He didn't want to traducir turco
2,924 traducción paralela
We had a situation, and he didn't want you to worry.
Bir durum söz konusu ama senin endişelenmeni istemiyor.
That he didn't want to love her...
Onu sevmek istememiş.
He didn't even want to cast him.
Onu kadroda bile istemedi.
He didn't want to kill her.
Onu öldürmek istemedi.
Didn't want to talk, so... Look, Shea's good, but he's got an attitude problem.
konuşmak istemiyosun, o zaman... bak, Shea iyi, fakat onun bi davranış sorunu var.
I didn't want him to be my first, but he didn't listen, he wouldn't stop. And the crap just keeps flying!
Gel de palavralara inan!
He just didn't want to know.
Sadece bilmek istemedi.
And he didn't want to be seen leaving with her.
- Ve beraber ayrıldıkları görünsün istememiştir.
Right now. A little while ago, you didn't want Henry either, but then he came to you, and now you are fighting like hell for him.
Kısa bir süre önce Henry'i de istemiyordun ama o sana geldi ve şimdi onun için deliler gibi savaşıyorsun.
Don't know, he said he didn't want to live with me.
Bilmiyorum, benle yaşamak istemediğini söyleyip gitti.
If Curtis didn't want his wife filmed naked, he shouldn't have left the blinds open when he took her out of her wheelchair to change her diaper.
Madem Curtis karısının filme alınmasını istemiyordu o zaman altını değiştirmek için onu tekerlekli sandalyeden kaldırırken perdeleri açık bırakmayacaktı.
Why would God make us physically ready if he didn't want us to have children?
Tanrı çocuk sahibi olmamızı istemeseydi bizi fiziksel olarak neden buna hazırladı o zaman?
Mark told me he chose not to fight in the war... because he didn't want to kill anybody.
Mark savaşa katılmamayı kimseyi öldürmek istemediği için seçtiğini söylüyor.
He didn't want our competitors to know that we were developing weaponry.
Bir silah üretmekte olduğumuzu rakiplerimizin öğrenmesini kesinlikle istemiyordu.
Maybe he didn't want to draw any attention to himself.
Belki süphe çekmemek istiyordu.
Troy's mom died when he was really young, and so he was really close with his dad, but he was afraid to come out to him until we got together, and then he just didn't want to hide me, so...
Troy, annesini çok genç yaşta kaybetmiş ve babasına da çok bağlıymış. Biz birlikte olana dek, eşcinsel olduğunu söylemekten korkmuş hep. Bir süre sonra artık beni gizlemek istemedi ve söyledi.
I just didn't want to think that he was a... A terrible person because... I didn't want to believe that I am, too.
Ben sadece onun kötü biri olduğunu düşünmek istemedim çünkü benim de kötü biri olduğuma inanmak istemedim.
He didn't want us to go.
Bizim gitmemizi istemiyordu.
What else didn't he notice that you don't want us to notice?
Bizim fark etmemizi istemediğin başka neleri fark etmedi?
He didn't want to live without his brother's voice.
Kardeşinin sesi olmadan yaşamak istemiyor.
He brought her back yesterday morning after just a few days, said he didn't want to work with me.
Daha bir iki gün olmuştu ki dün sabah köpeğimi geri getirdi. Benimle çalışmak istemiyormuş.
He didn't want to get in any kind of trouble because of me...
Benim yüzümden başı belaya girsin istemiyordu.
He tried to sell his computer to my uncle... but my uncle didn't want to buy it.
Bilgisayarı, amcama satmaya çalıştı... ama amcam almak istemedi.
I offered to buy it, but he didn't want to sell it, no way.
Satın almak istedim, ama satmaya yanaşmadı hiçbir şekilde.
He was a great little guy but his father didn't want to see him anymore.
Harika bir ufaklıktı ama babası onu görmek istemiyordu.
What didn't he want anyone to see?
İnsanlardan sakladığı ne vardı ki?
He didn't want his bosses to know he was freelancing.
Patronlarının serbest çalıştığını bilmesini istememiş.
He said he didn't want me to get involved and suggested I leave the country at once.
Bu işe karışmamı istemediğini söyledi ve hemen ülkeden ayrılmamı önerdi.
He said you didn't want to be stuck taking care of her all the time, and I'm thrilled to do it.
