He doesn't have to know traducir turco
143 traducción paralela
You know, it's awfully nice Carlo having a sponsor, because he doesn't have to work and he gets more time for his practicing.
Carlo'nun bir destekçisi olması fazlasıyla güzel... bu sayede çalışması gerekmiyor ve provaları için fazlaca zamanı oluyor.
Well, he doesn't have to know.
Bilmesi gerekmiyor.
You know, a guy who's got himself a place, he doesn't have to worry about anything.
Kendine ait bir yeri olan adamın hiçbir şeyden korkusu olmaz.
He doesn't have to know about the silver.
Gümüşten bahsetmesende olur.
He doesn't know we have a little rule not to take ourselves too seriously.
Kendimizi ciddiye almamak gibi bir kuralcığımız olduğunu bilmiyor.
Is he smart enough to know he doesn't have to?
Benimle konuşmak zorunda olmadığını bilecek kadar zeki biri mi?
You know what, one doesn't have to be gay... just because he touches someone's shoulder.
Birisi omzuna dokunuyor diye gey olmak zorunda değil.
I have to test him with a black who hasn't fed him - somebody he doesn't know.
Onu beslememiş bir zenciyle, onun tanımadığı biriyle test etmem lazım.
He doesn't have to know everything I do.
Yaptığım her şeyi bilmek durumunda değil.
We have been for years, but he doesn't want you to know.
Yıllardır birlikteyiz, ama senin bilmeni istemiyor.
Can I please have a glass of water? He doesn't know how to make it.
- Nasıl hazırlanacağını bilmiyor.
He wants to know why Julie doesn't have a penis.
Julie'nin neden penisi olmadığını soruyor.
If he doesn't know where it is, I'll have to move on.
O da nerede olduğunu bilmiyorsa başka bir yerde arayacağım.
He doesn't have the technical know-how to pull this off.
Onun böyle birşey için yeterli teknik bilgisi yok.
He doesn't have to know about it.
Bunu bilmesi gerekmiyor.
Quark doesn't know how lucky he is to have a brother as loyal as you.
Senin gibi vefalı bir kardeşi olduğu için ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor sanırım.
If Mister Raymond doesn't know who I am, he doesn't have to call me back.
Şöyle yapalım, Bay Raymond kim olduğumu bilmiyorsa beni aramasa da olur.
He doesn't have to know about us.
Bizden haberi olmak zorunda değil.
We'll tell him we know what's going on and he doesn't have to pretend anymore.
Neler olduğunu bildiğimizi, rol yapmasına gerek kalmadığını söyleriz.
He doesn't have to know about the one time that you failed.
Bir kerelik başarasızlığını bilmek zorunda değil.
He may have some fancy moves in Trauma... but he doesn't know how to function in an inner-city ER.
Etkileyici numaraları olabilir, ama şehir içindeki bir Acil'de çalışamaz.
We have to get him to use a power he doesn't know how to use yet.
Hala nasıl kullanacağını bilmediği bir gücü kullanmasını sağlamalıyız.
If he doesn't go back to April 28, 1876... he doesn't get married, he doesn't have children, and you want to know what?
Eğer 28 Nisan 1876'ya dönemezse evlenemez, çocuk sahibi olamaz, ve ne olur biliyor musun?
Okay, so listen. Ray doesn't know yet, so when he gets home, you have to let me tell- -
Bakın Ray henüz bilmiyor, onun için gelince bırakın ona ben söyleyeyim.
I just want him to know that he doesn't have to go through this alone.
- Olivia. - Merhaba.
- He doesn't have to know.
- Bilmesi gerekmez.
YOU KNOW, WHOEVER OUR GUY IS, HE DOESN'T... HAVE TO BE YOUR STANDARD SUPERHERO STEROID CASE.
Yaratacağımız karakter, klasik süper kahraman kalıplarından farklı olmalı.
Well, I'm sure he's happy to have you here, even if he doesn't know how to say it.
Eminim burada oluşunuzdan mutludur, nasıl ifade edeceğini bilmese bile.
