Grit traducir turco
319 traducción paralela
They've got more grit than your braves.
Savaşçılarından daha cesurlar.
Grit your teeth, prisoner.
Dişini sık, mahkum.
Don't worry, if I'm stuck with a rich girl I'll grit my teeth and make the best of it.
Merak etme, talihime zengin bir kız düştüyse, dişimi sıkar bundan faydalanırım.
A man I knew lost the sight in one eye through getting a bit of grit in it.
Bir tanıdığım, gözüne taş parçası girince, bir gözünü kaybetmişti.
- Looks like a bit of grit.
- Taş parçacığına benziyor.
That's how it all began - just through me getting a little piece of grit in my eye.
İşte herşey böyle başladı gözüme giren bir taş parçacığıyla.
For everything - for meeting you in the first place... for taking the piece of grit out of your eye... for loving you, for bringing you so much misery.
Herşey için. Başta seninle tanıştığım için taş parçasını gözünden çıkardığım için seni sevdiğim için, sana bu kadar acı verdiğim için.
I'll have no grit-eatir blackleg gambler on The Furies, and I'll have no son of a Darrow.
The Furies'te üçkağıtçı bir kumarbaz olmayacak ve benim Darrow diye bir oğlum yok.
And grit my teeth.
Dişlerimi gıcırdatmak.
You show some grit.
Cesur çıktın.
Legs apart and grit your teeth.
Dişlerinizi iyice sıkıp, bacaklarınızı açın.
Now, you just grit your teeth,'cause this might hurt a little bit.
Az dişini sık çünkü biraz acıtabilir.
You have grit. madam.
Oldukça kararlıymışsınız.
I always admire tenacity and grit.
Azimli ve kararlı insanları takdir ederim.
I want you to go up there and grit your teeth.
Oraya gidip, dişini sıkmanı istiyorum.
Lucy, if you grit your teeth and show real determination you always have a chance.
Lucy, dişini sıkarsan ve gerçek bir kararlılık gösterirsen her zaman şansın vardır.
Let's see you grit your teeth.
Şimdi dişini sıktığını görelim.
That's it, Snoopy.Grit your teeth.
İşte bu, Snoopy. Sık dişini.
You are.Grit your teeth, Charlie Brown.
Sen. Sık dişini, Charlie Brown.
Grit your teeth and get a hit.
Dişini sık ve topa vur.
Now I'm gonna grit my teeth and bear down.
Şimdi dişimi sıkacağım ve tüm gücümle vuracağım.
Grit your teeth.
Durumu kabullen.
This will give you grit.
Bu sana metanet verir.
Isn't that the kind of grit and never-say-die spirit that's made this a great country?
Ve amacı kazanmak. Bu güzel ülkeyi kuran da işte bu metanet ve yılmazlık, değil mi?
They say you're a man with true grit.
Cesur biri olduğunuz söyleniyor.
They say he has grit.
Cesur olduğunu söylüyorlar.
- I wanted a man with grit.
- Cesur bir adam gerekiyordu.
I was told Rooster Cogburn has grit.
Rooster Cogburn'ün cesur olduğunu söylediler.
They call that grit in Fort Smith?
Fort Smith'de buna cesaret mi diyorlar?
No grit?
Cesaretsiz mi?
Grit my teeth
" Dişlerini sıkıp,
And come with grit teeth.
Çelik gibi bir iradeyle gelin.
It's got grit all over it.
Dahası, her yanı kumlandı.
Now, you just grit your teeth a little bit longer.
Şimdi, bir süre daha dişlerini sıkmaya devam et.
What tin does is to add to the pure material a kind of atomic grit, points of a different roughness which stick in the crystal lattice and stop it from sliding.
Kalay saf metale bir tür atomik dayanıklılık verir,... kristal yapıya parçalanmayı engelleyen bir sağlamlık katar.
We need a man with grit, Cogburn.
Cesaretli birine ihtiyacımız var.
He is a man of grit and strong moral fiber.
Cesur ve güçlü bir adamdır.
AND SCRUBBED ON IT LIKE THAT, AND SHE GRIT HER TEETH
Ne yaptığını biliyor musunuz?
A tiny piece of grit makes its way into an oyster which eventually becomes a pearl of great price hanging round the neck of a pretty girl like you.
Küçük bir pislik parçası bir istiridyenin içine girer. Ve sonunda paha biçilmez bir inci olur ve senin gibi güzel bir kızın boynunu süsler.
I don't find it easy to talk at a time like this, but I got to say something about that guy up there, and I can sum it all up in just one word... courage, dedication, daring, pride, pluck, spirit, grit, mettle
Böyle bir anda konuşmak hiç kolay değil ama yukarıdaki adam hakkında bir şey söylemeliyim ve her şeyi tek kelimeyle özetleyebilirim... Cesaret kararlılık, cüret, onur, moral, metanet, şevk ve...
Did you happen to see True Grit?
İz Peşinde'yi izlemiş miydin?
Rizzo, is bagel with schmeer and hominy grit ready.
Rizzo, kruvasanla kaçar peyniri.
YOUR EYES MAY SHINE, YOUR TEETH MAY GRIT
Parlayabilir gözleri, gıcırdayabilir dişleri
A bit of grit in your winkles and you're spitting and splattering all over the place.
Salyangozunda birazcık kum görsen hemen tükürüp her tarafa saçmaya başlardın.
A cup of your best hot water with brown grit in it, unless by some miracle your coffee shop has started selling coffee.
Kafeniz, mucize eseri kahve satmaya başlamadıysa şayet içinde kahverengi kum olan sıcak suyunuzun en iyisinden bir fincan.
Then if it's real rough, I grit my teeth and throw her a quick one.
Eğer, çok zorluysa dişimi sıkıp, onun üstüne çıkıyorum hemen.
For meeting you in the first place, and taking the grit out of your eye.
Her şeyden önce seninle tanıştığımız için, senin gözünü açtığım için.
Real men can take it, and I'm a real man - - a man with a hearty smile, a stout back... with grit in his teeth and nails in his knuckles, a man who has never tasted quiche - - ls that your smallest needle?
Gerçek bir erkek bunu alabilir, ve ben gerçek bir erkeğim... candan gülümseli gerçek bir erkek, iman geri geldi... gıcırdayan dişlerle ve muştasındaki tırnakları yiyen, hiç kiş tatmamış bir adam... bu sizin en küçük iğneniz bu mu?
Eat my road grit, liver lips!
Yol çakıllarımı ye, patlak dudaklı!
It's, like, the grit, the dirt, the crime, the human drama - it's all around you.
Çok hoş, cesaret, pislik, suç, dram. Çevrendeki herşey.
Some call me a grit-eatir blackleg gambler.
Bazıları bana "üçkağıtçı bir kumarbaz" der.