Hopping traducir turco
573 traducción paralela
I don't know how you expect anybody to get any sleep, hopping in and out of bed all night, tinkering round the house, waiting up for telephone calls.
Gece boyunca ikide bir yatağa girip çıkarsan, evin bir yerlerini tamir edersen, uyumayıp telefon beklersen insanların uyumasını nasıl beklersin, anlamıyorum.
No table-hopping.
Şikayet etmedi.
We were just hopping off where?
Nereye gidiyoruz demiştin?
I'm hopping the next banana boat for Central America.
Ilk muz gemisine atlayip Orta Amerika'ya gidecegim.
Keep this gang hopping.
Adamları meşgul tut.
Now, the work you will be asked to do will require a little low altitude flying, so hedge-hopping on this trip is perfectly okay.
Göreviniz için biraz alçaktan uçmanız gerektiği takdirde en alçak irtifada uçmanız mümkündür.
I'll be hopping one myself, as soon as I get the cash.
Parayı alır almaz ben de onlardan birine atlayacağım.
We're table hopping.
Biz masadan masaya dolaşıyoruz.
They all were hopping on his bandwagon, even Tiny Duffy.
Ona çalışmak için yarışıyorlardı. Minik Duffy bile.
Let the hopping toad lead the blind bear.
Zıplayan tosbağa getirsin kör ayıyı!
Ed, Cotton, when we get the train on the spur, start hopping.
Ed, Cotton, yan yolda yakalayınca hemen trene atlayın. Gidelim.
♪ Skipping, hopping, tripping Fancy free and gay
Hopla, zıpla, hopla, zıpla Hayal et ve neşelen
Keep them hopping, boys.
Onları rahat bırakmayın çocuklar.
I said to myself, my nephew would be hopping mad.
Kendi kendime, yeğenim küplere binecek, dedim.
Look at you, hopping around like a two year-old.
İki yaşındaymış gibi koşuşturuyorsun.
" Hopping to Juárez.
" Juárez'e geçiyorum.
Your nerves must be hopping.
Sinirden kuduruyor olmalısın.
He helped himself twice to hopping John.
Börülceli pilavdan iki tabak yedi.
He just loves hopping John.
Börülceli pilava bayılır.
You keep this child off her feet... or she'll be hopping around on a crutch for the rest of her life.
Ayağının üzerine basmasın yoksa ömrünün geri kalanında koltuk değneği ile dolaşır.
Hopping that riverbank.
Nehir yatağından geliyorlar. Koca bir alay.
Our island-hopping Casanova.
Adaların Casanova'sı.
Hopping all around the map from Baghdad to Caracas to Cape Town.
Bağdat'tan Caracas'a, oradan da Cape Town'a gittik. Ayrıca çocukları da sürükledik.
Premier Kissoff's calling and he's hopping mad.
Başkan Kissoff arıyor ve çılgına dönmüş.
I was hopping about Like a little fairy.
Periler gibi sekiyordum.
Let's... let's start hopping.
Hop... hoplamaya başlayalım.
It is simple : the sparrows communicated while hopping.
Oldukça basit : Serçelerle hoplaya zıplaya konuştular.
Hopping, like very fast, and hundreds and hundreds!
Çok hızlı zıplıyorlardı ve yüzlercesi, binlercesi vardı!
You've been hopping around like a little kangaroo.
Ufak bir kanguru gibi oradan oraya zıplayıp durmuşsun.
- What about whore-hopping?
- Ya kerhaneye?
Too young to be hopping around on a willow peg.
Tahta bacakla dolaşmak için çok genç.
And hopping mad.
Ve öfkeden kuduruyorum.
How about hopping out?
İnmeye ne dersin?
A cynical, bed-hopping, firm-breasted Rabelaisian bit of seafood That makes fanny hill look like a dead pope.
Kuşkucu, hovarda, dik göğüslü, isyankâr deniz ürününün yanında Fanny Hill ölü papaya benzer.
- And they're hopping mad.
- Çok kızgınlar.
( narrator ) The first objective of Nimitz's island-hopping armada's Tarawa atoll had become a Japanese fortress from whose airstrip planes could strike at the US fleets.
Amiral Nimitz'in ada-atlayan armadasının ilk hedefi Japon kalesi hâline gelen gemilere saldırabilecek uçaklar için bir havaalanı bulunan Tarawa mercan adasıydı.
It's almost unimaginable, I find, the thought of this mighty tree strolling through Nigeria, perhaps swaggering a little as it crosses the border into Zaire, hopping through the tropical rain forest, trying to find a quiet grove where it can jump around on its own.
Bu koca ağacın Nijerya'yı geçtiğini ağır ağır Zaire sınırını aştığını kafasını dinleyebileceği sakin bir koru ararken yağmur ormanında heyecanla koştuğunu düşünemiyorum.
A non-writing writer, a non-fighting fighter and bed hopping women!
Yazmayan bir yazar, dövüşmeyen bir boksör ve yataktan yatağa dolaşan kadınlar!
Nice hopping.
Güzel... sıçrama.
Yeah, yeah, please, now, we don't have much time, so let's get hopping.
İzlenimler ha? Evet. Sahneyi terkeden bir ayı izlenimi görmek istiyoruz.
Will you stop that hopping?
Çıplak. Anladınız mı?
Goebbels, hopping from one foot to another like a... like a schoolboy.
Goebbels devamlı zıplayıp duruyordu, bir okul çocuğu gibiydi.
She's blowing bubbles and hopping up and down.
Yo, ciddiyim. Ben Bayan Andrews'um. Ah, ben de, şekerim.
I suppose it would look like hopping to the waltz king.
Bunu sevdim. Bir paket mentollü verir misiniz, lütfen.
- Wanna do a little pond hopping, Frog?
- Nehirden hoplayarak geçmek ister misin, Kurbağa? - Harika.
- Why are you hopping?
- Sen niye topallıyorsun?
- You keep hopping, huh?
- Demek iyi gidiyor.
I was hopping along, minding my own business.
Geçinip gidiyordum, işimle ilgileniyordum.
Why are you hopping up and down?
- Neden yukarı aşağı sıçrıyorsun?
Because I'm hopping mad.
- Kan beynime sıçradı da.
Hopping?
Ben Bayan John Mayberry'yim.