Horizon traducir turco
1,480 traducción paralela
Oceans of grass from horizon to horizon, further than you can ride.
Ufuk boyunca uzanan yayla okyanusu, atlarla bile geçemezsin.
Splendid rituals, but not a cloud in the horizon reported.
Görkemli törenler. Ama bunu izin almaksızın yaptı.
- The MEL states : "No night flying without standby horizon."
ATL diyor ki yedek durum göstergeleri olmadan gece uçuşu yapıImaz.
What if the only functioning horizon fails?
Ya çalışan tek durum göstergesi de bozulursa?
Yes, it's true, the gyro and horizon were inoperative.
Evet, jirosko ve durum göstergelerinin bozulduğu doğru.
But the standby horizon had an inclination due to apron slope.
Ama yedek gösterge, aprondaki eğim nedeniyle yamuktu. Yani çalışır durumdaydı.
- Way over there, by the horizon?
- Nereye, ufkun gözüktüğü yere mi?
Every day, I'd climb to the top of a hill from where I could see the horizon.
Her gün, uçsuz bucaksız ufuğu görebildiğim, bir tepenin üzerine tırmanırdım.
Then a shape appeared on the horizon.
Sonra ufukta bir şekil belirdi.
They don't respond to that glint on the horizon or subtle change in rock colour.
Ufukda veya renkli kayadaki tatlı değişim deki bu parıltıya yanıt veremezler.
When Columbus's armada landed in the Caribbean... none of the natives were able to see the ships... even though they existed on the horizon.
Kolomb'un donanması Karayiplere vardığında, yerlilerin hiçbiri... ufukta belirdikleri halde gemileri göremedi.
0n the horizon, flash after flash from the guns of the bombarding ships, firing their 15 - and 16-inch guns against shore targets.
Demek istediğim, Kanal gemiyle dolup taşmıştı. Gençlerin çoğu sessiz sakindi.
You could see ships from horizon to horizon. I mean, it was thick with ships, the channel was.
Birçoğumuz, "Pekala, vakit geldi muhtemelen bazılarımız buradan öteye gidemeyecek." diyor ve bunu biliyorduk.
But then knowledge is like the horizon, it recedes as we approach it, so there is always the need to know more.
Ama bilgelik ufuk çizgisi gibidir biz yaklaştıkça uzaklaşır bu yüzden her zaman yeni bilgilere ihtiyaç vardır.
What I do remember... Home... Oceans of grass from horizon to horizon, further than you can ride.
Evimden hatırladığım tek şey ufuktan ufka uzanan bir çim okyanusu.
There's hardly any traffic once you cross horizon ranch. He was tailgating.
Horizon Ridge'i geçtikten sonra hemen hemen hiç trafik olmaz.
Look at that horizon.
Ufka bakın!
That... is not the horizon.
O. Ufuk değil.
There's a powerful threat looming on the horizon, unlike any we've ever sensed before.
Ufukta There güçlü tehdit, herhangi aksine her zamankinden hissetti ettik.
Lynette was desperate to avoid homeschooling, but she saw no options on the horizon until a solution sailed into view.
Lynette ev eğitiminden kaçmak için çırpınıyordu. Ama ufukta bir ışık görünmüyordu. Sonra görüş alanına bir çözüm girdi.
He was standing watch over the gates of the city of Gol... and he saw a cloud on the horizon moving toward him.
Gol şehrinin kapıları üzerinde gözetlemek için bekliyordu... ve ufukta ona doğru yaklaşan bir bulut gördü.
He said to say to meet you in the Horizon Lounge.
Onunla Horizon Bar'da buluşmanızı istedi.
Don't ask, okay? Now, I've heard rumors of something like this on the horizon... but I never thought it was possible.
Şimdi, horizon sitesinde bununla ilgili dedikodular duymuştum... ama bunun mümkün olacağını hiç bir zaman düşünmemiştim.
I'll be all right if I can see the horizon.
Ufku görebilirsem iyi olacağım. - Hayır, hayır.
If the Stargate fell over and it's face down, the event horizon would've dug a cavity.
