Hearsay traducir turco
333 traducción paralela
It's hearsay.
Kulaktan duyma.
The testimony you're giving is hearsay, the words of another person.
Burada aktardığınız başkasının sözleri.
That evidence was ruled hearsay, mere hearsay.
Söyledikleri kulaktan duyma olarak reddedilmişti.
Hearsay is not evidence, madame.
- Dedikodu kanıt değildir, madam.
Nothin'but hearsay.
Söylentiden başka bir şey yok.
This is hearsay.
Bu gerçek dışıdır.
Just hearsay, Buck.
Az önce sen söyledin, Buck.
This testimony is incompetent, hearsay irrelevant, immaterial, inconclusive...
Bunlar yetersiz, söylentiye dayalı konuyla ilgisiz, zayıf, yarım yamalak...
No officer ever takes a command in the battle with only hearsay knowledge of the terrain and enemy positions.
Hiçbir subay bölgeyi tanımadan ve düşmanın yerini saptamadan böyle bir taarruza kalkışmaz.
He's never heard anything but hearsay.
- Söylentiler dışında bir şey duymamış.
Hearsay evidence is not admissible.
İtiraz ediyorum! Başkasından duyulan hususların beyanı delil kabul edilemez.
She's a lady who was able to stay above hearsay, gossip, scandal and adversity.
Kendisi kulaktan dolma dedikodulara,.. ... skandallara ve sıkıntılara maruz kalan bir hanımefendi.
They said the whole American operation was just a cover and that everything I told them about it was just hearsay.
Bütün Amerika operasyonlarının numara olduğunu söylediler. Ben de onlara kulaktan duyma her şeyi anlattım.
- Hearsay?
- Kulaktan duyma mı?
Marshal, this court is not concerned with hearsay evidence.
Marshal, bu mahkeme başkalarından duyularak öne sürülen delilleri dikkate almaz.
But this is just... This is just hearsay.
Bu durumda... kulaktan dolma bilgi ile imkansız.
You can't run a town on hearsay.
Bir dedikodu yüzünden kasabayı ayağa kaldıramazsın.
Hearsay!
Söylenti!
And then some hearsay, and the records ofthe old woman.
Ayrıca bazı söylentiler, yaşlı kadının kayıtları ile ilgili...
It's just hearsay.
Sadece birinin iddiaları zaten bunlar.
But, you see, sir, that's only what you said, and, technically, that's hearsay.
Fakat, görüyorsunuz, efendim, bu sadece sizin söyledikleriniz, ve teknik olarak, sadece kulaktan dolma.
Loathe as you are to rely on hearsay, I suggest you judge for yourself my humble abilities.
Kulaktan dolma bilgilere güvenmekten, sizin gibi, nefret ederim, benim mütevazi yeteneklerimi sizin bizzat değerlendirmenizi öneririm.
When I think of all that malarkey you and Walter Burns printed about me, full of hearsay, innuendo, and character assassination...
Walter Burns'le, benim hakkımda yazdığınız tüm o saçmalıklar için ne düşüneceğimi sandınız? ... tamamı dedikodu, imalar, karakter katliamları- -
Using innuendo third-person hearsay unsubstantiated charges, anonymous sources and huge, scare headlines the Post has maliciously sought to give the appearance of a direct connection between the White House and the Watergate.
Üçüncü kişilere dayanan kinayeli söylemler doğruluğu ispatlanmamış iddialar, isimsiz kaynaklar ve büyük manşetler kullanan Post, Beyaz Saray ile Watergate arasında doğrudan bir bağlantı olduğu izlenimini vermeye çalışmıştır.
You reprimand me for making judgments with a gun barrel poked in my face, but it's all right for you to judge me on hearsay.
Sen, kararları yapmak için beni tekdir edersin Bir silahla varil, benim yüzümde soktu Ama söylentide beni yargılamak için senin için iyidir.
Rumours, hearsay...
Söylentiler, söyledikleri şeyler...
I thought real scientists didn't believe in hearsay... that they had to investigate everything for themselves.
Gerçek bilim adamlarının söylentilere inanmayıp her şeyi kendilerinin denediklerini sanıyordum.
It's hearsay coming from one witness.
Bir tanığın varsayımları.
Calls for hearsay.
Bunlar varsayım.
It's an exception to the hearsay rule.
O yüzden bir istisna teşkil ediyor.
Hearsay.
Varsayım.
Don't believe in hearsay, witchcraft and superstitions.
Söylentilere, büyücülüğe ve hurafelere inanmayın.
Don't believe in hearsay, witchcraft and superstitions.
Söylentilere, büyücülüğe ve hurafelere inanmayın..
He's not my client. This is all hearsay.
Simon benim müşterim değil, ekipten öğrendim durumunu.
I acknowledge prior receipt of this report, your honor, but object to its entry into evidence on the grounds of hearsay.
Bu rapor belgesini kabul ediyorum Sayın Yargıç ama bunun söylentilerin kanıtı olarak kabul edilmesine itiraz ediyorum.
This man's entire testimony is based on nothing but hearsay and speculation.
Bu adamın bütün ifadesi söylenti ve spekülasyondan öteye gitmiyor.
It's all hearsay though
Gerçi dedikodu da olabilir.
Only hearsay and third-hand reports, most of which conflict.
Sadece söylentiler ve genelde birbiriyle çelişen üçüncü elden raporlar var.
Is that a formal accusation or libellous hearsay?
Bu resmi bir suçlama mı, sırf dedikodu mu?
The whole thing? Bullet by bullet. Are you interested in words like coercion or hearsay or duress?
Demek öyle? "Baskı", "Kulaktan dolma" ya da "Tehdit" kelimeleri senin için anlamsız olmalı.
I'm on trial by hearsay.
Yargılanacağım söyleniyor.
- Inspector, this is hearsay.
- Müfettiş, bu ikinci ağızdan bir bilgi.
It's hearsay.
Bu dolaylı bilgi.
Hearsay.
Hearsay.
This is all speculation and hearsay.
Hepsi spekülasyon.
Now, why would you go paying any attention to them when all they're doing is passing along hearsay?
Onlara ödeme yaparken neden dikkat etmiyorsunuz? Tek yaptıkları söylentileri anlatmak.
Well, then it's hearsay.
O zaman sadece söylentiden ileri gitmez.
That is all hearsay.
Dedikodudan başka birşey değil.
Well, Your Honor, we've got plenty of hearsay and conjecture.
Sayın Hâkim, bir sürü dedikodu ve varsayımımız var.
I'm not certain, it's only hearsay.
Emin değilim, sadece bir dedikodu.
But the hearsay fits.
Ama söylenti, uyar.