Glimpse traducir turco
1,185 traducción paralela
Do you glimpse the fullness of it now, stranger?
Yabancı ; şimdi olayın büyüklüğünü anladın mı?
He was sturdy and pleasing to glimpse in his colors.
Onun renkleri bir an için kuvvetli ve sevimliydi.
But when you go back to the clash likely you'll glimpse Daryo then.
Fakat sen çatışmaya dönersen, muhtemelen Daryo'yu görebilirsin.
We'll glimpse each other again in the Wayafter.
Biribirimizi Wayafter'da tekrar göreceğiz.
This is where I saw my first glimpse of paradise.
İşte cennet manzarasını ilk orada gördüm.
I'll give you 200,000 francs for a glimpse of your naked body.
Çıplak vücudunu bir kez görebilmek için 200.000 Frank sayarım.
- 200,000 for a glimpse.
- Bir bakış için 200.000 Frank.
The hand of destiny again emerging just enough... from all the muck and shit so that we... can get a glimpse of it.
Kaderin eli tekrar o bütün bokların... ve alayların arasından yükseliyor. Sırf biz bir bakış atabilelim diye.
Now multiply that by infinity, take that to the depths of forever, and you still will barely have a glimpse of what I'm talking about.
Bunu sonsuzlukla çarp, bunu sonsuzluğun derinliklerine götür ve neden bahsettiğim hakkında kısa bir bakış açısına sahip olabilirsin.
Multiply it by infinity and take it to the depth of forever, and you will still have barely a glimpse of what I'm talking about.
Sonsuzla çarp ve ebediyetin derinliğine götür. Bahsettiğim şeyi zor da olsa görebilirsin.
He has to go to the food tent to get a glimpse of his beloved. Who is the father?
- Kızın babası kim?
Those who had been taken prisoner by the Germans and seen a glimpse of the West might become disloyal.
Almanlarca tutsak edilmiş olanlar, Batı'nın sadakatsiz olabileceğinin belirtisini görmüştü.
Well, here's a glimpse of the sort of things now on display.
İşte şimdi birkaç görüntü ekranda.
You saw nothing, only a glimpse.
Hiçbir şey görmedin, sadece bir an baktın.
Just keep it where I won't accidentally get a glimpse of it, please.
Gözüme bir an bile çarpmayacağı bir yerde... bulundurun, lütfen.
Yes, Carter persisted knowing that if found intact the tomb would be filled with amazing artifacts that would help us peer through the shadows of time... to glimpse a world of human splendor long lost..
Evet, Carter şu konuda ısrar ediyordu ; eğer eksiksiz bulunursa etkileyici aletlerle mezar doldurulabilir ve bu da insanlığın görkemli dünyasına... ve bizim hakiki başlangıcımıza göz atmak için... zamanın tarihçesini gözetlemeye yardımcı olabilir.
They gave us a personal glimpse of the royal life in ancient Egypt
Bize, eski Mısır'daki krallık hayatına kişisel bir göz atma verdi
- Did you get a glimpse of Chris and Abby's smear campaign?
- Chris ve Abby'nin karalama kampanyası dikkatini çekti mi?
You must've gotten a glimpse.
Bir an için bile olsa görmüş olmalısın.
Every day a desert, unless, when I wake up, I know the day will bring a glimpse of you.
Her gün bir çöldeyim. Kısa bir bakış getireceğini biliyorum.
/ caught a glimpse of a third man.
Bir an görünüp kaybolan bir adam.
And it was just a glimpse.
Sadece bir anlığına gördüm.
The most I can do, usually, is look and listen real closely and try to catch some glimpse of the secret life everybody's got.
En çok yaptığım, gerçekten yakından bakmak ve dinlemek. ve insanların anlatamadıkları gizli hayatları hakkında ipuçları yakalamaya çalışmak.
There have been men who have been burned alive or disembowelled for just a glimpse of what you are about to witness.
Biraz sonra tanık olacağınız şeye bir saniye bakabilmek için canlı canlı yakılan ya da bağırsakları sökülen adamlar oldu.
We can't stay together just because we... ... get a glimpse of "us" every once in a while.
Arada bir birbirimizi görüyoruz diye bir arada kalamayız.
He gets a glimpse of something, but not enough to know what it is.
Bir an için bir şey görüyor, ama ne olduğunu anlayacağı kadar uzun süreli değil.
