Hasn't traducir turco
26,993 traducción paralela
Now, that hasn't happened to me since 2008 at a Tom Waits show, which coincidentally, I couldn't "wait" to miss.
2008'deki bir Tom Waits konserinden beri böyle bir şey başıma gelmedi. Onu da kaçırmayı çok istiyordum zaten.
Did you know that he hasn't said her name in seven years?
Onun ismini yedi yıldır söylemediğini biliyor muydun?
Alex hasn't replaced you.
Alex senni yerine başkasını koymaz.
I hope it hasn't been too awful.
Umarım bu da çok kötü olmamıştır.
Now, don't tell me she hasn't got some bloody sentimental keepsake.
Şimdi, o var değil söyleme. Bazı kanlı duygusal hatıra.
Don't pretend it hasn't crossed your mind.
O aklına henüz taklit yok.
Then I find out he's back and hasn't bothered to contact me.
Sonra ı o geri ve var bulmak. Bana ulaşmaktan rahatsız değil.
Hasn't returned my calls since.
Hala çağrılarıma dönmedi.
Hasn't found much yet, but as you can see, I hired him the day after the robbery.
Henüz bir şey bulamadı, ama görüyorsun soygundan bir gün sonra onu tuttum.
Lin still hasn't been able to get in touch with him.
Lin hala onunla bağlantıya geçemedi.
I can assure you, she hasn't done anything wrong.
Sizi temin ederim ki, o yanlış bir şey yapmadı.
Mom, the campaign hasn't stopped.
- Anne, kampanya durmaz.
I keep waitin'for him to turn up in his nightshirt, but it hasn't happened yet.
Onun geceliğiyle gelmesini bekliyorum. Henüz olmadı.
Well, it hasn't killed you.
Seni öldürmedi.
It hasn't gone well.
Hiç iyi gitmedi.
She hasn't been in her real estate office in over a week.
Anlaşılan çok seyahat ediyor.
[Stark] The truth is, she hasn't lived over here in 50 years.
Pekala, Bay Washington.
And if you cared about that, maybe you would've noticed living with you hasn't been one big rainbow sandwich for me.
Buna önem veriyor olsaydın seninle yaşamanın benim için pek de keyifli olmadığını fark ederdin.
And it hasn't been five minutes... And you're already ripping each other apart.
Henüz daha beş dakika olmamışken birbirinizi yemeye başladınız.
She hasn't given anything up yet.
Şu ana kadar hiçbir şey söylemedi.
Now you may have forgotten that, but he sure as hell hasn't.
Sen belki unuttun bunları ama o unutmadı.
He hasn't called a lawyer?
- Avukatını aramadı mı?
Well, I hope being sober hasn't ruined your morning.
Eh, umarım ayık olmak sabahınızı mahvetmemiştir.
It hasn't stopped the violence much, sir.
Bunun şiddeti durdurduğu söylenemez, efendim.
I mean, the safe came in 2004, and the combination hasn't changed since then.
Kasa 2004'te geldi. Şifre o zamandan beri değişmedi.
She hasn't even been outside this town...
Köyden bile dışarı adım atmışlığın yokken...
She hasn't told him.
Ona bahsetmeyecek.
The world hasn't stopped spinning, and at twice its normal speed, since Ahmos died.
Dünya dönmeyi bırakmadı. Ahmos öldüğünden beri ikinci kez normal hızda dönüyor.
And he hasn't had any further seizure activity.
Nöbet belirtisine rastlanmadı.
Well, yes. Your income has jumped significantly since last year and your husband's hasn't, so...
Evet, gelirinizde geçen yıla göre büyük artış olmuş ama kocanızınkinde olmamış.
He hasn't called me that in 30 years.
Bana 30 yıldır böyle seslenmemişti.
Alex hasn't had it easy.
Alex çok şey yaşadı.
She hasn't stopped bleeding.
Kanaması bir türlü durmuyor.
She hasn't rescued you.
Sizleri kurtarmadı.
The doctor hasn't been brave enough to come down here for quite some time.
Doktor uzun süredir buraya inecek kadar cesur davranmamıştı.
She hasn't seen him in over a week.
Onu bir haftadan fazladır görmemiş.
And his antiquities business hasn't been very profitable.
Ve antikacılık işi çok karlı olmamış.
But, you know, having a roommate hasn't made me
Ama, bir oda arkadaşımın olması,...
[Chuckles] It hasn't nearly been that long.
O kadar uzun zaman olmadı.
I called Ma a few times. She hasn't picked up yet.
Annemi bir kaç defa aradım.
Well, she hasn't called, and she's not at the safe spot.
Üç gün sonra, polise gideceğini biliyor.
According to these disability records, she hasn't worked since.
Bu engelli kayıtlarına göre, o zamandan beri çalışmıyor.
Hasn't this family suffered enough?
Bu aile yeterince acı çekmedi mi?
Hasn't stopped us before.
Tehlikeli olması bizi daha önce durdurmadı.
He's been at this all day. Hasn't he?
Bütün gün bunu yaptı, değil mi?
Madam, sir hasn't come to the office since morning.
Bayan, beyfendi bugün ofise hiç gelmedi.
He can't do anything that he hasn't done before.
Hiçbir şey yapamaz daha önce de yapmadı.
- Team hasn't called you yet?
- Takım seni henüz aramadı mı?
Well, I thought this was gonna fade, but hasn't yet.
Bu da zamanla önemini yitirecek ama henüz o noktaya gelmedi.
She hasn't even met you.
Daha seninle tanışmadı bile.
I'm not putting it in the hands of a first-year intern who hasn't taken out a tonsil.
Bademcik almayı bile bilmeyen birinci yılındaki intörnün eline bırakamam.