I took that picture when we were at the funfair.
Ben çekmiştim bu resmi lunaparkta.
"In the funfair of faces, let me meet someone I know."
# Yüzlerin panayır yerinde, tanıdığım biriyle karşılaşayım. #
"In the funfair of faces," ... let me meet someone I know. "
# Yüzlerin panayır yerinde tanıdığım biriyle karşılaşayım. #
"I will jump in the funfair."
# Panayırda zıplayacağım. #
"I will jump in the funfair."
# Panayırda zıplayacağım.. #
"In this funfair of faces, let someone meet me."
# Yüzlerin panayır yerinde, tanıdığım biriyle karşılaşayım. #
Running after the birds, in the funfair.
O kuşlara koştuğumuzda, o lunaparkta.
Funfair?
Lunapark mı?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]