Handbag traducir turco
630 traducción paralela
- So you lost a handbag, madame?
- Demek bir el çantası kaybettiniz madam?
Any woman who spends a fortune in times like these for a handbag...
Böyle bir zamanda bir çanta için servet harcayan her kadına...
You found a handbag?
Bir çanta mı buldunuz?
You paid 125,000 francs for a handbag!
Bir çanta için 125,000 frank ödediniz!
Instead of a heart, a handbag.
Kalp yerine bir el çantası.
The only piece of leather goods in the place was my nurse's handbag.
Yattığım yerde gördüğüm tek deri mal, hemşirenin el çantasıydı.
- with my ticket, my handbag, my lipstick and everything.
-... biletim, çantam, rujum, her şeyim. - Hayır hanımefendi.
She jumped clear holding her handbag, and wearing her hat?
Çantasını taşır ve şapkalı halde tertemiz atlayış mı yaptı?
Her handbag?
Çantasını mı?
She's walking around with dynamite in her handbag.
Çantasında bir dinamitle dolaşıyor.
Why do you have morphine in your handbag?
Çantanda neden morfin var? Ne?
She jumps out of a car turning over and has time to pick up her handbag.
Araba taklalar atarak devrilirken, o el çantasını alıp dışarıya atlayabiliyor.
Lakin, ask Ellen to give you my black lamb coat and my black handbag.
Leakin, Helen'den siyah paltomu ve siyah el çantamı ister misin?
Your husband had thrown my handbag before that.
Ondan önce de çantamı atmıştı.
In your handbag.
Çantanta.
In a handbag.
Bir el çantasının içinde.
A handbag?
El çantası?
I was in a handbag... a somewhat large, um, black leather handbag... with handles to it.
Geniş siyah... deri... bir el çantası tutacakları olan.
An ordinary handbag, in fact.
Sıradan bir el çantasıymış aslında.
In what locality did this Mr. James or Thomas Cardew... come across this ordinary handbag?
Bay James veya Thomas Cardew tam olarak nerede bu sıradan el çantasına rastlamış?
To be born or at any rate bred in a handbag... whether it has handles or not... seems to me to display a contempt... for the ordinary decencies of family life... which remind one of the worst excesses... of the French Revolution.
Tutacakları olsun ya da olmasın, bir el çantasının içinde doğmak, bana aile yaşamının erdemlerine bir hakaret gibi geliyor, ki bu da aklıma Fransız Devrimi'nin en kötü aşırılıklarını getiriyor.
I can produce the handbag at any moment.
İstediğiniz zaman el çantasını yapabilirim!
I can produce the handbag at a moment's notice.
El çantasını yapabilirim...
Before you can be found... in a handbag at a railway station... someone must have lost you in a handbag... at a railway station.
İstasyonda bir el çantasının içinde bulunmanızdan önce... birinin sizi kaybetmiş olması gerekir.
I prepared, as usual... to take the baby out in its perambulator. I had also with me a somewhat old, but capacious handbag... in which I had intended to place the manuscript... of a work of fiction that I had written... during my few unoccupied hours.
Yanımda ayrıca eski ama büyük bir çanta vardı, niyetim bu çantaya boş saatlerimde yazdığım romanın müsveddelerini koymaktı.
But where did you deposit the handbag?
Çantayı nereye bıraktınız?
I insist on knowing where you deposited the handbag... that contained that infant.
İçinde bebek olan çantayı nereye bıraktığınızı söylemeniz konusunda ısrar ediyorum.
Is this the handbag, Miss Prism?
Bu o çanta mı Bayan Prism?
Miss Prism, more is restored to you than this handbag.
Bayan Prism, bu çantadan daha fazlası size döndü.
Aunt Augusta, a moment. At the time when Miss Prism left me in the handbag... had I been christened already?
Augusta Teyze, Bayan Prism beni çanta ile bıraktığında vaftiz edilmiş miydim?
While waiting on the platform, I noticed my handbag was missing.
Peronda beklerken el çantamın yanımda olmadığını fark ettim.
I recovered the handbag about two weeks later from the lost and found, but the letter wasn't there.
Çantamı iki hafta sonra kayıp eşya bürosundan teslim aldım, ama mektup içinde değildi.
That one she used to transfer from handbag to handbag.
Hangi çantayı kullanacaksa onu da içine koyuyordu.
- Why should you steal her handbag?
Çantasını neden çalasın?
I shall take it from her handbag and hide it out there just before I leave the flat.
Evden çıkmadan önce anahtarı çantasından alıp oraya saklayacağım.
I may have them both in my handbag.
İkisi de çantamda olabilir.
Mine was in my handbag, and you had yours with you.
- Sadece iki. Benimki çantamdaydı, seninki de senin yanındaydı.
And your latchkey was in your handbag when you lost it?
Çantanızı kaybettiğinizde anahtarınız içinde miydi?
Mrs. Wendice, when you lost your handbag...
Bayan Wendice, el çantanızı kaybettiğinizde...
My husband had his with him. Mine was in my handbag. Here.
Kocam kendininkini yanına almıştı, benimki de çantamdaydı.
You tell them that you stole her handbag yourself.
Polise karının çantasını senin çaldığını söyleyeceksin.
- Just books and a handbag.
Birkaç kitap ve bir el çantası sanırım.
Take this handbag back to the police station... -... and get that car out of the way.
Bu el çantasını karakola götür ve arabayı yoldan çek.
So yesterday afternoon, I went to the prison and asked to see your handbag.
Dün öğleden sonra hapishaneye giderek el çantanızı görmek istedim.
You see, the key that I'd taken from your handbag didn't fit the lock.
Yani el çantanızdan aldığım anahtar kilide uymuyordu.
Has Pearson arrived with the handbag?
- Pearson el çantasını getirdi mi?
Give Wendice those books and the handbag and make sure he sees the key.
Wendice'e o kitapları ve el çantasını ver anahtarı gördüğünden de emin ol.
He still thinks it's in the handbag. You see, you were very nearly right.
Anahtarın hala karısının el çantasında olduğunu sanıyor.
I deposited the manuscript in the bassinet... and placed the baby in the handbag.
bebeği de çantanın içine koymuşum.
- A handbag, inspector.
El çantası.
-... here's your handbag.
- Sağol.