Heron traducir turco
181 traducción paralela
A postman was cycling up Heron's Hill... on his way to deliver mail at the hospital.
Bir postacı Heron's Hill'de hastaneye bisikletle posta götürüyordu.
Frankly, I'm told this won't be the first inquest of its kind you've had to attend at Heron's Park.
Açıkçası bana bunun sizin Heron's Park'ta katıldığınız ilk soruşturma olmadığı söylendi.
Before the war you had a house in Heron's Park, I believe.
Teşekkürler Bay Eden. Savaştan önce Heron's Park'ta bir eviniz vardı sanırım.
- Ever live in Heron's Park?
- Heron's Parkta hiç yaşadı mı?
Does Horton's Farm, a couple of miles from Heron's Park mean anything to you?
Heron's parktan birkaç mil ötedeki Horton çiftliği size bir şey ifade ediyor mu?
Holden, "Heron".
Holden'in "Balıkçıl" ı.
There wouldn't be any objection to young Frankie taking the Heron to Sheerness?
Genç Frankie'nin Balıkçıl'ı Sheerness'e götürmesine bir itirazınız var mı?
The Heron.
Balıkçıl.
They are too simple to understand, Heron.
Onlar anlaşılması kolay şeyler, Heron.
Heron? Do you still intend to go to the Crater of Needles?
Heron, İğneler Çukuru'na gitmeye hala istekli misin?
Yes, Heron.
Haklısın, Heron.
Heron, can we trust them?
Heron, onlara güvenebilir miyiz?
Yes, they are more used to it than we are, Heron.
Evet onlar buna bizim olduğumuzdan daha çok alışmış, Heron.
Heron!
Heron!
Heron, I cannot breathe.
Heron, nefes alamıyorum.
VRESTIN : Heron, they have broken the wall.
Heron, duvarı kırdılar.
Heron, what should we do?
Heron, ne yapmalıyız?
No, Heron, it is water.
Hayır, Heron, bu su.
Heron, let us rest.
Heron, bırak dinlenelim.
Heron, try.
Heron, dene.
Heron, will you come back to Vortis?
Heron, Vortis'e geri gelecek misin?
And finally, in the disgusting objects international At wembley tonight, england beat spain By a plate of braised pus to a putrid heron.
Son olarak, bu akşam Wembley'deki uluslararası iğrenç nesnelerde İngiltere, İspanya'yı çürük balıkçıla karşı bir tabak haşlanmış irinle yendi.
And not far away there lived a long-nosed Heron.
Aynı yerde uzun mu uzun burunlu bir de balıkçıl.
The Heron glanced at the Crane, and laughed to herself :
Balıkçıl bazen turnaya bakıp, kendi kendine gülerdi :
Maybe I should propose to the Heron.
Balıkçıla evlenme mi teklif etsem?
Are you home, Miss Heron?
Bayan balıkçıl evde mi acaba?
No, Heron!
Olmaz, balıkçıl!
Hearing these words, the Heron went away.
Balıkçıl gitti.
Very well, Miss Heron, I agree to take you as my wife.
Peki, balıkçıl, alacağım seni kendime.
But again the Heron got to thinking.
Sonra bir daha düşündü balıkçıl :
With these words the Crane turned away, and Heron left.
... dedi ve çıktı işin içinden turna. Balıkçıl gitti.
Thin as a heron's leg.
Kuş bacağı kadar zayıftı.
Heron of Alexandria invented steam engines and gear trains he was the author of the first book on robots.
İskenderiyeli Heron, buhar motorlarını ve vites dizilerini keşfetti Robotlar üstüne yazılan ilk kitabın yazarı idi...
There is a way of saying boat, rock, mist, frog, crow, hail, heron, chrysanthemum, that includes them all.
Kayik, kaya, sis, kurbaga, karga, dolu, balikçil, krizantem demenin hepsini kapsayan bir yolu vardir.
I was taking a picture without knowing that in the 15th century Basho had written : "The willow sees the heron's image... upside down."
Basho'nun, 15.yy'da "... basasagi görür salkim sögüt, yansisini balikçilin... " diye yazdigini bilmeden, fotograf çekiyordum.
We used to call her "heron legs"... because her legs were so skinny.
Ona "Balıkçıl Bacaklı" derdik çünkü bacakları çok inceydi.
You were quite the heron of the occasion Mrs. Hudson.
Siz de o anın sessiz kahramanısınız Bayan Hudson.
For example, elder ducks... whose feathers are used to make eiderdown... and heron ducks... and also singing swans, that you don't see much around here.
Meselâ pufla ördekleri ki onun tüyleri yorgan yapımında kullanılırdı. Ve balıkçıl ördekleri... Ayrıca öten kuğular, bunları bu civarda fazla göremezsin.
The heron and the otter are my friends
Balıkçık ve su samuru dostlarım..
A certain Mr. Noirtier, 13 rue du Coq-Heron.
Kendim teslim etmeyi planlıyordum. Bay Noirtier, 13.
Villefort's reaction and sudden change of mind was caused by. The name of the man to whom I was to deliver the letter Noirtier, rue du Coq-Heron, Paris
Villefort'un tepkisi ve ani fikir değişikliği mektubu teslim edeceğim adamın adını duymasından kaynaklanmıştı.
The name isn't familiar?
Noirtier, Coq-Heron caddesi, Paris.
A few years ago in Heron's Park.
Bir kızı öldürdünüz değil mi? Heron's Parkta birkaç yıl önce.
Hiron, you have no right
Héron! Héron! Buna hakkın yok anladın mı?
- Hiron?
- Héron?
This police is headed by an ex-criminal named Hiron who, under the guise of...
Ve bu polis... Héron adında eski bir suçlu tarafından yönetilmektedir! Bahaneleri de...
The Committee, of course, got up as soon as Hiron was mentioned
Tabi ki Komite'ye koşuyor. Bourdon Héron'dan söz eder etmez ayağa kalktı.
The Convention voted to arrest Hiron
Kongre'de Héron'un tutuklanması için kararname çıkartıp oylama yaptılar.
Lose him and we lose control of Paris
Héron'u kaybedersek Paris'teki kontrolümüzü kaybederiz.
Why did you attack Hiron?
Georges Héron'a neden saldırttın?
I think
Coq-Heron caddesiydi, sanırım.