He couldn't traducir turco
10,217 traducción paralela
You ever see him in possession of large amounts of cash he couldn't account for?
İzah edemeyeceği miktarda nakit para bulundurduğunu gördün mü hiç?
He couldn't get a hold of you, and... he was up against a deadline.
Size ulaşamamış, vakti de darmış.
But he couldn't outrun you.
- Ama seni geçemedi.
Because he was killed? You said he changed his name, hid out in his apartment, had a crappy relationship with his kid, so, uh, he couldn't escape it. No.
- Öldürüldüğü için mi?
He said he couldn't stay here and that you have to follow the lights to find him.
O, burada kalamayacağını ve onu bulmak için ışıkları takip etmen gerektiğini söyledi.
He said I couldn't go to Alabama, not me or anybody like me.
Benim ya da benim gibi birinin Alabama'ya gidemeyeceğini söyledi.
Then he couldn't learn to read.
Sonra da okumayı öğrenemedi.
Grant said that he wanted to remount the painting, but... he couldn't get the canvas separated from the backing.
Grant, resmi yeniden monte etmek istediğini söyledi, ama tuvali arkasındaki destekten ayıramamış.
Maybe I couldn't bear to see that... he really was a shallow, power-hungry, cheating, chattering, pig son of a...
Belki de görmeye tahammül edemiyorum gerçekten sığ ve güce tapan biriydi aldatan, hilebaz, şeref...
Even after Hercules killed the lion, he still couldn't take its hide.
Aslanı öldürdükten sonra bile hâlâ postunu alamıyordu.
Well, he couldn't.
Hah, bu öğrenemedi işte.
He couldn't take it any more.
Dayanamadı kadının dırdırına.
He just couldn't manage it.
Bir türlü kullanamadıydı.
No, he just... he couldn't believe it.
Hayır, sadece inanamıyordu.
No, he broke because he couldn't control the other prisoners.
Hayır, diğer mahkumları örgütleyemediği için pes etti.
If he went to this factory on purpose, I suspect it was to make contact with somebody he couldn't get to on the outside.
Eğer bu fabrikaya bilerek gittiyse, dışarıda ulaşamadığı birine ulaşmak içindir.
When he couldn't fight any more.
Daha fazla mücadele edemiyordu.
This... he couldn't.
Bunu yapmış olamaz.
He says if I couldn't command obedience from a friend handpicked for the task, then what hope do I have of gaining it from any other asset?
Görev için seçilmiş olan arkadaşının bile itaat etmesini sağlayamadıysan o zaman başka herhangi bir varlıktan ne elde etmeyi umut ediyorsun diyor?
He couldn't walk straight.
Yolda yürüyemez haldeymiş.
But he couldn't remember if it was the closet door or the bathroom door that banged into her head.
Bebeğin kafasına çarpanın banyo kapısı mı, dolabın kapısı mı olduğunu hatırlamıyordu.
He couldn't remember if it was with the heel or the tip.
Ayağının ucuyla mı topuğuyla mı olduğunu hatırlamıyordu.
He's here. All the parts of him that his vile dog couldn't stomach.
Sefil köpeğinin midesine indiremediği parçaları hala burada.
Divers haven't recovered his body, but the experts say he couldn't have survived that fall into the water.
- Dalışçılar cesedini bulamadılar ama uzmanlar, öyle bir atlayıştan kurtulmasının imkânsız olduğunu söylüyor.
He couldn't have got far.
Uzakta olamaz.
He couldn't cover me anymore.
Beni daha fazla örtbas etmeyecekmiş.
They also knew that he couldn't resist playing hero.
Onlar da o oyun kahramanı karşı olamayacağını biliyordu.
Nah, he tried to but couldn't do it.
Yok, denedi de yapamadi.
I'm not sure, but he called in sick yesterday, so could have been in beacon at the same time of Strauss'murder, but he clocked in at 8 : 00 at this morning, so he couldn't have been there to kill Luis'crew.