Evet. Bana dedi ki, bebeğin üzerine kalmasını istemiyormuşsun, ve ben de bundan memnunum.
But then, I suddenly felt a calm about the creature, like he didn't want to hurt me.
Ama sonra bu yaratığa karşı kayıtsız kalmak istedim çünkü bana zarar vermeye niyetlenmemişti.
He probably didn't want to have to tell his Avengers buddies how bad he messed up.
O muhtemelen İntikamcılardaki dostlarına bundan bahsetmek istemedi Ne kötü bir pisliğe bulaşmış.
John said he didn't want to have dinner because we work together, but when he said it, his heart rate went up, and his pupils dilated.
John beraber çalıştığımız için yemeğe çıkmak istemediğini söyledi. Ama söylerken kalp atışları arttı ve göz bebekleri büyüdü.
Because if he couldn't have me, he didn't want Jake to either.
Çünkü eğer Jake'e sahip olmazsa, Bana da olamazdı.
Abhi didn't want to be a hanger on, Jeet... he wanted to be Rohan's friend...
Abhi beleşçi biri olmak istemedi, Jeet. Rohan'ın arkadaşı olmak istedi.
Mo either didn't want to give it up to him, or he couldn't- - either way, the multiple stab wounds, the personal nature of the killing we could be dealing with a blackmail here, Ray.
Mo da vermek istemedi ya da veremezdi delici alet yaraları, kişisel öldürüş tarzı.. bir şantaj işi olabilir.
He didn't really want to be in charge anyway. You, what's your name?
Nasıl olsa başta olmak istemiyordu.
I do not want another child other than you, he smiled and said that we didn't need to get married, that he didn't need a piece of paper or the consent of a priest, to be with me for life
senden başka bir çocuk istemedi, gülümseyerek evlenmemiz için.. benimle birlikte yaşamak için.. bir rahip yada kağıt parçasına gerek olmadığını söyledi.
Look, in Castle's defense, it was a long shot, and he didn't want to waste your time if he was wrong.
Bak, Castle'ın düşüncesi, bunun uzak bir ihtimâl olduğuydu. Yanılmışsa, zamanınızı boşa harcamak istemedi.
He didn't really want to hear it.
Duymak istemedi.
Honey, he didn't want you to turn out like him.
Tatlım, senin de ona benzemeni istemedi.
And he didn't want you to find out.
Ve senin de bilmeni istemedi.
- He didn't want to hurt you.
- Seni incitmek istemedi.
- He didn't want to hurt me?
- Beni incitmek istemedi mi?
So Gornt realized that NCIS was onto him, he didn't want to take any chances.
Gornt, NCIS'in peşine düştüğünü fark etti işini şansa bırakmak istemedi.
Or he didn't want to return to the same location and risk getting recognized.
Aynı yere dönüp tanınma riskine girmek istememiş de olabilir.
He didn't want them to suffer.
Acı çekmelerini istemedi.
He gave me the number, he told me to drop his name, he didn't want to know anything.
Bana numara verdi, adını zikretmemi söyledi. Hiçbir şey bilmek istemedi.
I just think he didn't want to lose you.
Seni kaybetmek istemediği için yaptı.
But before he died, he didn't want to finish the ritual.
Fakat ölmeden önce ayini bitirmekten vazgeçti.
Look, I don't know the details, but the story goes, some years back, Stink got involved with Mags'cousin Gracie, got her knocked up, decided he didn't want anything to do with that.
Bak, detayları tam olarak bilmiyorum ama hikâyeye göre uzun zaman önce Stink'in, Mags'in kuzeni Gracie'le ilişkisi varmış kızı hamile bırakmış ve karşılığında hiçbir şey yapmamaya karar vermiş.
- He didn't want anyone to find out.
- Kimsenin öğrenmesini istemiyordu.
he didn't mean to 22
he didn't 1210
he didn't answer 29
he didn't make it 114
he didn't tell me 71
he didn't show up 29
he didn't have to 77
he didn't say anything 96
he didn't come 27
he didn't tell me anything 22
he didn't 1210
he didn't answer 29
he didn't make it 114
he didn't tell me 71
he didn't show up 29
he didn't have to 77
he didn't say anything 96
he didn't come 27
he didn't tell me anything 22