He's not traducir turco
62,407 traducción paralela
He's not hiding.
- Saklanmıyor.
He's not exactly here, per se.
Tam olarak burada değil.
Yes, James. He's not a god.
Evet James, tanrı değilmiş.
He... he's just a boy. Who is not my friend.
O sadece arkadaşım olmayan bir erkek.
That he's unstoppable, that he was the first speedster, and that you defeat him, but not until after he takes what matters the most to you...
Durdurulamaz olduğunu, ilk hızcı olduğunu ve onu alt edeceğini ama önce en değer verdiğin şeyi elinden alacağını.
What this is about, Cisco, is he needs to be brought to justice, and I am not gonna let anything or anyone prevent me from doing that.
Konu, adaletin karşısına çıkması gerektiği Cisco. Kimsenin ve hiçbir şeyin bunu yapmama engel olmasına izin vermeyeceğim.
It's not like I'm burning a candle for the guy, but he did mean something to me.
Hala adamın yasını tutmuyorum ama benim için değerli biriydi.
Well, he's not here, which means there's only one other place he can be.
Burada olmadığına göre geriye tek bir yer kalıyor.
He's... he's... he's not gonna help me, man.
Bana yardım etmeyecek dostum. Tükenmiş resmen.
He's not a god.
O tanrı falan değil.
He's not me. Not really.
- Tam olarak ben değilim.
No, he's not, honey.
- Hayır hayatım, değil.
He's not himself.
Kendinde değil.
Well, he's not at his favorite bar stool drinking imaginary bourbon to wash his guilt away, so now what?
Peki, en sevdiği barda... suçluluğunu silmesi için hayali bir viski içmiyor, şimdi ne olacak?
Wherever he is, he's not answering his phone.
Her nerdeyse artık, telefonuna cevap vermiyor.
It's best he's not alone with all this right now.
Bunca şeyle yalnız olmaması daha iyi olur.
Ethan can't warn Bea, because he's been sirened not to tell her.
Ethan Bea'yi uyaramaz, çünkü onu yapmaması için sirenlediler.
And he's not the only one on the list.
Ve listedeki tek kişi o değil.
Kai Parker was kind enough to set that trap for me, and, if I'm not mistaken, he's forever indisposed.
Kai Parker tuzağı benim için kuracak kadar kibardı... ve eğer yanılmıyorsam keyfi baya bir bozulmuş.
No, he's not... and neither am I.
Hayır, yapmıyor ben de yapmıyorum.
If that's not our killer then where is he?
Katilimiz bu değilse, nerede peki?
I think he's super talented, but not enough to e-mail him.
Bence oldukça yetenekli ama ona e-posta atılacak kadar değil.
- And he's not done.
- Daha işi bitmedi.
- He's not real.
- O gerçek değil.
That's not what he's saying.
Hayır, hayır.
He's right, and we're not askin'.
O haklı ve biz izin istemiyoruz.
- Yeah, he's not answering.
Evet cevap vermiyor. Tamam.
He's not drunk.
- Sarhoş değil.
Fergus, he's not like us.
Fergus o bizim gibi değil.
No. I mean, yeah, but... He's not real.
Hayır, yani evet ama o gerçek değil.
And he's not gonna stop there.
Ondan sonrada durmayacak.
He's not.
- O öyle değil.
He's not.
O öyle değil.
Kelly, if he's born... that is not something you can survive.
Kelly eğer o doğarsa bu hayatta kalabileceğin bir şey değil.
He's not gonna talk.
Konuşmayacak.
I talked to him. He, uh, he's also thinking it's not monsters doing the real killing.
O da cinayetleri yaratıkların yapmadığını düşünüyor.
Not just when he's on late shifts. He sleeps there all the time.
Sadece gece vardiyaları olduğu zaman değil, hep orada uyur.
He thinks he's a good liar. But he's not.
İyi bir yalancı olduğunu sanıyor ama değil.
He pleaded not guilty at the trial, forced the victim to give evidence.
Mahkemede suçsuz olduğunu iddia edip kurbanı kanıt sunmaya zorlamış.
She came over to me about nine to be rescued. He's not a naturally sociable person, Ed.
- Sosyal ilişkileri pek iyi değildir Ed'in.
And you will have to answer not only to me, not only to the Chief Super, but to the women that he's attacked.
Sadece bana ya da başmüfettişe değil saldırıya uğramış olan kadınlara karşı da hesap vermen gerekecek.
But he says he's not a rapist and you take him at face value and you omit to share that with anyone.
Ama tecavüzcü olmadığını söylüyor sen de kabul edip paylaşma gereği duymuyorsun.
He thinks he's a good liar but he's not.
İyi bir yalancı olduğunu zannediyor ama değil.
He's not gonna win, Mum.
Kazanan o olmayacak anne.
- No, he's not. Sorry.
- Hayır burada değil üzgünüm.
Well, if he's not here, why is his phone ringing?
Madem burada değil telefonu neden çalıyor?
We've always thought he was rubbish at lying, but maybe he's... not a bad liar.
Onun yalan söylemekte kötü olduğunu düşünmüştük ama belki de değildi.
He is in Uhtred's debt and will not see him harmed.
Uhtred'e borçlu ve zarar görmesine seyirci kalmayacak.
Please tell me he's not here as a suitor.
Talip olarak burada bulunmadığını söyle lütfen.
He's not literally standing at the edge of a pond. He's figuratively standing at the edge of a pond.
Gerçek manada değil, mecazen bir göletin kıyısında.
I mean, he's not exactly our uncle.
Ona ne diyeceğiz?
he's not gonna make it 43
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not responding 40
he's not wrong 55
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not responding 40
he's not wrong 55