Grapefruit traducir turco
429 traducción paralela
Your skinny little double-grapefruit Irish ass.
Senin sıkı, küçük altıntop İrlandalı kıçını.
Finish your grapefruit.
Greyfurtunu bitir.
Aren't you going to eat your grapefruit, sir?
Greyfurtu yemeyecek misiniz?
Say, am I stewed, or did a grapefruit just fly past?
Ben mi sarhoºum, bir greypfrut mu geçti?
Melon, grapefruit, orange juice?
Kavun, greyfurt, portakal suyu?
- Squeeze a grapefruit once in a while.
- Bazen greyfurt sıkarım.
Grapefruit?
Greypfurta mı?
- What happened to the grapefruit knife?
- Greyfurt bıçağına ne oldu?
Me fixing grapefruit, you sitting over there dopey, half asleep.
Benim greyfurt soymam, senin yarı uykulu, uyuşuk halde orada oturman gibi.
Excuse me, have you got any grapefruit?
- Greyfrutunuz var mı?
This "silly" pistol can make a hole in you... the size of a medium grapefruit.
Bu gülünç silah, sende bir delik açabilir. Orta büyüklükteki bir greyfurt kadar.
Start an argument, get her sore at you, shove a grapefruit in her face.
Veya bir tartışma başlat ya da sana küsmesini sağla. Suratına greyfurt fırlat.
You mean for no reason at all, a grapefruit?
Yani hiçbir sebep yokken, suratına greyfurt mu fırlatayım?
However, if you happen to have half a grapefruit...
Fakat eğer yarım bir greyfurtunuz varsa alabilirim.
I thought I'd start the day with some dry toast and half a grapefruit, bust out the old computer, bang out 10 pages, maybe go for a run.
Sanırım güne bir tost ve bir greyfurt ile başlayıp. kırık dökük bilgisayarımda 10 sayfa yazıp belki biraz koşarım.
Half a grapefruit, two eggs. Three strips of bacon Two pieces of toast.
Yarım greyfurt, iki yumurta, üç dilim pastırma, iki tost.
When you take it... your taste buds become so vividly sensitive that a grapefruit tastes like caviar.
Bir fırt çektiğinde tat alma organın o kadar canlı bir şekilde hassas oluyor ki greyfurtun tadı havyar gibi geliyor.
I'll have the grapefruit sections, two poached eggs, cinnamon toast and regular coffee.
Birkaç dilim greyfurt ve haşlanmış iki yumurta alayım. Tarçınlı tost ve normal kahve.
I want you in a way of cherishing your totality and your otherness and in the sense of a presence and a being and a whole coming and going in a room with grapefruit and a love of a thing, of nature
Seni bütünlüğünle, karşıtlığınla istiyorum. Varlığın, var oluşun, elinde greyfurtla..... odaya giriş çıkışınla, doğa sevgisiyle dolu oluşunla,..... her insanın sahip olduklarını istememen ve kıskanmamanla istiyor ve seviyorum.
Want a grapefruit?
Greyfurt ister misin?
- Like grapefruit.
- Şeftali gibi.
You never saw a grapefruit.
Hiç şeftali görmedin ki.
Perhaps with yogurt and grapefruit.
Belki yoğurt ve greyfurtla.
Grapefruit.
O greyfurt, efendim.
Manuel, another grapefruit for table 12.
Manuel, masa 12'ye bir greyfurt.
Oh, yes, and you spilt the grapefruit juice, didn't you, you naughty girl?
Evet, greyfurt suyunu üstüme dökmüştün değil mi, yaramaz kız seni.
Here's your grapefruit juice, miss.
Buyurun greyfurt suyunuz, hanımefendi.
The crew then had a breakfast consisting of half a grapefruit, a ten ounce steak, twelve ounces of orange juice, two eggs and toast.
Ardından ekip, yarım bardak üzüm suyu, 30 gramlık bir biftek 36 gramlık portakal suyu 2 yumurta ve bir parça kızarmış ekmekten oluşan kahvaltılarını yaptılar.
I just came to get a glass of grapefruit juice.
Bir bardak üzüm suyu almaya geldim.
She threw a grapefruit at me in the supermarket.
Markette üzerime bir greyfurt fırlattı.
- Or the grapefruit.
- Ya greyfurt?
The grapefruit, how's it done?
Greyfurt mu? Nasıl yapılıyor?
- Look! I haven't paid you £ 20 to have some guy cut a grapefruit in half and stick a cherry in the centre!
Sana 20 £'u, adamın biri... greyfurtu ikiye kesip ortasına... kiraz sokması için ödemedim'
It's apples, grapefruit, and potatoes in a mayonnaise sauce.
Mayonez sosunda, elma... ve patates.
Hey, this grapefruit's rotten.
Hey, bu greyfurt bozulmuş.
Grapefruit.
Greyfurt.
More grapefruit and more sunshine.
Bol greyfurt, bol güneş.
Texas grapefruit, Virginia ham Idaho potatoes, Wisconsin cheese, Washington apples and baked Alaska.
Teksas greyf urtu, Virginia salamı. Idaho patatesi, Wisconsin peyniri, Washington elması, f ırında Alaska.
Eat plenty of grapefruit.
Bolca greyfurt ye.
- Grapefruit juice!
Kızılcık suyu!
( imitates slicing sound ) And grapefruit juice.
Dört dilim daha kestim ve greyfurt suyu.
- l'll have gin and grapefruit juice.
- Cin ve greyfurt suyu alayım.
She comes in every night at seven, sits at this table and has a gin and grapefruit.
Her akşam 7'de bu bara geliyor, bu masaya oturuyor ve cinle greyfurt alıyor.
- Gin and grapefruit juice.
- Cin ve greyfurt suyu alayım.
- One gin and grapefruit.
- Bir cin ve greyfurt.
I'LL BUY YOU A GRAPEFRUIT JUICE.
Sana greyfurt suyu ısmarlayayım.
This is your gear shift the frozen broccoli is your accelerator and the grapefruit is your brake.
Bu vites kolun,... dondurulmuş brokoli gaz pedalın ve greyfurt da frenin.
on the brake, the grapefruit.
Frende. Greyfurt.
You keep shouting, "Hit the grapefruit, hit the grapefruit."
"Greyfurta bas, greyfurta bas." diye bağırıp durdun.
And I cannot remember is it brake or gas, the grapefruit.
Ben de greyfurtun gaz mı fren mi olduğunu hatırlayamadım.
So I give the child a glass of grapefruit juice and chocolate cake.
Kızılcık suyunu ve keki verdim.