Even one glimpse of him would be good for her.
Onu bir kerecik görmek bile kızıma iyi gelecektir.
I wait just a little bit, until she leaves for work too, just to catch a glimpse of that long dark hair and great smile, hoping that maybe one day she'll notice that I'm watching,
Sadece o güzel, ışıl ışıl, uzun koyu renk saçlarını ve mükemmel gülüşünü yakalayabilmek için. Bir gün benim izlediğimi anlayıp o da bana gülümser diye umarak.
This weekend could be a glimpse into the rest of our lives.
Bu hafta sonu, hayatımızın geri kalanı için bir işaret olabilir.
You've gotten a glimpse into the hell that is my life.
Benim cehenneme benzeyen hayatımın birazını bugün gördün işte.
We caught a glimpse of Crichton's module during our last pass.
Son geçişte Crchton'un modülünün sinyalini aldık.
Before you vainly try and do me harm, behold this glimpse of one whose death you've sworn.
Seni kendini beğenmiş, bana zarar vermeden önce, ölümü için and içtiğin bu kişiyi izle.
And all I ask is that you let the local folks share a little glimpse of your blessing.
Tek istediğim ziyaretçileriniz sahip olduğunuz mucizenin bir bölümünü görmesi.
I've been camping here the past month,..... hoping to catch a glimpse of my boy, Tommy.
Geçen aydan beri burada kamptayım,..... oğlum Tommy'yi bir an için görmek umuduyla, bekliyorum.
You might actually last long enough to get a glimpse inside the hole.
Belki deliğin içini görecek kadar yaşarsın.
It's a glimpse, just a glimpse.
Bir anlık bir görüntü.
That was really neat, being on the surface of Venus, catching a glimpse of what it's like to see the sky of Venus.
Venüs'ün yüzeyinde durup yukarı baktığınızda karşılaşacağınız şeyi ucundan da olsa görebilmenin harika bir şey olduğunu düşünmüşümdür her zaman.
'For years we have been trying'to glimpse the surface of Titan,'and nothing would come out.'
Bu yüzden büyük hüsrana uğradık. Yıllar boyunca Titan'ın yüzeyini görmeye çalıştık ama hiç açık vermedi.
Miraculously, some survived, and astronomers got their first glimpse of the only planet they couldn't see with their telescopes.
Bazıları mucizevi bir şekilde geri döndü. Ve gökbilimciler teleskoplarıyla göremedikleri tek gezegeni ilk kez görme fırsatına erişti.
This is the story of mankind's struggle to see behind the glare and glimpse the truth about the sun and how we came to understand its power and its role in the universe.
Bu, insanoğlunun Güneş'in parlaklığının arkasına bakma çabasının, Güneş hakkındaki gerçekleri gücünü ve evrendeki rolünü ne kadar kavradığının hikâyesidir.
Francisco got just a few moments to glimpse the hidden sun.
Sonunda Francisco, kendini gizleyen Güneş'e sadece birkaç an bakabildi.
But it was only a tantalising glimpse.
Ama bu sadece boşuna umutlandıran bir anlık bakıştı.
Gail Hailstorm standing out front of the police station... where I'm going to try and get a glimpse of Cindy Campbell, the young girl who was attacked earlier this evening.
Gail Hailstorm polis istasyonundan bildiriyor... Cindy Campbell'i nerede bulabilirim? su, aksam saldiriya ugrayan kizi.
- This is a glimpse, Jack.
- Bu bir bakış Jack.
- A glimpse?
- Bakış mı?
A glimpse of what?
Neyin bakışı?
This isn't my life. It's just a glimpse.
Geçici bir durum.
A glimpse, by definition, is an impermanent thing, Jack.
Bu hayatın zaten kalıcı değildi Jack.
Like tonight, when you threw that tape away. Then I get the tiniest, briefest glimpse of the kid in you.
Bu gece ki gibi, kaseti çöpe attığında içinde çok küçük ve gülümseyen bir çocuk gördüm.
But I caught a glimpse.
Ama ben bir bakış yakaladım.
'We've received word that the victims include two Chinese tourists'and one German, as well as two unidentified white males. 'Recently, the Black Hills has been overrun with fans'wanting to get a glimpse of where the movie was filmed.'
Edindiğimiz bilgilere göre... kurbanlar arasında bir alman, iki çinli, ve iki adet tanımlanamayan beyaz erkek var.