- Yes "Papa called to ask whether I could get engaged, and I agreed" And you agreed to marry a man you don't even know I'm sure he doesn't even have a truck driving license
evet babam arayıp gelip nişanı sordu bende kabul ettim ve hiç tanımadığın bir adamla evlenmeyi kabul ettin bahse varım ki kamyon ehliyeti yoktur
We know he's beating you because he doesn't want you to have the baby.
Bebeği doğurmanı istemediği için seni dövdüğünü biliyoruz.
You know, a possibility is he's acting out in front of you because he's trying to give you a message and he just doesn't have any other way to tell you.
Gözünün önünde açıkça bu tarz şeyler yaparak sana bir mesaj vermeye çalışıyor olabilir. Belki bunu başka türlü nasıl yapacağını bilmiyordur.
You do know if he doesn't get here, I have to go in with her.
Baban gelemezse, Sherry ile içeri gireceğim.
He doesn't even have to know.
Onun bilmesine gerek yok.
The Asgard doesn't know there's a problem or he'd have tried to fix it.
Asgard'ın bir problem olduğu hakkında bir bilgisi yok, aksi halde düzeltmeye çalışırlardı.
But he doesn't really know how to do all the stuff you have to do.
Senin yaptıklarını nasıI yapacağını tam olarak bilmiyor.
He doesn't have to be gorgeous, as long as she's, you know, feasible.
Mükemmel olması gerekmez. Sadece şey olsun imkan dahilinde ve fark edilebilir özelliklerde.
But he doesn't have to know.
Evet, çok heyecanlıydı o anda, değil mi?
He doesn't have to know it was magic.
Bunun büyü olduğunu bilmek zorunda değil.
He doesn't have to know.
Bunu bilmek zorunda değil.
- But he doesn't have to know.
Ama ona anlatmak zorunda değiliz. Hayır, Trey.
You know, I know alzheimer's is this terrible disease, but at least Mel doesn't have to live with his regrets, you know, and all the mistakes he made, and stuff he wishes he could take back.
Alzheimer'ın korkunç bir hastalık olduğunu biliyorum,... ama en azından Mel pişmanlıklarıyla yaşamak zorunda değil. Yaptığı tüm hatalarla ve keşke geri alabilseydim dediği şeylerle.
And we all have talents, including my brother, even though he doesn't want anyone to know it.
Abim dahil hepimizin yetenekleri var... Gerçi o kimsenin bilmesini istemese de.
So, looks like Barak's death is good for Ari, doesn't have to testify, his cousin's partner won't know he's a snitch, and... he got $ 25,000.
Barak'ın ölümü, Ari'nin yararına olmuş. Tanıklık etmek zorunda kalmadı. Kuzeninin ortağı, onun ispiyoncu olduğundan haberdar değil.
He doesn't want me talking to you, and I know you probably think I'm crazy, but I have a message for you and I promised to deliver it.
Sizinle konuşmamı istemiyor ve deli olduğunuzu düşündüğünüzü biliyorum ama size bir mesajım var ve bunu iletmek için söz verdim.
I just think he doesn't want to have to cook, you know?
Yemek yapmak zorunda kalmak istemez diye düşünürdüm.
He doesn't have to know about it.
O bunu bilemez.
Doesn't he know I have to get home so Bridgette can give me her ashtray?
Bridgette'in bana kül tablasını verebilmesi için eve gitmem gerektiğini bilmiyor mu?
And I would just like to say that, you know, the one thing that mike doesn't have that you very clearly have is he Danny Mc Coy mojo.
Şunu söylemek isterim ki, Mike'ın sahip olmadığı şey sende olan Danny Mc Coy çekiciliği.
He should know that he doesn't have to keep looking over his shoulder everywhere he goes.
Her gittiği yerde, artık.. arkasını kollamak zorunda olmadığını, öğrenmesi gerek.
He doesn't have to know about it.
Bundan haberi olması gerekmez.
Doesn't he have to know how to control his emotions?
Duygularını nasıl kontrol edeceğini bilmek zorunda değil mi?