Emin değilim, ama dün hasta olarak bildirilmiş yani Strauss'un cinayeti sırasında Beacon'da olabilir ama bu sabah 8'de işe gelmiş yani Luis'in arkadaşlarını öldürmüş olamaz.
Okay, I took Mo to the dog shelter to make sure that he didn't belong to anyone, and he didn't, but they said that I couldn't adopt him until I had an interview.
Kimseye ait olup olmadığını öğrenmek için Mo'yu barınağa götürdüm. Değilmiş. Ama resmi bir görüşmeye kadar sahiplenemeyecekmişim.
To get the dog, we had to pretend to be a happily married couple, so when he put his hand on my butt, I couldn't take it off.
Köpeği almak için mutlu bir evli çift numarası yaptık. Elini popoma koyunca çekemedim.
He couldn't take seeing another man raising his daughter.
Kızını başka birinin yetiştirmesini göze alamadı.
And he couldn't have broken you unless he knew the truth already.
Ve Louis senden bilgi çıkartamaz, eğer zaten gerçeği çoktan bilmiyorsa.
If he doesn't, there's no reason you and I couldn't go through with it ourselves.
Kabul etmezse, seninle beraber yapmamamız için hiçbir sebep yok.
My uncle... you're sure he couldn't have made it out of that mine?
Amcamın o madenden sağ çıkamayacağına emin misin?
My uncle... you sure he couldn't have made it out of that mine?
Amcamın madenden dışarı çıkamadığına emin misin?
He couldn't have been sweeter.
Daha güzel olamazdı sanırım.
Even if he couldn't, he could use his toe.
Eliyle yapamasa bile ayak parmağıyla yapılabilir.
Yeah, he just couldn't win the fight with himself.
Öyleydi ama tek başına gücü yetmiyordu.
He couldn't have just stumbled on it.
Orayı öyle tesadüfen bulmadı.
He had this disease where his kidneys couldn't process sodium.
Bir hastalığı vardı, böbreklerinden sodyum geçmiyordu.
- You couldn't know he worked there.
- Kasıtlı söylemedin.
- I couldn't get him to change his mind about what he was doing,
- Yapacağı işten onu caydıramayınca ayrıldım.
Well he bought me a present and he couldn't wait to see my face when I opened it.
Bana bir hediye getirmiş ve onu açtığımda yüzümün ifadesini görmek için bekleyememiş.
The Reverend couldn't lie if he wanted to.
Rahip istese de yalan söyleyemez.
She couldn't find a husband if he was about to be [laughing] deported.
Adam sınır dışı edilmek üzere olmasaydı koca bile bulamazdı.
He couldn't run, but he had a cannon for an arm.
İyi koşamıyordu ama atışları çok iyiydi.
He couldn't solve a single one of those puzzles, but last night I was invited by Mr. Liu to a little dinner party, and he seemed to like me.
O bulmacalardan birini bile çözemez. Dün gece Bay Liu tarafından bir akşam yemeğine davet edildim. Beni seviyormuş.
And then maybe, I don't know, he couldn't sleep at night, so he starts to think, " I'm going to get rid of my brother.
Ve belki neden sonra, bilmiyorum, geceleri uyuyamamıştır ve kardeşimden kurtulacağım diye düşünmeye başlamıştır.
He could live without comfort perhaps forever, but he couldn't stand to see her afraid.
Sonsuza dek konforsuz da yaşayabilirdi belki. Ama onun korktuğunu göremeye dayanamıyordu.
Your father loved you so much, and he tried so hard to get through what happened to him, and in the end, he couldn't do it.
Baban seni çok sevdi ve ona olanları atlatmak için çok çabaladı. Ve sonunda beceremedi.
he couldn't have 37
he couldn't make it 32
he couldn't have done it 16
he couldn't do it 17
couldn't 72
couldn't agree more 58
couldn't be better 98
couldn't have done it without you 30
couldn't be happier 21
couldn't resist 29
he couldn't make it 32
he couldn't have done it 16
he couldn't do it 17
couldn't 72
couldn't agree more 58
couldn't be better 98
couldn't have done it without you 30
couldn't be happier 21
couldn't resist 29