Eğer Yıldız Geçidi düştüyse ve yüzüstüyse ufuk alanı bir çukur açmış olabilir.
- Even if it worked, it'd be dangerous to open a window this close to the event horizon of a black hole.
- Çalışmış olsa bile bir karadeliğin bu kadar yakınında pencere açmak tehlikeli olurdu.
But a number of replicators have managed to come together in a coherent mass that has yet to pass the event horizon.
Ama bir miktar çoğalıcı bir araya gelmeyi başardı, henüz ufuk çizgisini geçmeden önce, tutarlı bir kütle olarak.
The mass of replicator blocks are moving away from the event horizon.
Bir çoğalıcı bloğu kütlesi ufuk çizgisinden uzaklaşıyor.
It stretches across the whole horizon.
Bütün ufku kaplamış.
It stretches across the whole horizon.
Bütün ufka uzanıyor.
The four of us are still here, but Markham and Stackhouse are inside the event horizon.
Sesinizi duymak güzel. Dördümüz hâlâ buradayız ama Markham ve Stackhouse olay ufkunun içindeler.
If they step through the event horizon, won't they come through the front part?
Eğer olay ufkundan içeri girerlerse, geçit kapandığında ön taraftan gelmeyecekler mi?
The front half cannot rematerialise until the whole ship crosses the event horizon.
Ön tarafın molekküleri birleşmez bütün gemi olay ufkuna giriş yapmadığı sürece.
The rear compartment has breached the event horizon.
Arka kompartıman, olay ufkuna girdi.
If it doesn't work, send him through the event horizon.
Eğer işe yaramazsa, olay ufkundan içeri göndeririz onu.
He and Teyla are now on the other side of the event horizon.
O ve Teyla olay ufkunun diğer tarafındalar.
- You should consider the event horizon.
- Olay ufkuna girmeyi düşünmelisin.
Come on, he might be right over the horizon as we speak! Right?
Hey, o yaklaşmış olabilir, değil mi?
Big shaggy beast, three times a horse, horizon to horizon.
Büyük, kaba tüylü yaratıklar. Atın üç katı. Bir ufuktan diğerine.
It was a powerful trial to watch the sun set day after day over the horizon I had sacrificed home and family to reach,
Günler geçtikçe, ulaşmak için evimi ve ailemi uğruna feda ettiğim ufkun üzerinde güneşin batışını izlemek acı bir tecrübe oldu.
Will Jimmy Washington win his seventh consecutive gold medal... or is there a new champion on the horizon?
Bakalım Jimmy Washington arka arkaya yedinci altın madalyasını kazanabilecek mi yoksa ufukta yeni bir şampiyon mu var?
A new feeling, a new horizon...
Yeni bir heyecan, yeni ufuklar.
Like the Sun rising on the horizon.
Yeryüzüne kıpkırmızı bir şekilde yükselen güneş gibi...
Just over there, beyond a road... beyond a tree... beyond the horizon...
- Sadece orada... Yolun arkasında... - Ağacın arkasında.
/ In five different time zones, / the moon is low enough on the horizon to cast a straight line across certain bodies of water.
Beş farklı saat diliminde, ay ufka yeterince yakın olup suyun belirli bölümlerinde düz bir çizgi oluşturacak.
I was standing on a dock / gazing at this sparkling path from the horizon to my toes.
Bir iskelede durmuş, ufuk çizgisinden ayaklarıma kadar gelen ışıltılı yola bakıyordum.
With each passing second, reality eclipsed into the asphalt horizon.
Geçen her saniyede, gerçeklik yerini asfaltın ufuk çizgisine bıraktı.
Maybe the Zone can expand your horizon and elucidate your consciousness.
Belki Bölge ufkunu genişletir ve bilincini açar.
We pointed the antenna at New York City, all that energy spread out across the northern horizon ;
Anteni New York şehrine yönelttik.
I grind, you glide. Event horizon.
Büyük olay geliyor!
Nanny took the horizon and painted it into something pathetic
Nanny yapması gerekeni yapıyordu